"Tevhidi kurtaran kan" ne demek?
Çanakkale Zaferi’nin 107.Yılı Anma Töreni’nde konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan,
“Çanakkale’yi evlâtlarımıza hakkıyla
anlattığımızda hem içeride hem de kardeşlerimizle çok farklı muhabbet iklimi
tesis edeceğimize inanıyorum” dedi.
Mesele
bu:
"Çanakkale Ruhu"nu
Balkanların, Afrika’nın, Ortadoğu’nun gençlerine ve elbette ülkemizdeki
gençlere hakkıyla anlatmak.
*
Mesela,
Kurtuluş Savaşı’nın 1915’te başladığını anlatmak.
Osmanlı
Devleti’nin can çekiştiği günlerde İslâm’daki cihat ruhunu kuşanan vatan
evlâtlarının, “tevhidi kurtaran
kanlarıyla” büyük bir destan yazdığını anlatmak.
İstiklâl Şâirimiz Merhum Mehmet Akif
Ersoy’un muhteşem şiirindeki
“tevhidi kurtaran kan”
ne demek?
Bunu
anlatmak!
Irkçılığın
her türlüsünü ayaklar altına alan…
“Tevhid
şuuru”yla haçlı donanmasını boğan “o
ruhu” gençliğe anlatmak…
Elbette,
dünyadaki bütün gençlere ve tabii, öncelikle bizim gençlerimize anlatmak.
Büyüklerimize
anlatmak...
Kendimize
anlatmak!..
*
“Ezberci”
eğitim sistemine son vermek.
“Balığın tırmandığı kavaktan”
bahseden “ideolojik tarih yazıcılarının”
masallarını aşmak…
Hakikati
arayıp bulmanın gayreti içindeki gençliğe ulaşmak.
Bunları
söylediğimizde ve yazdığımızda birileri “içinde
bulunulan şartlardan” bahsederek, 2071 sonrasına atıyor topu!..
Böyle
yapmak “imkânsız” denileni başaran “Çanakkale Ruhu”na ne derece uygundur?..
*
Bunu
söylediğimde de bir başka itiraz geliyor:
“Ama o zaman sosyal medya yoktu!..
Gençlerin ruhlarını çelen bu kadar çok mecra yoktu!..”
*
İşte
orada şöyle bir duruyor ve düşünüyorsunuz…
O
gün, bugünkü gibi “sosyal medya”
olsaydı, Çanakkale Zaferi’ne
ulaşabilir miydik?..
Ne
paylaşımlar yapılırdı kim bilir, akıllar ve ruhlar nasıl da çelinirdi?
Bir
tasavvur ediniz lütfen.
Bir
de şurası var:
Çanakkale’deki
“Haçlı Saldırısı”nın bir benzeri
bugün meydana gelse…
Bu
“sosyal medya” ortamında…
Allah
korusun, “en kesif orduların dördü beşi”
memleketimize saldırsa…
Günümüzün
“en kesif orduları” dendiğinde,
hangileri gelir akla?
İşte
onlar, hep birlikte, bizi “yok etmek”
için saldırsa…
Yine
“Cihat Ruhu”nu kuşanırız da…
Çanakkale
Ruhu’nu bölmek, memleketi içeriden vurmak isteyen niceleri çıkar değil mi?
Bunlar
her devirde olmuştur da, bu devirde çok daha mı fazla ne?!
*
İşte
bir “büyük köprü” yapılıyor
Çanakkale’ye.
Büyük
olay, büyük yatırım.
Bir
yandan köprü açılışı yapılıyor, diğer yanda neler neler söyleniyor ve
yazılıyor…
İki
yakamızı bir araya getiremiyor köprülerimiz!..
Demokrasinin
“yüzde” hesapları, o köprünün
altında kefensiz yatan nice vatan evlâdını unutturuyor!
*
Hâin
darbe girişimini bastıran Türkiye’nin gündemine “15 Temmuz Ruhu” gelmişti malûm.
