The final countdown
Hayatımda derin iz bırakan cümlelerden biridir "the final countdown".
Henüz gençliğe adım attığımız yıllardı ve tabii günün gençliğini kasıp kavuran, radyolarda, kaset satıcılarında, arabalarda aralıksız çalan bir şarkının adıydı The final countdown. Hard Rock tarzında bir şarkı olmasına rağmen sözleri, birazcık düşünebilen insan için oldukça etkileyiciydi.
Asi "Rock"ın aksine, ayrılık, ölüm ve dünya hayatının hiçliğini anlatıyordu İsveçli müzik grubu Europe'nin bu şarkısı. Derin bir süku00fbnet ve düşünmeye davet ediyordu. Sadece ölüm ayrılık ya da hayatın parçalanmışlığını değil, "hiç"liği de anlatıyordu. Hem seküler hem de dini eğitimi alan biri olarak beni oldukça etkilemişti bu şarkı. Hayata ve olaylara bakış açımın oluşmasında ciddi etkisi oldu. Okuduğum İslam tasavvufuna ait kitaplardaki öğreti, bu şarkının sözlerinde romantik bir isyan, feryat şeklinde dillendiriliyordu. Son sayım. Hayata, dünyaya ve dünyaya ait şeylere vedanın son sayımı...
Avrupa'daki seçim dalgası ile birlikte bu şarkı belki de 20 yıl aradan sonra yeniden dilimden dökülmeye başladı. Avrupa Birliği'nin bu seçim ile birlikte düştüğü hazin dramı o kadar güzel özetliyor kiu2026
Avrupa, aslında son sayımını Kıbrıs Rum kesimini birliğe almakla saymaya başladı. Çünkü Avrupa Birliği, açıkça birlik prensiplerini ve yazılı kurallarını ihlal ediyordu. AB kurallarına göre sorunlu bölgeler, birliğe alınmayacaktı. Ve Kıbrıs adası da Grek Irkçılarının, Türklere yönelik soykırım yapması ile birlikte 1960'lardan beri sorunlu bir bölge idi. Terörist Nikos Samson ile onları destekleyen Kıbrıs Başpiskoposu Makarios, ülkeyi kan gölüne çevirmiş, her gün çocuk, kadın, yaşlı, hasta ve sivil denmeden onlarca Türk katlediliyordu. Türkiye Cumhuriyeti Devleti de uluslar arası anlaşmalardan doğan yükümlülükleri gereği, Yunan ırkçılığının Kıbrıs adasında sebep olduğu katliamı askeri operasyonu ile engel oldu. O gün Türk askerini sadece Kıbrıslı Türkler değil, barıştan, birlikten yana olan, Yunan ırkçılığı karşıtı olan Kıbrıslı Rumlar da büyük bir heyecan ve sevgi ile karşılamıştı.
Türkiye'nin Kıbrıs'ta Rumların başlattığı soykırımı durdurup etnik temizliğe engel olmasından sonra adada fiili durum oluştu. 1983 yılında da bağımsızlıklarını ilan ederek Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti devletini kurdu Kıbrıs Türkleri
Avrupa ülkeleri, Kıbrıs'taki Türk devletini tanımadılar. Yıllar sonra Avrupa Birliği Kuruldu. Ve kendi kuruluş prensiplerine aykırı davranarak Kıbrıs'ın Rum işgali altında bulunan topraklarını 2004 yılında AB'ye aldılar. Bu olayla birlikte koskoca Avrupa Birliği'nin Türkiye ile ilgili politikalarını Kıbrıs'ın güneyinde bulunan Rum işgal rejimine ipotek ettiler.
Gelinen süreç içerisinde Avrupa Birliği, büyüme stratejisini sanki dünyaya pazarlanan Avrupa değerleri üzerine değil de, Avrupa inançları çerçevesine oturttu. AB üyesi ülkelerin büyük çoğunluğundan daha güçlü bir ekonomisi ve neredeyse bütün Avrupa'dan daha diri, değişken ve çok kültürlü olan toplumsal yapıya sahip Türkiye'ye kapılarını hep kapalı tutmaya özen gösterdi.
