Ticaret savaşları: Çin ve ABD
Ekonomi, temelde arz ve talepten oluşur.
Tüketim olmadan üretim, üretim olmadan tüketim olmaz. Üretim ve tüketim birbirini tamamlar.
Üretimin tüketici ile ticaret ile buluşur.
Ticarette oluşacak herhangi bir aksamada ekonomi daralmaya başlar.
Yaşanacak ekonomik daralmanın uzun sürmesi halinde de ekonomik kriz yaşanması kaçınılmazdır.
***
ABD-Çin arasında yaşanan ticaret savaşları bahsettiğim ticaretteki aksamaya neden oluyor. Bu da küresel ekonomide belirsizlik ortamını gittikçe artırıyor.
ABD 2,6 trilyon dolar ithalat ile dünyanın en büyük mal ithalatçısı yani dünya tüketim merkezi olması, Çin’in ise 2,71 trilyon dolar ile dünyanın en büyük mal ihracatçısı yani dünya üretim merkezi olması sebebiyle böylesine büyük iki ülke arasında yaşanan ticaret savaşı diğer ülkeleri de büyük ölçüde etkiliyor.
Dikkat edilmesi gereken husus şu ki; Çin 2007 yılından bu yana ABD’nin en önemli tedarikçisidir.
Çin’in toplam ihracatının %20’ye yakınını ABD’ye yaptığını, ABD’nin ise toplam ithalatının %21,5’ini Çin’den yaptığını düşünürsek aralarındaki bağın ne kadar güçlü olduğunu daha net görebiliriz.
***
Dünya ekonomisinin büyüme motoru olan ABD’nin izlediği ticaret ve yatırım politikaları gerek gelişmiş, gerekse gelişmekte olan tüm ülkeleri yakından ilgilendiriyor.
ABD’nin uluslararası ticaretteki en büyük avantajı ise yerli para birimi doların tüm dünyada kabul görmesidir.
ABD, ithalatının neredeyse tamamını kendi milli parasını kullanarak ödeyen tek ülke olduğu için diğer ticari ortaklarının aksine cari işlemler açığını (mal ve hizmetler) finanse etmek için ayrıca döviz kazanma çabasına girmemektedir.
Ancak son yıllarda ABD Dolarının mevcut etkinliğini yitirmesi, Avro gibi başka para birimlerinin piyasalarda geçerli ve belirleyici hale gelmesi, bazı ülkelerin kendi aralarındaki ticaretlerinde yerli para birimlerini kullanma çalışmaları başlatması ABD ekonomisi için büyük bir sorun oluşturmaya başladı.
ABD’nin 22,5 trilyon dolarlık dış borcunu düşünürsek, ABD’nin dolar hegemonyasını kaybetmesi durumunda nasıl bir buhran yaşayacağını düşünmek bile mümkün değildir.
ABD, bir yandan serbest ticaret kavramının öncülüğünü yaparken bir yandan da ulusal çıkarları söz konusu olduğunda ulusal yasalarını ön plana çıkarmakta; iç mevzuatına uymadığı veya milli güvenliğini tehdit ettiğini öne sürerek uluslararası camiada kabul görecek şekilde uluslararası anlaşmalar kapsamındaki istisnai haklarını kullanmaktadır.
***
Çin’e baktığımızda ise nüfusu ve yönetim sisteminin avantajını kullanarak ülkesine yabancı sermayeyi çekme konusunda gayet başarılı olduğu söylenebilir.
Merkezi planlamadan ayrıldığı 1978 yılından bu yana Çin, yılda ortalama %10 oranında büyümektedir.
Çin’in özellikle kıyı kesimleri hızla gelişirken iç kesimlere doğru gidildiği zaman çok ciddi yoksulluk görüldüğü söylenebilir.
1978’li yıllardan itibaren “Açık Kapı” politikasına geçiş ile birlikte Çin uluslar arası ticarete açılmıştı.
Hong Kong’da ücret seviyesinin yükselmesiyle, Hong Kong’taki birçok üretici, ucuz iş gücü, düşük arazi kirası ve işletme maliyetlerinden yararlanmak için Çin’in Guangzhou bölgesi ve çevresine taşınmaya başlamıştı.
Böylece emek yoğun sektörlerdeki faaliyetler Çin anakarasında yapılırken yönetim, tasarım, AR-GE, kalite kontrol ve finans gibi yüksek katma değerli faaliyetler Hong Kong’da sürdürülmeye devam etti.
Son 13 haftadır Hong Kong'da yaşanan gösterilerde de ülkelerin buradaki güç mücadelesi olduğunu görebiliyoruz.
Bugün baktığımızda dünyanın ilk 500 şirketinin % 20’sinin ofisleri ve üretim kolları Guangzhou’da bulunuyor.
Guangzhou’nun başkenti olduğu Guangdong eyaletinde 90 bin yabancı fabrika yatırımı ve 3 bin temsilcilik ofisi bulundığunu görüyoruz.
***
Küresel ekonomideki iki büyük ekonomi bir yandan ticaret savaşı içindeyken ABD’nin bir diğer taraftan Rusya ile açıktan, örtülü bir şekilde de AB ile güç mücadelesine girişmesi küresel belirsizliği giderek artırıyor.
Bir de AB’nin bir türlü BREXIT’i sonuçlandıramaması halihazırda belirsiz olan küresel ekonomiye adeta tuz biber oluyor.
***
Küresel ekonominin bu kadar belirsiz olduğu bir dönemde askeri anlamda da sular ısınıyor.
Dünya’da yeni bir düzen kurulurken atılacak adımlar son derece kritik ve önemli.