O
gün Yenikapı’da milyonlara hitap edenler içinde, Ana Muhalefet CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’da vardı.
İçinde
“kontrollü darbe” söyleminin hiç yer
almadığı konuşmasında şunları söylemişti Kılıçdaroğlu:
“Özellikle
buradan TBMM'yi 15 Temmuz akşamı sabaha kadar açık tutan ve yöneten Meclis
Başkanı'na teşekkürlerimi sunmak istiyorum.
240 demokrasi şehidimize Allah'tan rahmet diliyorum. Onlar demokrasi tarihimizdeki
altın sayfada yerlerini aldılar. Demokrasinin kahramanıdır onlar. TBMM
Gazi Meclistir. Kurtuluş Savaşı'nı yönetmiş Meclis’tir. Sabaha karşı çalışarak
sadece kendi onurlarını değil, milletimizin onurunu korumuştur. Söz konusu
vatandır. Sonuna kadar vatana sahip çıkacağız. Ben dahil bütün genel
başkanların bu musibetten ders çıkartması lâzımdır!”
*
Bu konuşma yapıldı.
Sonra ne oldu?
Sonra, Kılıçdaroğlu, "15 Temmuz kontrollü darbedir" dedi.
Daha sonra ne oldu?
Daha sonra, Kılıçdaroğlu bu söyleminden
vazgeçti.
“Elimizde
dosya var!” demekten de
vazgeçti.
“15 Temmuz’u yapanın FETÖ terör örgütü olduğu konusunda
en ufak bir şüphem yoktur" dedi.
Sonra
sonra..
Başka başka şeyler söyledi...
*
Yani, öyle bir haldeyiz
ki…
15 Temmuz Darbe Girişimi gibi korkunç bir olayın acısı, öfkesi
dahi iki gün bir arada tutamıyor bizi.
*
Bu satıları okuyanlar içinde, “Tamam doğru söylüyorsun da, gerilim tek taraflı olmaz ki… Sadece bir
tarafa yükleniyorsun!” diyenler de çıkacaktır.
Doğru, gerilim tek taraflı olmaz.
Bizi tâkip edenler iyi bilirler, zaman zaman her iki tarafı
da uyarıyoruz.
“İktidarda olanın
sorumluluğu çok daha fazladır, dolayısıyla kızgın demiri soğutmak için gerekli
adımları atmak öncelikle iktidarın görevidir.” muhtevalı nice yazımız
vardır.
Bununla birlikte, “muhalefete”
de, özellikle Ana Muhalefet’e düşen sorumluluk da çok büyüktür.
Cumhuriyet’in Kurucusu olmakla övünen ve her 4 vatandaştan
birinin oyunu alabilen, dahası “Kültürel
İktidar”ı elinde tutan bir Parti’nin her milli meselede Türkiye’yi hedef
alanların hoşlarına giden tavırlar içine girmek gibi bir tercihi olmamalıdır!..
Bir parti yöneticisinin ağzından dökülen “Biz muhalefet partisiyiz, tabii olarak güzel işler yapılsa da
kötüleriz!” yollu yaklaşımları nasıl karşılamalıyız?
*
Bugün aslında, Çanakkale
Ruhu’nu bekleyen çok büyük tehlikelere “TÜİK
Rakamları” eşliğinde dikkat çekmek için geçtim yazının başına.
Kalem bizi buralara getirdi.
Şimdi, buradan oraya geçsem, konu dağılacak.
Vurgu zayıflayacak.
Hem zaten sosyal medya var, “tik tok, tik tok” eriyor ruhlar!
Öte yanda da, geçim sıkıntısı, kafalardaki tilkileri idare
etme çabası vesaire…
Bir de “pazar”
mahmurluğu.
İyisi mi, bir sonraki yazıya bırakalım.
Ben diyeyim,
“Gömelim gel seni tarihe
desem sığmazsın.”
Birileri de, bir başka şiirden “uydurarak” şöyle bitirsin
yazımı:
“Aheste çek kürekleri mehtap uyanmasın!”