TEYZEM NEDEN FEMİNİST OLDU?
En baştan söyleyeyim; feminizm, paradigmaları, hedefleri ve argümanları itibarıyla karşı çıktığım bir ideoloji ya da sosyolojik bağlamda söyleyecek olursak sosyal bir harekettir. Feminizmi, modern dünyanın bağrından çıkmış ve aslı itibarıyla oraya aitliği üzerinden tanımlamakla birlikte, bugün "teoloji"sinin yani ilahiyat veya kelamının oluş(turul)ması hasebiyle bambaşka alanlara doğru gitmeye çalıştığı da gözlerden uzak tutulmamalıdır. Çünkü bugün feminizm sadece, kadın-erkek eşitliğini hedefleyen bir hareket olmanın çok ötesine geçebilmiştir.
Bununla birlikte feminizm tartışmalarını önemsediğimi de dürüstlükle ifade etmeliyim. Ama dikkat ederseniz "feminizm tartışmaları"nı diyorum. Zira bu tartışmaların benim açımdan "varlık", "insan", kadın" ve "erkek" kavramları ve ilişkileri üzerine kendi dünyamızda yeni farkındalıklar oluşturulması bağlamında katkılarının olduğunu düşünüyorum. Bunun anlamı; feminizmin vardığı sonuçların değil, tartışma süreçlerinin benim için anlamlı olduğudur.
Tam da bu nokta, yazımızın başlığında problem ettiğimiz şeyle bağlantı noktalarına sahiptir. Feminizm, Batı'da toplumda reel karşılığı bulunan bir sorundan başlamıştır. Ancak bizde Osmanlı'nın son dönemlerinden itibaren üst sınıflarda, konaklarda başlayan bir hareket olduğundan dolayı, gerçekten alt sınıf kadınlarında bir karşılık bulmamıştır. Feminizmin Osmanlı'nın son döneminden bu yana en fazla Türkiye'de orta sınıflara; o da daha çok eğitimli orta sınıf kadınlara kadar indiğini söyleyebiliriz. Öte yandan Türkiye'deki liberal, sosyalist ve radikal feminist akımların kadınlara dair önerdiklerinin, bu toprakların değerleriyle sürekli problemli olduğunu; hatta kimi zaman bu problemlerin "kadın"lık ve "insan"lık durumlarıyla bir tezat içinde olduğunu da görmek gerekir. Ben bu problemi bir başka yazımda, "kınalı parmaklarla ojeli tırnakların buluş(ama)ması" şeklinde kavramsallaştırmıştım.
Fakat problemin bir başka boyutuna burada değinmeliyiz. O da feminizme eleştiriler getirmekle birlikte, ülkemizde kadın-erkek ilişkileri bağlamında sorunların giderek arttığını da görmemiz gerekir. Bu sorunların önemli bir kısmı, dini ve geleneksel değerlerin dönüşmesi ile ilintilidir ve bu değerler dönüştükçe kadın, erkek, ev, aileye dair ciddi, sorunlar ajandamızda birikmeye devam etmektedir. Bu bağlamda mevcut sorunlar ne tek başına erkek ne de tek başına kadınla ilintilidir. Toplumda bu çerçevede değişen değerler kadın ve erkeği birliklte dönüştürmektedir. "Ev" bir yuva ve mutluluk kaynağı olmaktan çıkarak, bir hapishane şeklinde algılanmakta; dolayısıyla herkes mutluluğu evinin dışında aramaktadır. Erkek ve kadınlar mutlu olabilmek için gözlerini dışarı çevirmektedirler.
Feminizm düşüncesi, Batı dünyasının seküler mentalitesinden hareketle kadın ve erkek dünyalarını dualist bir biçimde ayırmasından mülhem, kadınla erkek arasında başından itibaren rekabetçi bir ilişki öngörmektedir ki, bu konuda kadınların özgürleşmesinin dine ve erkeklere karşıt tutumlara endekslenmesi önemli bir donedir. Dolayısıyla Batı düşüncesi, bir yandan Tanrı-insan arasında, diğer yandan Hobbes'un "insan insanın kurdudur" sözü üzerinden insan-insan arasında çatışmacı bir ilişki kurarken, feminizm de bunun bir uzantısı olarak kadın-erkek arasında bir çatışmacı ilişki inşa etmeye çalışmaktadır. Belki "Tevhid"in bu bağlamda bozulduğunun göstergelerinden birisi olarak okumak gerekir bu süreci.
Kur'an, "Mü'min erkek ve kadınlar birbirinin velisidir" (9/Tevbe, 71) derken, kadın ve erkeği birleştirici bir dil kurmaktadır. Şimdi toplumda erkekler, kadınlara bu birleştirici ve yumuşak dil üzerinden hitabetmedikleri, davranmadıkları için, aralarındaki ilişki bir rekabete dönüştüğünden, kadınlar da erkekler de yeni arayışlara girmişlerdir. Bu arayışları hiç şüphesiz mutluluğu elde etmek üzerine kuruludur. Ancak, kadınlar bunu feminizmin erkeklere karşı konumlandırıcı dili üzerinden yapmaktadırlar.
Şimdi başlıktaki soruya gelelim; "Teyzem niçin feminist oldu?" Birincisi, eniştem Kur'an'ın birleştirici dilini kaybettiği ve ikincisi, teyzeme peygamberin hanımlarına davranışlarını ve merhametini sergilemediği için. Feministler, himaye istemiyorlar ama kadınlar ne istiyor diye bir kere daha sormalılar bence.