Tevhidin 3. Faydası: Başkasının eline baktırmaz
Allah ile aralarında kalın bulut tabakası olan insanlar doğal olarak Allah’ın yeryüzüne müdahale ettiğini anlayamazlar… Herkes kendi gücü, tecrübesi ve bilgisi oranında hayata tutunacağını/tutunduğunu zannederler.
İş böyle
olunca da fakir bir durumdan kurtulmak için çabaları yetmediği an ya haram
yollara başvururlar ya da resmen dilenirler… Rızık konusunda ümitsizliğe
düştüklerinde hem şahsiyetlerinden hem de bazen ibadetlerinden tavizler
verirler. Çünkü rızık konusunda tevhidi yakalayamamış olan bu insanlar fakir
bir halde uzun süre kalmaya dayanamazlar…
Her
istediklerine bir an önce ulaşmak isterler. Oysaki Allah’u Teâlâ öyle bir
garanti vermemişti:
“İnsan arzu
ettiği her şeye sahip olabilir mi ki?”[1]
Fakir olarak
kaldıkları sürece nefsin arzu ettiği birçok hayırdan mahrum kalmaya
sabredemeyeceklerdir. Günü kurtarmak adına bile olsa günlük ibadetlerinden
tavizler vermeye başlayacaklardır. Çünkü bu kimseler ibadetlerinin rızkı engelleyeceğine
inanmışlar.
Aç kalmamayı
ibadetten daha önemli görmüşler. Bu sebepten dolayı hem aşağılık kompleksi için
yaşarlar hem de dinden azar azar uzaklaşırlar.
“Aç olan bir
insan inançlarından yer!” diyen ne güzel bir tespitte bulunmuş. Bu çok büyük
bir tehlikedir… Rızık endişesi yaşayıp ta dinden tavizler vermek… Bu tavizle
birlikte bir de başkasının eline bakmak eklenirse farkında olunmadan
başkalarını rızık verici olarak görmek anlamına gelir ki Allah muhafaza iman
tehlikeye girer… İşte rızık konusunda tevhidi anlayan insanlar ihtiyaçlarını
sadece Allah’tan talep ederler… hem dinlerini muhafaza ederler hem de
şahsiyetlerini…
Tevhidin
4. Faydası: Dik durulacağından dolayı hal ile davet yaptırır.
Rızık
konusunda zerre kadar şüphesi olmayan insanlar fakirliğin, kuraklığın ve
işsizliğin yaşandığı ve de ekonomik olarak devletin ciddi manada sıkıntı içine
girdiği bir dönemde ne isyan ederler ne de hallerini diğer insanlara şikâyette
bulunurlar… Rızık konusunda tevhidi yakalamış olan bu insanlar rahat yaşamları
ile diğer insanların dikkatlerini çeker…
Bu rahatlığın
ve panik yapmamanın kaynağını sorarlar… Bir islam davetçisi için davet
anlamında tam bir fırsat anıdır ve o davetçi rızık işine de Allah’ın
baktığından bahseder:
“Size bugün Allah
maddi anlamda bir rızık yazmamışsa, ya da az yazmışsa dünya da gelse size
ayrılan rızkınızdan fazlasını getirmeye güç yetiremezler. Aza da indiremezler…
Buna iman ettikten sonra neden endişeleyim ki?
Siz Allah’ın
vaadlerine güvenmemişsiniz! Allah’ın yeryüzüne müdahale ettiğine demek ki
inanmamışsınız! Allah’u Teâlâ rızkınızı ben veriyorum ve ben dağıtıyorum diye
buyurmuyor mu?
“Ey
Muhammed, onlar, rabbinin rahmetini mi paylaştırıyorlar? Onların dünya
hayatındaki geçimliklerini aralarında biz taksim ettik. Birbirlerinden
faydalansınlar diye, derece bakımından biz onların bazısını bazısına üstün
kıldık. Rabbinin rahmeti, onların dünyada topladıklarından daha hayırlıdır.”[2]
Allah’ın
rızık konusuna kefil olduğuna iman eden bu kişinin bu dik duruşu tamamen bir
hal davetidir… Demek ki gayba iman edilince kalp rahatlıyormuş” inancının
pratiğe dökülmüş halidir.