Dolar (USD)
34.49
Euro (EUR)
36.23
Gram Altın
2960.44
BIST 100
9367.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
26 Mart 2023

Teşekkür, tefekkür ve oruç

Bizi yeni bir Ramazan Ayı’na kavuşturan Âlemlerin Rabbi Allah’a sonsuz şükürler olsun. Öyle bir ay ki onda insanlık ailesine ışık tutan Kur’an-ı Kerim’in nüzulû gerçekleşmiştir. Karnımızı aç, aklımızı, kalbimizi, fikrimizi dinç tutan ay: Ramazan!

Rabbulalemin’in, “Unzile fihi’l Kur’an/Onda Kur’an indirilmiştir” buyurur Ramazan için. Bu ayda tuttuğumuz oruç bize; insanoğlunun yaradılış/nüzul-iniş sürecinden uruc/miraç-çıkış sürecine doğru yükselişini öğretiyor.

Yüce Mevla, kâinatı insanın yaşamasına elverişli hale getirdikten sonra âdemoğlunu yaratmıştır. Önce bir araya getirilen zerrelerden oluşan madenler, taşlar, akabinde bunların yanında ve içinden yetiştirilen nebatat/bitkiler, bitkilerin varlık sürecinden sonra hayvanat evrende-dünyada yerini aldı. Bütün bunları aklıyla, kalbiyle, vahyin rehberliği ile işletip istifadeye sunabilen insanoğlu hayvanattan sonra dünyaya doğdu.

İslam metafizikçileri bu duruma nüzul kavsi derler. Ayın sol yarısı(nın dış yayı) iniş çizgisi-kavsidir. İnsanoğlunun dünyaya geliş yeri bu yarım yayın sonudur. İnsanların var oldukları mertebe bütün insanlar için aynıdır. Yaratılış gayesine uygun, yani Yüce Halik’in istediği gibi yaşama, insanoğlu için ayın diğer yarısını (sağ yarısı) geçmek ve serüvenini “kâmilen” tamamlamakla mümkün olacaktır. İnsanın yaradılışı ile murad edilen, bu süreci (nüzul-uruc) insanların yaşaması ve başarıyla tamamlamasıdır.

İyi de bu sürecin tamamlanması için neler lazımdı?

Pek çok unsurun yanında idrak ettiğimiz Ramazan Ayı’nda tuttuğumuz oruç yani;

Aç kalmak! lazımdır.

Orucun esas gayesinin gerçekleşmesinin en önemli ayağı aç kalmaktır: canı çektiği halde, ihtiyacı olduğu halde hatta zorlandığı halde kendini tutmak… aç ve susuz kalmaya tahammül etmek ve cinsellik konusunda da kendisini dizginlemek orucun gayesinin en önemli aracıdır.

Yani oruç tutmak nüzul sonrası uruc sürecinin önemli unsurlarındandır:

Evet, evet, yanlış okumadınız; insanoğlu kendini tutarak yaradılış yayını tamamlamakla yükümlüdür.

Çünkü insan yaratıldıktan hemen sonra gıdalanmak zorundadır. Büyüdükçe alacağı gıdanın miktarı da çeşitleri de artar. Buna sınır koymayan nefs daha çok yeme, daha çeşitli yeme, tadı en lezzetli olanları yeme arzusunu dizginleyemez duruma gelebilir. Bu da insanın midesi ile ve mide uğruna çok zaman geçirmesi demek. Zira gıdayı araması, uğruna mücadele etmesi, mesaisini ayırması, temizini, iyisini bulması vs. insanı oldukça meşgul eder. Yeme ile bu kadar meşgul olan insanın diğer hususlarda daha fazla mesai harcaması kaçınılmazdır.

Şehvet ile yemenin ilişkisi ayan beyandır. Yeme türleri ve oranı şehevi arzuları kamçılamaya yarar. Bunun da elde edilmesi için harcama yapabileceği maddi gücü ve de makam gerekli. Oysa Yaradan bu hususlarda kendimizi dengelememizi emreder. Oruç bu dengeleyici unsurların önemli olanlarındandır: mideyi yani yemeyi, tadı, doyumsuzluğu önemsemeyen bunun için gereksiz mesai de harcamayacaktır. Kalan zamanını uruc için daha verimli kullanabilecektir.

Yemenin tasallutundan azade insan tefekkür etmek için imkân ve ortam bulur. Derin kavrayış ile hayatın anlamını, yaradılışın gaye ve hedefini idrak etme yetisi daha da kavileşir.

Bütün bunlar için açlığa, şehvete direnmek gerekiyor: sabır. Kendisine karşı direnebilen insan için Resul-i Ekrem sav: Cesur, demiştir. Cesaret, kişinin kendisini yenebilmesidir, buyurur Fahr-i Kâinat Efendimiz. Dolayısıyla oruç insanın kendisi ile mücadelesidir: tutabilirse kendini oruçlu olur insan.

Arapça savm olan oruç manevi yükseliştir; beşerdeki hayvanî hazları bırakıp melekvari yükselişe başlamaktır. 5 farz olarak bilinen namaz, zekât, hac gibi ibadetlerin (menasik) tek başına edası mümkün değilken, oruç, tek başına gerçekleşen bir ibadettir. Sadece kul ile Rabbi arasındadır oruç. Çünkü hiçbir şey yemeyip içmediği halde oruç tutmayan çok insan vardır. Gayesi, niyeti ibadet olmadığı halde çekilen açlık ve susuzluğun ibadet sayılması mümkün değildir.

Aslında oruç teşekkür ibadetidir; yaratılmışlığa var olmaya teşekkürdür, ilahi lütuf ve ihsana teşekkürdür. Varlık her daim yokluğa galebe çalar. Ebedi hayat isteğimiz de bu sebepledir.

Oruç, insanın kendi akli ve kalbi idaresini ele alarak onu güçlendirmektir: takva. Beşeri bütün arzu ve isteklerin, lezzet ve hazzın yönetimidir oruç.

Doğrusu, her nüsuk/ibadet bir şey yapmak iken oruç hiçbir şey yapmamaktır. Diyebilirsiniz ki ibadet bir şey yapmadan ibadet olarak adlandırılır mı, çünkü ibadet bir şey yapmakla ortaya çıkar?

Evet, oruç hiçbir eylemi, hiçbir sözü, hiçbir hareketi olmayan ibadettir. Buna, bu eylemsizlik de kelamsızlıktan hareketle diyebiliriz ki:

Oruçta hareket olmadan tefekkür etmek ibadettir.

Bu ayda inen Kur’an-ı Azim de bizleri tefekküre çağırmıyor mu?

Yazımızı küçük ama çok önemli bir tavsiye ile bitirmek istiyorum:

Pek çok ebeveyn ramazan ayında çocukların istek ve taleplerine:

Zaten oruçluyum, yapamam, edemem, alamam, veremem gibi cevaplar vererek çocukların ramazan ve oruca antipati duymalarına neden oluyor. Haklı olarak çocuklar, “nereden çıktı bu oruç, bitse de kurtulsak” demeye başlarlar.

Bu konuda hassasiyetleriniz önemlidir.