Üyelik sürecinde hiçbir ülkeye koşmadıkları şartları Türkiye'ye koştular. Bununla da yetinmediler, değişen dönem başkanları ile birlikte Avrupa Birliği'nin Türkiye ile ilgili ilişkileri, üyelik müzakereleri, fasılların akıbeti hep değişti.
Avrupa birliği, çok kültürlülükle övünürken, Türkiye'ye karşı kapılarını sıkı sıkıya kapatmasından sonra hızlı bir siyasi düşüşe geçti. Birliğin dünya siyaseti üzerindeki etkisinin esamisi dahi okunmaz hale geldi. Örneğin Ukrayna krizinde Rusya'nın lideri AB'yi ciddiye alıp açıklamalarına, taleplerine, tehditlerine cevap dahi vermedi.
Tabi Avrupa Birliği'nin çok kültürlülüğe karşı direnişi, bölgeyi ırkçı, ötekileştirici siyasi akımların güçlenip palazlanmasına sebep oldu. Milliyetçilik dalgası 1930'ları andırır hale geldi.
Avrupa'yı Avrupa yapan değer yargılarının başında gelen Demokrasiyi dahi söz konusu çıkarlar olunca rafa kaldırmaktan bir sakınca görülmedi. Örneğin, binlerce Mısırlıyı katleden ve seçilmiş cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'yi askeri darbe ile deviren General Sisi'ye lafta olsa dahi hiçbir tepki gösterilmediği gibi, eli kanlı diktatör generalin ayaklarının altına İngiltere'den kıta Avrupasına kadar AB başkentlerinde kırmızı halılar serildi. Birinci sınıf devlet protokolü uygulandı.
15 Temmuz'da Türkiye'de halkın yarıdan çoğunun seçtiği cumhurbaşkanı ve hüku00fbmete yönelik uluslararası terör örgütü olan Fetullahçı Silahlı Terör Örgütü'nün darbe teşebbüsüne karşı dahi uzun süre sessiz kaldılar. Türk halkının darbeyi ve darbecileri yenmesi üzerine utancından susması gereken Avrupa birliği üyesi ülkeler ile kurumları, Türkiye'nin katil darbecilerden uluslar arası hukuk çerçevesinde hesap sormasına karşı çıktılar. Uçakların, helikopterlerin, tankların ve sniperların öldürdüğü, yaraladığı binlerce sivil Türk'ün yanında yer alması gereken Avrupa Birliği, darbeci katil FETÖ'cü terörist generallerin arkasında yer almayı tercih etti.
Ve bütün dünya, özellikle İslam ülkeleri bu çelişkiyi gördü. Avrupa Birliği'nin yüzündeki pudra adeta döküldü. Ve yarım yüzyıldır birliğe katılmak isteyen Türk halkının büyük çoğunluğu artık AB'de yer almak istemiyor.
Sadece Türkler değil, İtalyanlar, İspanyollar, Hollandalılar başta olmak üzere ekonomisi gelişmiş bütün AB üyesi ülkelerin vatandaşları AB'den çıkmak istiyor.
Avrupa Birliği'nin macerası çok kısa sürdü. Ancak Magna Carta'dan bu yana Avrupa'nın Demokrasi, özgürlük, evrensel hukuk, bireyin hak ve özgürlükleri gibi evrensel değerleri de bu kısa sürede tüketildi. Ve şimdi Avrupa'nın dünyaya pazarlayacağı hiçbir değeri yok.
Ve Avrupa birliği sadece çöküş değil, yıkım sürecine dönülmez olarak girmiştir. Ne diyordu öğrencilik yıllarımın Rock Grubu Europe? Son sayım. Yani, The final countdownu2026