Topçu Hatıratı
Güneş şahsiyetler vardır ve etraflarında dönüp duran pırıl
pırıl yıldızlar! Aslında o yıldızlar da güneşten aldıkları ışığı yansıtırlar.
Bu bakımdan bazen yıldızlara bakmak, güneşe nazar etmenin bir başka şeklidir.
Türkiye’nin fikir ve inanç güneşlerinden biri de merhum
Nurettin Topçu’dur. Topçu’nun yakın talebelerini okuyunca özge muallimin ruh ve
ideal dünyasına kendimizi biraz daha yakın hissediyoruz. Bugünlerde Ali Birinci
ağabeyimizin Bir İnsanla Karşılaşmak
isimli nefis eserini okudum. “Nurettin Topçu’nun Sohbetlerinden Kalanlar” bile
bizi ruhen öyle bir doyuruyor ki tarif etmek zor. Sayfaları dikkatlice ve
satırların altını çize çize, hayranlık hisleriyle okudum. Ezel Erverdi’ye ithaf
edilen eserin ilk cümlesi, “Hayatımın en güzel ve her fırsatta hasretle yâd
ettiğim demleri Nurettin Topçu hocamın sohbetlerinden ibaretti.” diye başlıyor.
Takdim’de Nurettin Hoca ve Hareket
mecmuası çevresinde toplananlarla tanışmanın hikâyesi var. Muazzam bir
bedestene girmiş gibiyiz. Renkler, ışıklar, parıltılı yüzler gözlerimizi
kamaştırıyor.
Nurettin Hoca’nın “İnsanları mantık gözü ile değil merhamet
gözü ile değerlendirirsek onlara ancak katlanabiliriz.” sözüyle büyük kapıdan
içeri giriyoruz. Ali Bey, Hocayı ilk olarak 1967’de ziyaret etmiş. “Evine ilk
gelişimde, ayaklarımıza terlik uzatması canlanıyor, gözlerimin önünde. Şaşırmış
kalmıştım.” İlk intiba yürek yakıcı, gönül fethedicidir. Bir tevazu abidesi ile
karşı karşıyayız. Kalp sarsıntısı devam ediyor: “Annesinin hazırladığı çay
tepsisini salonun kapısından alması ve kendi eliyle dağıtması muhataplarının iç
âleminde fırtınalar koparan ikinci bir hareketiydi.” Bir iman, dava ve hareket
adamının beşerî davranışları okuru düşündürüyor: “Merhum, hiç şüphesiz hemen
herkesin her gün duyduğu ve söylediği kelimelerle veya sadece birkaç kelime ile
öyle cümleler inşa ediyordu ki dinleyen bütün zihinler bir anda elektrik
çarpmasına uğruyor, zihinleri ve iç dünyaları alt üst oluyor, ruh tarifsiz
hazlar duyuyor ‘gönüllerde ihtilâller’ misâli fırtınalar kopuyordu.” diyen
yazarımız, Hoca’nın feyizli veciz sözlerini kaydetmiş. Meselâ “Müslüman adam
‘bırak, biraz da başkaları kazansın’ diyebilen adamdır” veya “Dilenciliği
meslek hâline getiren merhamet, merhamet değildir” gibi sözler, ne kadar mühim
tespitlerdir. Öğretmenler hep suallere cevap verir sanırız değil mi?
Hayır, Nurettin Hoca “İçgüdü, içgüdü
diyorlar, güden kim?” sorusuyla talebelerinin zihinlerinde hafakanlar
uyandırmıştır.
112 sayfalık ince kitap, bir defter-i meşahir! Divan
şairlerinden günümüze akıp gelen şairler, yazarlar, âlimler, mutasavvıflar
resm-i geçidini kenardan ve mahcubiyetle seyrediyoruz. Hoca’nın cihanşümul
fikirleri bir yana Eğin sevgisi ayrı bir âlem. Özüne, köyüne, memleketine bağlı
bir münevver. Zaten Nurettin Topçu deyince akla Anadolu’nun gelmesi tesadüfi
değildir. O, fethedilmiş ve bize armağan edilmiş bu mübarek toprakları muhafaza
ve geleceğe emanet edebilmenin telâşı içindedir. Tabii Topçu’nun ruhunu
yoğuran, onu yetiştiren ve tefekkür dünyasına salan da Kazanlı Şeyh Abdülaziz
Bekkine Efendi. Topçu’ya “Nurettin, bıktım bu Müslümanların duygusuzluğundan”
diye şikâyetçi olan bir irfan kutbu. Çevresindeki bazı zenginlerin, “Çevrenizde
hep fakirler var, biz ne zaman sizinle olacağız?” diye sorduklarında “Madem
öyle, onlar olmadığı zaman gelirsiniz.” deyip onları yanından kovan bir Allah
dostu.
Eserde, Nurettin Hoca’nın, talebesi Ali Beye gönderdiği
mektuplar var. 30 Ekim 1969 tarihli mektuptaki şu satırlar ne kadar da ufuk
açıcı: “Taklit dinine değil de Allah’a götüren yol, tabiat tapınağından
geçmektedir. Esasen din, bizi mutlak bir kudrete teslim edici bütün ve tam
samimiyettir. Siz, anlattığınız hâllerinizle, gerçek din yolunda olduğunuza
inanabilirsiniz.”
Bazıları memleket sevdasını, eskilerin tabiriyle daüssılayı
küçümser. Hoca ise Eğin mânileri ve türkülerini çok sevmiş ve talebelerine de
sevdirmiştir. Birinci, “Nurettin Hoca’nın Eğin sevgisi çok isabetli ve
mukaddesti ve hikâyeleri bu ivazsız ve tavizsiz tabiat muhabbetinin günümüze
kalmış şahitleridir. Bu vatan coğrafyasına karşı duyduğu derin sevdanın, başka
bir ifade ile vatan ile kurduğu şuurlu ve şiddetli bir manevî alâkanın tarifi
ve tasviri pek kolay değildir. Coğrafya ancak bu alâkanın sayesinde vatan
telâkki olunabilir.” diyor. O, tabiatı tefekkürle seyretmiştir. Birinci’ye
göre, “Nurettin Topçu Hoca’nın tabiat sevgisi bütün gönül dünyasını dolduran
vatan muhabbeti ile Allah aşkının terkibinden ibaretti.” Hocanın mektebe
dönüşen Hareket mecmuası, kitapta
etraflıca anlatılıyor. Hocanın köyünden, ailesiyle, dostları ve talebeleriyle
çekilmiş güzel fotoğraflar var. Ölüm yatağında ziyaretçilerine son tavsiyesi
şöyledir: “Her gününüz bayram olsun.” Nurettin Hoca’nın külliyatını ve Ali
Bey’in Dergâh Yayınevi’nden çıkan eserlerini tavsiye ediyorum.