Tevazu
Kibrin karşıtı olan tevazu kişinin başkalarını aşağılayıcı duygu ve davranışlardan kendini arındırmasını ifade eder. Tevazu, alçakgönüllü olmak demektir. Böylelerine, mütevâzi insan denilir.
Tevazu yüksek bir ahlâkî erdem, ahlâkî
bir ödevdir. İslâm inancına göre gerçek anlamda büyüklük Allah’a mahsustur. Ulu
ve büyük olan yalnız O’dur. İnsanın kendisini büyük görmesi onu yaradan Allah’a
karşı saygısızlıktır. Büyüklük taslayanlar Kur’an’ı Kerim’de ağır biçimde
eleştirilmiş, İblîs’in Allah katından kovuluşunun asıl sebebinin kibre
kapılarak başkaldırması olduğu bildirilmiştir.
Allah (c.c.) Kur’an’ı Kerim’de
alçak gönüllü olanları, mütevazi davrananları över ve ödüllendirir. “Rahman’ın
has kulları yeryüzünde vakarla yürüyen, cahiller onlara laf attığı zaman,
‘selâm’ deyip geçen kullardır.”
(Furkân; 63) Bir başka ayette de Allah katında en üstün olanların mal ve
mülk ile değil takva ile olduğunu bildirir. Peygamber Efendimiz de “İnsanlar
tarağın dişleri gibi eşittir. Kimsenin bir diğerine karşı üstünlüğü yoktur.
Üstünlük ancak takvadadır” buyurarak tevazuu övmüş, kibri kötülemiştir.
Allah da kibirli davrananları sevmez. “Hiç kuşku yok ki Allah onların saklı
tuttuklarını da açığa vurduklarını da bilmektedir. O, ululuk taslayanları
sevmez.” (Nahl; 23) buyurarak kulun
görevinin rabbi karşısında tevazu göstermesidir. Zaten İslâm kelimesinin zengin
içeriğinde, ibadet ve ubudiyette, “teslimiyet” ve “tevazu göstermek” manası da
vardır. Hz. Muhammed “Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, yardım
eder. Onu kendinden aşağı görmez” (Buhari, Mezalim,3.) buyurmuş, hayatında
da zengin, fakir, dil, ırk ve cinsiyet farkı gözetmeksizin herkese eşit
davranmıştır.
Ferdin ahlâk anlayışına ters, başkaldıran,
taassup, kibir ve serkeşliğin zirve yaptığı cahiliye dönemine karşı teslimiyet,
itaat ve tevazuun önemli sayıldığı ve bir elbise gibi giyildiği İslam dönemi
gelmiş ve Müslümanlar ölçülü ve dengeli bir hayat sürmüşlerdir. Gerçeği, hakkı
ve adaleti önemsemiş, kendini başkalarından üstün görmemiş, kimseyi
yaratılışından, ırkından, renginden, ailesinden ve işinden dolayı horlamamış ve
küçük görmemiştir. Çünkü Allah’ın “Gurura kapılarak insanlara burun kıvırma,
ortalıkta çalım satarak yürüme; unutma ki Allah gurura kapılıp kendini beğenen
hiç kimseyi sevmez.” (Lokmân; 18)
ayetine gönülden uymuşlardı.
Peygamber Efendimiz “Sadaka
malı eksiltmez, kul affederse Allah mutlaka onun şerefini arttırır, biri Allah
için tevazu gösterirse Allah da onu yüceltir” (Müsned, II, 386; Müslim,
“Birr”, 69; Tirmizî, “Birr”, 82) buyurarak yüceliğin tevazuda olduğunu ve yine “Allah
bana birbirinize karşı mütevazi olmanızı, kimsenin kimseye üstünlük
taslamamasını vahyetti” (Müslim, “Cennet”, 64; Ebû Dâvûd, “Edeb”, 40; İbn
Mâce, “Zühd”, 16, 23), buyurarak tevazuun Allah’ın emri olduğunu bildirir.
Tevazuun en bariz örneği Hz
Muhammed’dir. Yüksek mertebesine rağmen insanların en alçak gönüllüsü idi. Hac
sırasında kimseyi rahatsız etmeden sıradan biri gibi Mina’da şeytan taşlaması, hastaları
ziyaret etmesi, cenazelere katılması, kölelerin davetine icabet etmesi, ayakkabısını
kendi onarması, elbisesini yamaması, eşlerine yardım etmesi, bir meclise
girdiğinde insanların kendisini ayakta karşılamasını istememesi, çocukların
yanına gidip onlara selâm vermesi, arkadaşları arasında sıradan biri gibi oturması,
sofrasının sade olması ve insanların sohbetlerine katılması onun
mütevaziliğinin göstergeleriydi.
Tevazuda kişinin kendini
küçültecek derecede aşırıya kaçması da uygun görülmemiştir. Dünya ehli
karşısında dünya menfaati için küçülmek yerilmiştir.
Tevazu Hakk’a teslim olmak ve
hükmüne itiraz etmemektir. Tevazu şefkatli olmak, benliği kırmaktır. Tevazu kibirlenip
insanlardan yüz çevirmemektir. Tevazu yeryüzünde çalımla yürümemektir. Allah
için alçakgönüllülük edeni Allah yükseltir, Allah ‘a karşı böbürleneni de Allah
alçaltır.
“Hesap gününe inanmayan her
kibirli kişinin şerrinden, benim ve sizin rabbiniz olan Allah’a sığınırım!”
(Mü'min; 27)