Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Tevazu 'kendini bilmektir'

Mevlânâ Celaleddin-i Rumî, insanlığın kadîm nasihatlerini hatırlatırken, bunlardan birisinde, ‘tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol” ifadesini kullanır. Toprak insanın özüdür. Tıpkı Hayy’dan gelen insanın Hu’ya (Hüve/Allah) gitmesi/dönmesi gibi, beşer de yaratıldığı toprağa dönerek/karışarak Hayat Veren’in muştusuna nail olacaktır. Veya bazı bilgelerin dediği gibi, dört unsurdan birisi olan ateş mekânında faniliğini defeatle yaşayacaktır.

Toprak, insan vücudunun en alt noktası, ayak tabanının bastığı yerdir. Yermek ve aşağılamak için, ayakla basmak ve çiğnemek eski bir zulüm veya cezalandırma yöntemidir. Toprak aynı zamanda, temizliği, sağlığı ve arınmışlığı ifade etmektedir. Haline ve hakkettiğine razı olmak, kulu rıza makamının yüksekliğine taşır. Tevazu ve vakar ile yürümek, Rahman’ın has kulu olmak için yeterlidir. Zulüm, tahkir, hakaret ve sataşma, tevazu sahibine etki etmez. Selâm diyarının seyyahı, sabır taşıyla tahammül harcına tâlip olur.

Tevazu ehli, Hakk’ın rızasına talip olan yüce gönüllü nahif kişidir. İnsanlardan ‘yüz çevirmeyen ve böbürlenerek’ yürümeyen mütevazı, kibir ve kendini beğenmişlikten uzak hayatı tercih eder.

Tevazu, zarafetle güzellikleri taşır ve dağıtır. Yumuşaklığın bulunmadığı yerde, çirkinlik ve şer hayat bulur. Kötü ve şerri giderecek ise, tevazunun dili güzel sözden başkası değildir. Güzel söz, kendinden verilmiş bir infaktır, sadakadır. Yani güzel söz dağıtıldıkça tevazunun zâhir olup yaygınlaşmasına vesile olur.

Affetmek ve bağışlamak, mütevazı olanın sıfatıdır. Bağışladıkça, affedenin şerefi, Hakk’ın huzurunda artar, ziyadeleşir. Rahman’ın nezdinde izzet ve şeref kazanmak, sade ve gösterişsiz olmakla gerçekleşir. Nihayetinde iman artar, ihlas kuvvetlenir, ihsan ziyadeleşir.

Yücelten ve izzet kazandıran tevazuyu, büyüklenmek, gurur ve kibir yok eder. Alçaltan kibir, Yüceler Yücesi’nce aşağılanmıştır; İlahî Huzur’dan kovulmanın sebebidir. Tevazu ise, insanı yüceltir, Yaratan’ın dostları arasına katar.

Hakk’a dost olmak için İbrahim gibi, tevhidin tevazu bayrağının altına sığınmak gerekir. Halîlullah olmanın başı, mütevazı olmaktır. Nitekim tevazu; hakikî kulluk için nur kapısını açan anahtar ve nâr kapısını kilitleyen sürgüdür.

Tevazu, az mala kanaatle gelişir. Zikir ve tesbihatla kararlı hale dönüşür. Hal ve davranışta ağırbaşlı ve alçak gönüllü olmak, mütevazı kişilerin işidir. Onlar yürürken, tevazu ve ağırbaşlı bir şekilde hareket ederler. Özel bir ilgi ve hürmet beklemezler. Hususi bir saygıyı beklemek, mütevazının irfan kitabında bulunmaz.

Tevazu sahibi, özel bir muameleye hak kazandığını düşünmez. Çünkü o, samimidir, övgü beklentisine girmez. Alçak gönüllü, methetmeyi de methedilmeyi de sevmez, istemez. Hakikatin ve Hakk’ın övgüsü, onun için metihlerin en güzelidir.

Bencil ve egoist kişi, tevazu mahallesinde yaşayamaz. Çünkü o fâzıl kişi, diğerkâmdır, kendisinden ziyade muhatabını düşünür, onu kendisine tercih eder. Ariflerin Şahı, Pîr Bahaeddin Nakşibendi’nin dediği gibi, “âlem buğday ben saman, herkes yahşi ben yaman!” ilkesi, tevazu erbabının nidasıdır.

Tevazu ehli, hata ve günahlarını bilir, çile çeker, ıstırap duyar, tövbe eder. Bunların sonunda da verilenlere şükreder. Sahip olduklarını dağıtır, hürmet ve nezaket timsali olarak herkesle sevgi coşkusu yaşar.

Güzel ve faydalı işler, mütevazının gözünden kaçmaz, yapılan hayırlı eylemleri takdir eder. Gereğinden fazla takdir ve övgü, tevazu sahibinin dengesini bozabilir. Zira tevazuyu abartmak, riya ve gösteriş yolunu açar. Aşırı tevazu ise, kibre götürür.

Ölçülü olmak, esastır ve adalet erdemini ortaya çıkarır. İşte orada, zarafet ve nezaket bulunur.

Hülasa, mütevazı gibi davranmak yerine, mütevazı olmak faziletin gereğidir. Birincisinde gösteriş, riya ve sahtelik vardır. İkincisinde ise, kendin olmak bulunmaktadır. Kendin olmak, doğal, tabii ve ölçülü olmak demektir. Kendi olan, kendini bilir; Kendini bilen de Rabb’ini bilir.