Tiyatro, hayatı yeniden yaşamaktır!
İnsan, dinamik olarak yaşayan bir varlıktır. İnsan, her
anında yeni şeyler yaşamakta, hissetmekte, düşünmekte ve davranmaktadır. İnsan,
duyduklarının, düşündüklerinin ve yaptıklarının unutulmasını istememektedir. İnsan,
tiyatro yoluyla hayatını yeniden yaşamayı istemektedir. Tiyatro, insan için
sadece oyun değildir. Tiyatro, hayatın kendisidir. Her tiyatro oyunu, aslında
hayat oyununun kendisi olmaktadır. Tiyatro, arada bir aracı olmadan insanın
insanı oynaması faaliyetidir.
Tiyatro, kişinin kendi kendisini veya kimliğini sunması
değildir. Tiyatro, başka insanların başka yerlerde yaşadıklarını sergileme
faaliyetidir. Oyuncu, kendi bedensel varlığıyla başka insanların yaşadıklarını
göstermeye çalışmaktadır. Romeo ve Juliet tiyatrosunu oynayan kişiler, başka
bir zaman ve yerde gerçekleşmiş olan bir aşk ilişkisi yaşamış kişilerin
duygularını, düşüncelerini ve davranışlarını bize aktarmaya çalışmaktadırlar.
Tiyatro, yapay bir faaliyettir. Hiçbir tiyatro oyunu, Romeo ve Juliet’in aşk
ilişkisini bize sahici bir şekilde aktaramaz. Tiyatronun yapay olması, önemsiz
olduğu anlamına gelmez. Tiyatro sayesinde öğrendiğimiz çok önemli bir şey
vardır. Tiyatro sayesinde zamanımızın, zeminimizin, mekanımızın,
ilişkilerimizin, düşüncelerimizin ve davranışlarımızın mutlak olmadığını, rölatif,
öznel ve yerel olduğunu öğreniyoruz. İnsanlık tecrübesinin göreli yaşantılardan
oluştuğunu bize öğreten tiyatro, mutlak olarak kurgulanan her türlü insani
durumu sorgulamamıza imkan vermektedir. Yaptıklarımız üzerinde düşünmeyi
öğrenmek, tiyatronun bize kazandırabileceği çok önemli bir değerdir.
Tiyatro, seyirciyi pasif bırakan bir performans değildir.
Tiyatronun amacı, seyirciyi sarsmak, uyarmak, uyandırmak ve harekete
geçirmektir. Kişileri uyutan ve pasif bir alıcı olarak gören bir tiyatro
eserinin, hayatta etkiler bırakması mümkün değildir. Tiyatro oyunu bittikten
sonra seyirciler, daha aktif, verimli ve yaratıcı ilişkiler, duygular,
düşünceler ve davranışları tecrübe etme konusunda motive ve mobilize
olmalıdırlar. Tiyatrodan yorulmuş olarak değil, yaratıcı olarak çıkılmalıdır.
Tiyatro, eleştirel ve sivri bir sanattır. Tiyatro
oyuncusunun dilini büzmek mümkün değildir. Tiyatro oyuncusu, sivri, özgür,
sınırsız ve şekilsiz konuşur. Tiyatronun özgün ve özgür doğası, onun kontrol
edilemez olmasına neden olmuştur. Tiyatronun dizginlenemez oluşu, tiyatronun
düşmanlarının sayısını da arttırmaktadır. Tiyatronun varlığının özgür bir şekilde
devam etmesi, toplumun hayat damarlarının tıkanmadan ve dinamik bir şekilde
atması demektir.
Tiyatro, insanları boşaltmamaktadır. Tiyatro, insanı
duyguyla, düşünceyle, motivasyonla doldurmaktadır. Bilgi, erdem, vicdan, güzel,
doğru ve iyi kavramlarının anlamını, değerini ve işlevini kişi, tiyatrodan
öğrenebilir, düşünebilir ve sorgulayabilir. Tiyatro, eşsiz bir esin ve öğrenme
kaynağıdır.
Tiyatro, insana dair her şeyin insan tarafından oynanmasıdır.
Tiyatro, insan üstü konularla ilgilenmemektedir. Tiyatro, insani bir performans
olarak insani konuları, problemleri ve açmazları konu almaktadır. İnsandan
soyutlanan bir tiyatro, tiyatro olmak özelliğini yitirmiştir.
Hayat, mekanik ve otomatik hareketlerden oluşmamaktadır. Tiyatro,
basit bir taklit ve eğlence değildir. Brecht, sesden, sözden ve ruhtan yoksun,
taklitten öte geçmeyen tiyatroyu şöyle eleştirmektedir: “Yalnızca taklit eden/ Taklit
ettiği şey konusunda/ Söyleyeceği olmayan/ Zavallı bir şempanzeye benzer/ Sahibinin
sigara içmesini taklit eden/ Ve aslında içmeyen/ Çünkü düşüncesiz bir taklit/ Gerçek
bir taklit olamaz hiç bir zaman” Hayatın mekanikleşmesi ve ruhsuzlaşması çok
önemli bir insani sorundur. Hayatın mekanikleşmesine ve ruhsuzlaşmasına karşı
tiyatro, hayatın özgür ve manevi bir çizgide seyretmesini sağlayabilir.
Tiyatro, hayata ruh katan bir faaliyettir.
İnsan, kolaylıkla unutmaktadır. Hafıza-i beşerin nisyan ile
malul olması, insanın en büyük zaaf noktasıdır. İnsanlığımızın gelişmesi ve
olgunlaşması için özgür ve dinamik bir hafızaya ihtiyaç vardır. Unutmamak ve
özgür bir hafızaya sahip olmak için tiyatronun hatırlatan ve unutturmayan işlevine
ihtiyaç vardır. Tiyatronun geliştiği toplumlar, balık hafızalı olmayan
toplumlardır.
Tiyatro, başkalarının yaşadıklarını bir grup oyuncunun bedensel olarak oynamasından ibaret değildir. Tiyatro, ruhsal bir öğrenme ve olgunlaşma sürecidir. Oyuncunun bedensel sınırlarını aşarak öteki insanın hayatını kendi ruhunda yaşaması ve ortaya koymasıdır. Başka bir ifade ile tiyatro, oyuncuya oynadığı hayatla bütünleşmesini öğretmektedir. Oyuncu oynadığı rolle bütünleştikçe seyirci üzerindeki etkisini de arttırmaktadır. Tiyatro, oyuncu ve seyircinin hayatı birlikte oynaması ve yeniden yazmasıdır. Tiyatronun hayat değiştiren bir işleve sahip olması, tiyatro sanatının her zaman insana söyleyecek sözü olduğu anlamına gelmektedir. Tiyatronun sözüne, sesine ve gösterisine gözlerimizi ve kulaklarımızı açarak bakmak ve dinlemek, duygu ve düşünce dünyamızın açlığının giderilmesi açısından önemlidir. Baktıran, hatırlatan ve harekete geçirten tiyatro bir ihtiyaçtır. Tiyatro ihtiyacımızı giderdikçe eksikliklerimizi giderebilir ve tamamlanabiliriz.