Tıp, bilgelik ve insan
(Duyarlı bir bilim insanı olan hekim Prof.Dr. Nuriye Özdemir hocama)
Hayatımızda çok önemli ve öncelikli insanlar ve meslekler
vardır. Doktorlar, hemşireler, ebeler ve diğer sağlık görevlileri, hayatımızın
en zor anlarında bizimle olan çok özel bir meslek grubudur. Aslında tıp, bir
meslek grubunu temsil etmekten ziyade bilgeliği, duyarlılığı ve insanlığı
temsil eden en kapsayıcı insan tecrübesi anlamına gelmektedir. Siyaset iktidar,
yalan ve çıkarla özdeşleştirilirken tıp bilgelikle, şifayla, yaşamla ve umutla bir
anılmaktadır. Tıbbın şifası ve bilgeliği, insan için hep vazgeçilmez
niteliktedir. Cehalet, güç saplantısı ve yozlaşma, toplumları çürütürken tıp,
felsefeyle, bilimle, bilgelikle ve ahlakla insanlığa umut olmaktadır.
Tıbbın ve hekimliğin vazgeçilmez bilgeliğini, insanlığımız
için umut kaynağı oluşunu ve şifa demek olduğunu unuttuk. Tıb ve hekimliğin
değerini unuttuğumuz için doktorlara ve hemşirelere karşı şiddet uygulamayı hakkımız
olarak görüyor, onları değersizleştiren ve hiçleştiren bir dil ve anlayış
geliştiriyoruz. Mevlana, insanlığın en büyük hekimlerinden biri olan Galen’e şu
incelikli ve duyarlı dille hitap etmektedir: "Ey bizim kibir ve
azametimizin ilâcı, ey bizim Eflâtun'umuz. Ey bizim Galen’imiz."
Hekimlerimizi kendimize ilaç ve hikmet kaynağı olarak gören
bu bilge anlayışı çoktan yitirdik. Cehaletin, şiddetin ve gafletin hayatlarımızı
zehirlediği bugünlerde, tıbba ve sağlık görevlilerine karşı yeniden düşünceli
ve duyarlı olmamızı sağlayan yeni bir sıcak iklim ve ilişki kurmanın yolunu
bulmalıyız. Hekimle ve tıpla sıcak bir iklim ve ilişki kurmanın yolunu bulmadan
fiziksel ve ruhsal varlığımızı sürdürmemiz mümkün olmayacaktır. Geçmişte
hekimlik en önemli bilgelik alanı olduğu gibi, bugün ve gelcekte de tıp, en önemli
ve öncelikli bilim olmaya devam edecektir.
5000 yıllık tıp tarihine baktığımızda tıbbın kurucu
babalarının insanlığın en bilge insanları olduğunu görmekteyiz. Tıbbın üç
büyüğü olarak niteleyebileceğimiz Hipokrat (460-375), Galen (129-200) ve İbn
Sina (980-1037), tıbbı bir hikmet tecrübesi olarak uygulamışlardır. Hikmeti
bulmanın arayışında olan Hipokrat, Galen ve İbn Sina sayesinde tıb, hikmet,
doktor hekim olmuştur. Hipokrat, tıbbı büyüden ve efsanelerden arındırarak deneye
ve gözleme dayalı bir disiplin haline getirmiştir. Galen, anatomi ve fizyoloji
başta olmak üzere bütün disiplinlerden yararlanarak tıbbın disiplinlerarası bir
boyuta kavuşmasını sağlamıştır. İbni Sina, felsefe, tıb ve maneviyat
bütünlüğünü sağlayarak insan sağlığının psikolojik, biyolojik ve sosyal
açılardan bir bütün olarak korunması gerektiğine dair bütüncül bir anlayış
ortaya koymuştur. Tıbbın insanlığın en bilge kafaları tarafından
sistemleştirildiğini şu ifade çok iyi anlatmaktadır: “Tıp yoktu, onu Hipokrat
buldu. Ölmüştü, Galen diriltti. Kördü, Huneyn b. İshak gözlerini açtı. Dağınıktı,
Ebubekir Razi topladı. Noksanlarını da İbn Sina tamamladı.”
Tıb biliminin kurucu babası kabul edilen Hipokrat,
uyguladığı tedavide hayata saygı ve hastaya zarar vermemek prensibini esas almıştır.
Hipkokrat, tıbbı ahlak, hukuk ve hikmet üçlüsü ışığında uygulayacağına bütün
insanlığın önünde şu yemini yapmaktadır: “...Bu sanatta hocamı, babam gibi
tanıyacağım, rızkımı onunla paylaşacağım, ihtiyacı olursa kesemi onunla
bölüşeceğim, çocuklarına kardeşim gibi bakacağım ve öğrenmek isterlerse bu
sanatı ücretsiz öğreteceğim; ilaç reçetelerini, şifai bilgileri ve diğer
bilgileri sadece ve sadece kendi evlâtlarıma, hocamın çocuklarına ve hekimlik
kurallarına uygun sözleşmeyle bağlı ve and içmişlere öğreteceğim. Yeteneğim ve
hâkimiyetim ölçüsünde hastalarımın iyiliği için tedaviler önereceğim ve asla
kimseye zarar vermeyeceğim…Hayatımın ve sanatımın saflığını koruyacağım... Hangi
eve girersem gireyim, bütün kasıtlı kötülük ve suistimallerden ve özellikle de
ister hür ister köle olsun erkek ve kadınların vücudunu kötüye kullanmaktan
kaçınarak, sadece hastaya yardım için gireceğim... Gerek sanatımın icrası
sırasında gerekse insanlarla gündelik ilişkideyken edindiğim bilgileri ortalığa
saçmayacağım, bir sır olarak saklayacağım ve kimseye açmayacağım...”
Kadim kültürlerde tıbbı temsil eden arketipsel figür Lokman
Hekim’dir. Lokman Hekim, tıbbı, felsefeyi, maneviyatı ve ahlakı şahsında
birleştiren paradigmatik ve arketipsel bir figürdür. Hakim ve hekim olmanın,
hikmet ve tıbbın ayrılmazlığını Lokman Hekim etrafında birçok kültür çevresinde
üretilen öğütlerden, hikayelerden ve efsanelerden öğreniyoruz. Hekim ve hakim
olan Lokman ismi, şifayla, devayla, ilaçla, merhemle, ihtiyaçla, kapıyla ve
elle birlikte anılmaktadır.
Tıb, bilgelikle ve şifayla özdeşleştirilmesi gereken vazgeçilmez
bir alandır. Tıbba bilgiyle, ilgiyle ve özenle yaklaşmalı, bütün tıp
insanlarına karşı duyarlı ve düşünceli bir şekilde davranmayı öğrenmeliyiz.
Cehaletle, şiddetle ve fanatizmle tıbba yönelecek her negatif söylem ve pratik,
insanlığa kaybettirecektir. Tıbbın kaybı, insanlığın kaybıdır. Tıbbın bilgeliği
ve kazanımları ise, insanlığın bilgeliği ve kazanımlarıdır.