Tevhit Bilgisi
İdrak ettiğimiz Ramazan ayının mübarek günlerini yaşıyoruz. Bu zamanları ibadet ve okumalarla geçirmeliyiz. Filistin topraklarında, Gazze’de, Kudüs’te, Doğu Türkistan’da ve diğer mazlum ümmet coğrafyasındaki acılı kardeşlerimizin kurtuluşu için Allah’a niyazda bulunurken kaleme alınmış müstesna eserleri de okumalıyız.
Prof. Dr.
Mustafa Tahralı’nınTevhit Bilgisi
isimli eseri Kubbealtı Neşriyat tarafından kültür hayatımıza kazandırıldı.
Eserin alt başlığı: “İbnü’l Arabî ve Fikirleri Üzerine Makaleler”. Titizliğiyle
tanınan kıymetli Hocamız, Önsöz’de bizi şöyle bilgilendiriyor: “Elinizdeki
makaleler 25-30 sene boyunca Ahmed Avni Konuk Bey’in ‘İbnü’l Arabî ve
Mevlânâ’nın eserlerine yaptığı tercüme ve şerhlerini yayımlama sırasında ortaya
çıkan çalışma ve araştırmalardır. Hepsinin mihverinde merhum Ahmed Avni Bey’in
tercüme ve şerhlerini arkadaşlarımla berâber yayımlamamızdan itibaren önümüze
serilen bu ilim ve irfan hazinesinde anlayabildiğimiz kadarını derleyip
toparlayıp ifâde etmeye çalıştığımız bâzı hususlar bulunmaktadır.”
Muhterem Hocamız,
1980’li yıllardan itibaren din, edebiyat ve târih ile ilgili yayınlara artarak
gösterilen alakayı müspet görüyor ve “Bütün vatan sathına yayılmaya başlayan
üniversite ve yüksekokullar böylece sanat, edebiyat, dil, târih, ilâhiyat ve
sosyal bilimler alanlarında ön açıcı ve teşvik edici bir rol üstlenmiş
oldular.” diyor. Mustafa Hoca, 1983 yılında Selçuk Eraydın’la birlikte üzerinde
çalışmaya başladıkları Ahmed Avni Bey’in Fusûsu’l
Hikem ve Tedbîrât-ı İlâhiyyye
tercüme şerhlerinden Fusûsu’l Hikem
Tercüme ve Şerhi’nin neşrine ve mazhar olduğu ilgiye temas ediyor. Hocamız,
tasavvuf sahasında ve bilhassa İbnü’l Arabî ve Mevlânâ hakkında yapılan ilmî çalışmalara,
yazılan eserlere, düzenlenen sempozyumlara dikkatimizi çekiyor: “1980-1990’lı
yıllardan itibaren genel olarak tasavvuf alanında, özel olarak İbnü’l-Arabî ve
Mevlânâ’nın eserleri hakkında yapılan akademikçalışmaların hem Batı’da hem de
İslâm dünyâsı ve ülkemizde yıllar geçtikçe artarak devam ettiğine şâhit
oluyoruz. Mevlânâ’nın Farsça eserlerinin akademik çeşitli baskıları ve muhtelif
tercümeleriyapılırken,İbnü’l-Arabî’nin Fusûsu’l-Hikem,
Fütûhat-ı Mekkiyye ve diğer
eserlerinin metinleri, yeni tercümeleri, ilk veya yeni tahkikli baskıları yapılıyor.Elinizdeki
makaleler Ahmed Avni Konuk’un şerhlerinden hareket ederek her iki büyük
mutasavvıfın temel konulardaki görüşlerine bir giriş ve başlangıç olması
niyetiyle hazırlanmıştır.” Bu mühim makaleler okunmalıdır.
Tahralı’nın
teşvikleri neticesinde vücut bulan diğer kitap Prof. Dr. Mehmet Demirci’ye ait:
Mîmârimizde Gelenek ve Ruh-Y. Mim. Dr.
İbrahim Aydın Yüksel ile Söyleşi. İstanbul Fetih Cemiyeti’nin irfanımıza
armağan ettiği bu seçkin eser, bir solukta okunuyor. Aydın Yüksel ömrünü
medeniyetimize hasretmiş bir ilim adamı, sanatkârdır. Hezarfendir: Mimar,
hattat, şair ve ressamdır. Edebiyat ve musiki ile alakadardır. Hâzâ İstanbul
Beyefendisi, gönül insanıdır. 1961 yılından beri kendisini yakından tanıyan Mehmet
Hocamız, hakikaten feyizli, renkli ve gerekli uzun sohbetlerde bulunmuştur. Bu
nadir eser için yazarına ve teşvikçisine müteşekkiriz, Allah kendilerinden razı
olsun.
Aydın Yüksel çok cepheli bir kültür ve sanat adamı. Öncelikle büyük mimarımız ve “Rumeli Beylerbeyi” unvanıyla yâd edilen Ekrem Hakkı Ayverdi’nin yakını, asistanı ve hayrü’l halefidir. Onunla birlikte Balkanlar’a gitmiş, “Evlad-ı Fatihan”ın sahip çıktığı mimarî eserleri görmüş, bu sahada birlikte eserler kaleme almıştır. Büyük fikir ve dava adamı Osman Yüksel Serdengeçti’nin yeğenidir. Muhtelif alanlarda muazzam hocaları olmuştur. Lise tahsili sırasında Ârif Nihat Asya’dan edebiyat, Enver Behnan Şapolyo’dantarih dersi almıştır. “Amcasının arkadaşı” Asya, şiirlerini tashih eder, onu teşvik eder ve bir dua hükmüne geçecek olan şu temennide bulunur: “Oğlum ben senden çok şey ümid ediyorum.” Daha sonra hattat ve tamburi Hafız Kemal Batanay ile hattat Halim Özyazıcı’dan hat dersleri meşk eder. Şüphesiz maneviyat bakımından en çok istifade ettiği şahsiyet ise mütefekkir yazar Sâmiha Ayverdi’dir. Adlarını zikrettiğimiz bu isimler, ruh mimarlarımızdandır. Cumhuriyet dönemi Türkiye’sinin mümtaz simalar galerisine girmiş gibiyiz. Girizgâhta “Aydın Yüksel’i Nasıl Tanıdım?” başlığı altında nefis bir portre yazısı var. Eserde çok kıymettar şahsiyetlerin meçhul hatıraları var. Aydın Yüksel’in âlemini aksettiren şu satırları çok önemli: “İstanbul’a gelince, sanki bir rüyâda gibiydim. Cebimde Ahmed Hamdi Tanpınar’ın Beş Şehir’iyle dolaşırdım. Bu kitabı o zaman Sâmiha Anne’nin yakın çevresinde olan aziz dostum, ağabeyim Özcan Ergiydiren vermişti. İstanbul’u gezmiyor, sanki içiyordum. Bâzen eski taş duvarlaraelimi huşû ile sürerdim. Sanki geçmiş zamanda yaşıyordum. Bugün artık kaybolan İstanbul’dan bir parça daha fazlası vardı o zamanlar. Ama yine de eski İstanbul’u hiç değilse 1950’den öncesini tanımak isterdim.” Eserde adı geçen merhum ve merhumelere Allah’tan rahmet; Mustafa Tahralı, Aydın Yüksel ve Mehmet Demirci’ye bereketli ömürler diliyorum.