Tolstoy Müslüman değildir
Büyük Rus yazar Tolstoy’un
Müslümanlığını tartışmadan önce onun kim olduğunu sorgulamakta fayda var.
Tolstoy 1828 yılında Moskova’nın Tula vilayetinde dünyaya gelmiştir. Tam adı
Lev Nikolayeviç’tir. İki yaşında annesini, dokuz yaşında da babasını
kaybetmiştir. Tolstoy, anne ve babasız; çocukluğunu halalarının yanında
geçirdi. Yazar, küçüklüğünde Pascal ve Dickens gibi büyük yazarları okumuştu. Üniversitede
hukuk fakültesini okurken öğrenimini yarıda bıraktı ve yaşadığı çiftliğe geri
döndü. Üç yıl sonra da Rus ordusuna yazıldı. Bir müddet sonra sağlık sorunları
nedeniyle ordudan ayrıldı.
Tolstoy, yazarlığa ilk adımını Çağdaş
dergisinde “Çocukluk Hikâyesi” adlı hikâyesini neşrederek başladı. Çocukluk
Hikâyesi isimli hikâyesi çok beğenildi. Bu dönemde eleştirmenler, hikâyeyi çok beğendi
ve Tolstoy, edebiyat dünyasına böylece ilk adımı atmış oldu.
Kendini Fransız-Rus savaşının içinde
bulan ve buradan kurtulmak için çareler arayan Tolstoy’u teselli eden tek şey,
Sivastopol savaşının hatıralarını yazacağı bir kitap olacaktı. Savaştan sonra
Petersburg’a gitti ve yazarlığa devam etti. Bu arada birçok ülkeyi gezme
fırsatı buldu. Bir gezide iken Rusya’da kölelik kaldırıldı. Kendi bölgesindeki
toprak sahipleri ve köleler arasındaki borç sorunlarını çözmek için yargıçlık
yaptı. Bu sıralarda Sofya (Sophia Sonya) adında bir kızla tanıştı. Sofya, karşı
çiftlikte hikâye yazan, resim yapan on sekiz yaşında genç bir kızdı, Tolstoy
ise otuz dört yaşındaydı. Bir hafta nişan, bir hafta sonra da düğünleri
yapıldı. Tolstoy’un bu evlilikten on üç çocuğu oldu. Eşi Sofya, Tolstoy’a,
eserlerini yazması hususunda her zaman destek oldu. Savaş ve Barış Romanı, bu
yıllar içinde yazıldı. Tolstoy ve eşinin on beş yılı mutluluk içinde geçti.
Tolstoy’un diğer hayatı maceralı bir
şekilde geçmiştir. Mesela 1877 tarihinde Hristiyan sofusu olur ve Optina Pustin
Manastırı’nı ziyaret eder. 1878’de ise yazar Turgenyev ile barışır ve
Samara’daki Hristiyan tarikatçılarla buluşmaya gider. 1879 tarihinde Hristiyan
Ortodoks inancını terk eder. 1896 İngiltere’de ilk Tolstoycu koloni kurulur. 1910
Astapovo tren istasyonunda ölür.
Tolstoy’un kısa hayat hikâyesi böyle…
Edebiyat dünyasında zaman zaman
Tolstoy’un Müslüman olduğu haberleri daha doğrusu Müslüman olduğu iddialarıyla
karşılaşırız. Bu iddiaları edebiyatçılardan çok popüler tarihçiler ortaya
atıyor. Temel sebep ise popüler olmaları ve daima gündemde kalmak istemeleri…
İyi bir Tolstoy okuyucusu, (şayet
İslam dini hakkında bilgi sahibiyse) mesela Tolstoy’un Diriliş romanını okursa,
onun Müslüman ahlakına çok yaklaştığını söyleyebilir. Tolstoy, romanda Nehlüdov
kahramanı üzerinden kendi dünya görüşünü, kişisel ruhsal değişimlerini ortaya
koyar ki Nehlüdov şahsında gençliğindeki hatıralarına-hatalarına bir göz atışı;
hatalar karşısında çektiği vicdan azabı, ruhsal arınma arayışı ve en sonunda İncil’de
anlatılan nihaî kurtuluşu yaşamak istiyor. Buna; günahlarını, hatalarını
anlatarak günah çıkarmak istiyor da diyebiliriz.
Burada şu hakikat ortaya çıkıyor.
İncil’de hala insanlar tarafından değiştirilmeyen ayetler vardır. Ve bu ayetler
anlam-ahkâm açısından kutsal kitabımız Kuran-i Kerim ile hemen hemen örtüşüyor.
Örnek olarak Kuran-ı Kerim’de “Günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir?”
(Al-i İmran 3/135). Ayetine karşılık Markos İncil’inde “Tanrı’dan başka kim
günahları bağışlayabilir?”” (Markos 2:7). Ayeti karşılayabilir.
