Dolar (USD)
34.49
Euro (EUR)
36.24
Gram Altın
2964.31
BIST 100
9367.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
10 Eylül 2023

​Tevfik Fikret Portresi

Geçtiğimiz haftalarda “Tevfik Fikret’i Nasıl Bilirdiniz?” diye bir yazı kaleme almış ve şair hakkında bazı mülahazalarda bulunduktan sonra gelecek hafta yazıya devam edeceğimizi söylemiştim. Bir sonraki hafta güncel bir durum ortaya çıktığı için Tevfik Fikret yazısını tehir etmiş ve Rize hakkında bir yazı yazmıştım.

Birkaç gün sonra müzmin bir okurumuz beni aradı. Edebiyat mahfillerinde edebiyatçıların dostu olarak bilinen, merhum Abdülkadir Karahan hocamızın manevi evladı, aynı gazetede köşe yazarı olan M. Nuri Yardım hocamızın Edebiyat fakültesinde dönem arkadaşı Müslüm Ülgen idi bizi arayan.

Hararetli bir şekilde yazının devamı nerede diye soru sormuştu bana Müslüm Ülgen ağabeyimiz. Bu husus, gazete yazarlığının okura karşı bir sorumluluk duyması gerektiğinin beyanıdır. Yıllar önce Cumhuriyet gazetesinde bir tefrika romanı neşreden yazar bir hafta sonra romanın kahramanını öldürünce bütün okurlar gazete önünde oturup nümayiş-eylem yapmıştı. Bizim yazar dostu olarak adlandırdığımız Müslüm Ülgen ağabeyimizin bu duruşu da kalem sahibi insanlara kalemlerinin ne kadar onurlu olduğunu tekrar hatırlattı.

Tevfik Fikret’e gelince…

Fikret’in kendi hayatında en büyük çelişkisi belki de oğlu Haluk’tur. O, oğlu sayesinde memleketin fen ve teknoloji ile ilerleyeceğini düşünür. Oğlu Haluk’u Türk gençliğine örnek bir şahsiyet olacağını hayal eder. Bu nedenle Haluk’u İskoçya’ya (İngiltere) göndermişti. Fakat ne hikmettir ki Haluk Hristiyan bir papaz olmuştu.

Yazımızın devamında Fikret için yazılmış onca malumat ve bilgi kırıntısını elekten geçirerek yazmaya çalışacağız. Nitekim zamanımızda fikrî anlamda Fikret’in tam karşı cenahında yer alan yazarların-ediplerin bu şairden hikmet pınarcıklarını keşfetmesi ağrımıza gidiyor doğrusu. Mürai edebiyatı cinsinden edebiyat tarihi derslerinde okutulması gereken bir derstir aslında bu durum.

Toplumu ayrıştırmamak adına hakikatin ortaya çıkmasını engelleyenler gün gelir Ebu Leheb’e, Ebu Cehil’e de güzelleme yapıldığında ses çıkarmayacaklar. Nitekim geçtiğimiz yıllarda Ateizm Derneği, bizim mürayilerden daha samimi bir şekilde şu sesi vermişti.

“……. Daha önce bile dinsiz olduğunu ilk defa açıkça söyleme cesaretini gösteren ve “Düşünüp işlemek ayinimdir, Yaşamak dini benim dinimdir” diyen önemli aydınlarımızdan Tevfik Fikret’i ölüm yıl dönümünde saygıyla anıyoruz.” Ateizm Derneği….

Bu derneğin Tevfik Fikret’ten paylaştığı şiir de şu idi.

“Toprak vatanım, nevi beşer milletim… İnsan

İnsan olur ancak bunu izanla, inandım

Şeytan da biziz, cin de

Ne şeytan ne melek var;

Dünya dönecek cennete

İnsanla, inandım

(Haluk’un Amentüsü) “

Tevfik Fikret, Rübab-ı Şikeste (Kırık Saz) adlı şiir kitabında

"Ben benim, sen de sen, ne Rab ne ibad" der.

Şair bu sözüyle özlediği dünyada Allah ile kulunu birbirinden ayırmak ister. Bu da seküler bir din talebidir. Çünkü ona göre kul kuldur, Tanrı da Tanrı'dır. Kul, kulluğunu bilecek, Tanrı da Tanrılığını bilecek. Hatta ona göre, bu bile gereksiz. Fikret, bu fikrini biraz daha ileriye taşıyarak, kul da istemiyor Tanrı da.

Aslında burada Tevfik Fikret'in Allah’ı inkâr ettiği söylenemez. Allah’ı kabul ediyor ama kendi makamında kabul ediyor, kullara karışmamak şartıyla kabul ediyor. Ona göre Allah kullara karışmayacak ki insan da Allah’ın karşısına kendisini koyabilsin. Edebiyat tarihçisi-yazar Hasan Aktaş, “Buna bir bakıma Tanrı ile kul eşitliği diyebiliriz. Bu durum, insanı ateistliğe götürür mü biraz zor. Çünkü burada Tanrı'nın varlığını kabul etmeme veya reddetme gibi bir durum yok.” Şeklinde yorumluyor.

Yine Hasan Aktaş’a göre Tevfik Fikret seküler bir yerden vurarak Cumhuriyet Türkiye'sinin bir anlamda resmi tarih tezini belirlemiştir. Fikret’in bu tarih tezi, aynı zamanda günümüzde sosyal ve siyasal sistemimizin değişmez paradigmalarındandır.