Terörle mücadele çok boyutludur
Dünya’da terörle mücadeleninbeş temel boyutu vardır:Birincisi “güvenlik” boyutu, ikincisi “ekonomik” boyutu, üçüncüsü “siyasal” boyutu, dördüncüsü “uluslararası desteği kesme” boyutu ve sonuncusu da “algı ve kanaat” boyutudur.
DEVLETİN HEM GÜCÜ HEM DE ŞEFKATİ HİSEDİLİYOR
Görüldüğü
üzere işin “güvenlik” boyutunda ülkemiz, eski ceberut devletin yaptığı
hataları yapmadan, yaşla kuruyu bir arada yakmadan, “terörle mücadele var”
diye gündelik sosyal yaşamı halka zulüm aracına dönüştürmeden başarı ve
teknolojik gelişmeler neticesinde çok iyi bir mevzi kazanmış durumda. Savunma
konseptinden taarruz konseptine geçilen bir dönemde dağda, ovada ve şehirlerde
teröre büyük bir moral, alan, üye ve taban kaybı yaşatılmakta. Terör unsurları,
artık eskisi gibi karakollarımıza saldırı düzenleyememekte, asker ve
polislerimizi şehit edememekte, yol kesip insanlarımızı da canı istediği gibi
kaçıramamaktadır. Bölgede “devletin gücünün, korumasının ve şefkatinin
devamının bölge halkı tarafından hissedilmesi” olmazsa olmazdır.
BÖLGENİN YATIRIMLARA İHTİYACI VAR
İşin “ekonomik” boyutundaki mücadelede ise her ne kadar Doğu ve Güneydoğu’ya bazı teşvik ve yatırımlargitmişse de bölge halkının işsizlik oranı ve gelir düşüklüğü kriterlerinde terörün kaynaklarını kurutacak bir ekonomik iyileşmeden maalesef söz edemiyoruz. Özellikle hendek ve çukur terörü sonrası terör saldırıları ile başlayan çatışmalı ortam, Doğu ve Güneydoğu’daki ekonomik aktiviteleri olumsuz etkiledi. Birçok teşvik ve proje de bürokratik engellere takıldı ve bölgecazibe merkezine dönüşemedi. Özellikle gençlerin terör, uyuşturucu ve işsizlik belasından kurtulması için, bölgenin yatırımlara ve büyümeye ihtiyacı var. Yatırım için de sermaye ve sıcak paraya ihtiyaç var. Sermayeyi sağlayacak olan kuruluşlar bankalar olduğundan, bankaların da bölgeye has yatırımlarda kullanılmak üzere daha fazla faiz indirimine gitmelerine büyük ihtiyaç var.
SİLAHLAR KONUŞTUKÇA, DEMORASİ SUSAR
İşin “siyasal” boyutunda ise kamu düzeni ve kamu
güvenliğinin sıkıntıya düştüğü, şehit cenazelerinin geldiği, vatandaşın can ve
mal güvenliğinin risklerle karşı karşıya olduğu bir ortamda demokratik ve
siyasi adımların atılması, eylem ve söylemlerin demokratik çıtayı yükseltecek
şekle bürünmesi, devletin refleksleri, toplumun kabul ve hazım durumu nazara
alındığında çok da kolay görünmemektedir. Çünkü demokrasi ve güvenlik
dengesi terörle ters orantılıdır.Güvenlik olmazsa özgürlükte olamıyor.Terör saldırıları
artıkça silahlar konuşuyor, silahlar konuştukçasiyasi çözümler devre dışı
kalıyor, güvenlik önlemleri artıyor, siyasetin önü tıkanıyor, demokratik adım
ve reformlarda da büyük bir ürkeklik yaşanıyor.
DIŞ DESTEK BİTMEDEN, TERÖR BİTMEZ
İşin “uluslararası
desteği kesme” boyutunda ise hiçbir terör yapılanması olmasın ki dış
devletlerin ve istihbarat örgütlerinin desteğiyle kurulmasın, büyütülmesin,
kendilerine silah ve adam temin edilmesin. ABD’nin, Türkiye’nin gözlerinin
içine baka baka YPG’ye tırlarla ve uçaklarla verdiği silah ve mühimmat desteği
binleri geçti. AB ülkeleri terör örgütlerine yandaşlık ve yataklık yapıyor. Dünyanın
hiçbir ülkesinde dış destekler kesilmeden terör tehlikesi tamamıyla ortadan
kaldırılamamıştır. İngiltere’de IRA, İspanya’da ETA, ta ki Libya ve Fransa
topraklarından aldıkları dış lojistik destek kesilmeden terör eylemlerine son
verme ve silah bırakmaya yanaşmamışlardır.
LOBİCİLİK YAPAMADIK
İşin en
sıkıntılı ve ihmal edilen boyutu da “algı ve kanaat”boyutu. AK parti
gerçekten asayiş nesnesi olmanın ötesinde bir Kürt sorununun varlığını kabul
etmişti ve bunu çözmek için oldukça büyük risk ve rol almıştı. İnkâr ve ret
politikasını terk etmişti. Kürt meselesinde atılan demokratik adımları, terör
ve Kürt meselesinin ayrı olduğunu, çözümü bitirip teröre ve silaha ilk başvuranının
PKK olduğunu ve tekrardan çözüm sürecinin bitip, silahlı çatışma döneminin
hangi zeminde başladığını dışarıya iyi anlatamadık. Basın, STK ve ticaret
adamlarımız vasıtasıyla iyi bir lobicilik faaliyeti de yürütemedik. FETO da
PKK da dış dünyada lobicilik faaliyetlerini bizlerden daha iyi icra ediyor.
İşte Türkiye için kirli algıları ve olumsuz kanaatleri iyi yönetmede, kendimizi
iyi anlatmada kamu diplomasisi açısından büyük bir eksiklik var.