Biz Müslümanlar açısından Müslüman
olmanın şartı, şartları vardır. Evvela kelime-i şehadet getirmektir. Diğerleri,
Müslüman olma şerefine nail olan herkesin bildiği şartlardır.
Tolstoy’un Müslüman olma ihtimaline
yeniden dönersek yukarıda saydığımız şartların yani Müslüman olma şartlarının
vuku’ bulması lazım. Bizler, Şu bilgiye de sahibiz. Hristiyan ve Yahudi dinine
mensup bazı din adamları gizli bir şekilde İslamiyet’i yaşıyorlar. Bunlar, vazifeleri
elinden gitmesin diye Müslümanlığı aleni (açık) bir şekilde yaşamıyor. Bu
konuda hüküm verecek değilim.
Şimdi…. Geçtiğimiz hafta kendisini
tarihçi- yazar olarak tanımlayan ve bir televizyon programında tarih üzerine
program yapan yazar Cengiz Acar’ın Tolstoy hakkında bir ifadesine rast geldim.
Diyor ki Acar, “Tolstoy İslam'la şereflenmiş güzel bir Müslümandı. Eşi de
çarşafı ile İslam asaletini ruhunda taşıyan bir hanımefendiydi. Ancak İslam
düşmanları bu görüntüleri hep sakladılar. Gerçeklerin bir gün mutlaka ortaya
çıkmak gibi bir âdeti olduğunu unuttular.”
Bu tarihçi-yazar arşiv belgeleri
uzmanı da olsa gerek Tolstoy ve Tolstoy’un yanındaki çarşaflı bir kadının
fotoğrafını paylaşmış. Önce Tolstoy ile bu çarşaflı kadını karo-koca yapmış.
Sonra ikisini Müslüman ilan etmişti. Bunun üzerine Sayın Acar’a mektup yazarak
bu bilgisinin yanlış olduğunu, sırf çarşaf giymek ve sakal bırakmakla bir
insanın Müslüman olmadığını, olamayacağını belirttim. Bir cevap alamadım.
Daha önce Tolstoy’un biyografisini
okumuştum. Onun kız kardeşinin bir manastırda rahibe olduğunu da biliyordum. Fakat
bu bilgiyi paylaşmakta tereddüt ettim. Çünkü elimde delilimi güçlendirecek bir
fotoğraf yoktu. Daha sonra Malumatfuruş sitesinde Tolstoy’un çarşaflı bir
kadınla çekilmiş bir fotoğrafını gördüm. İşte bu dedim kendi kendime. Çarşaflı
kadın Tolstoy’un manastırda rahibe olan kız kardeşiymiş. Yine bu sitede Tolstoy’un
eşi ile de bir fotoğrafı paylaşılmıştı. Ve
eşinin başı açıktı. (https://www.malumatfurus.org/tolstoyun-karisi-musluman/)
Ortodoks kilisesine sıkı sıkıya
bağlı Tolstoy’un kız kardeşi Maria Nikolaevna’nın dindar bir kadın olması
normaldir. Aslında o zamanların Rusya’sında sadece rahibeler çarşaf giymiyordu.
Modernlikle tanışmayan Rus kadınları da çarşaf giyiyordu, başlarını örtüyordu.
Bu, diğer Avrupa ülkelerinde de öyleydi. Yıllar önce Kudüs’te çarşaflı bir
Yahudi kadın ve onunla el ele gezen sakallı bir Yahudi erkeği görünce bilgim ve
görgüm artmıştı. Demek ki her çarşaflı kadın ve her sakallı erkek Müslüman
değilmiş. Bilindiği üzere tesettür, semâvî dinlerde bütün kadınlar için temel
bir ihtiyaçtır.
Tolstoy’un kitaplarını okumadan,
irdelemeden ahkâm kesen son tarihçi Zafer Acar değil.
Geçtiğimiz yıllarda akademik tarihçi
Prof. Dr. Ebubekir Sofuoğlu da “yazar Tolstoy” ile ondan bir asır önce
Osmanlı’ya atanan “büyükelçi (sefir) Tolstoy’u" birbiriyle karıştırmış. Ve
şu talihsiz açıklamayı
yapmıştı. “Siz yine Osmanlı
düşmanı Çar Deli Petro denilen katilin, Osmanlı’ya gönderdiği casusu ve akıl
hocası Tolstoy’u okuyun.”
Burada tarihçi-yazar Cengiz Acar ile
Prof. Dr. Ebubekir Sofuoğlu arasında temel fark, birinin akademisyen tarihçi,
diğerinin de popüler tarihçi olması değil. Cengiz Acar’ın Tolstoy hayranı olup
ve bu yazarın okunması gerektiğini söylemesi; Ebubekir Sofuoğlu’nın ise radikal
bir çıkışla Tolstoy’un
okunmaması gerektiğini söylemesidir.