Terör yüzünden spordan sözedemiyoruz
İSTANBUL'DA bombalar patladı ve çok sayıda ana kuzusu, vatan evladı şehit olup ahirete göçtü. Televizyonlardan ve basından olayları izliyoruz. İçimiz burkuluyor, kan ağlıyor, fidan gibi delikanlılar kalleşçe vurulup yok ediliyor. Anne-baba, çocuklar, eşler ve bütün vatandaşlar gözyaşı döküyor.
Üstelik Mevlit Kandiline denk gelen günde bunlar gerçekleşiyor. Devlet büyüklerimiz gereken duyarlılığı gösteriyorlar, milleti teskin etmeye çalışıyorlar. Kabul etmek gerekir ki Türk Milleti terör karşısında dayanışma gösteriyor, kenetleniyor. Biliyoruz ki, terör asrımızın savaş vasıtasıdır. İçeride terörle mücadele etmek yetmiyor; dış kaynakları da kurutmak lazımdır.
Terör konusunda herkes bilgisini aktarıyor, temennilerini dile getiriyor. Bize göre terörün maddi boyutu kadar psikolojik yanı da önemlidir. Terörizmin psikolojik boyutunu ele alırken fiziksel yaklaşımlar pek geçerli değildir. Zira terörizmin aracı olan şiddet kendini göstermek ve ispatlamak için bir çaba, kimliklerini kabul ettirmek isteyenlerin kavgalarının içgüdüsel vasıtalarından birisidir. Terör silahı insanlara terörist başlarından miras kalmıştır.
Saldırganlık dürtüsü doğaldır. Bu dürtü canlının kendini savunma amacını taşır. İnsan hayatının tehlikeye düştüğü durumlarda ve varlığını tehdit altında hissettiği anlarda saldırganlık dürtüsü ön plana geçer. Tehlike azalırsa veya ortadan kalkarsa temel dürtüler yaratıcılığa dönüşmektedir. Geniş özgürlüğün var olduğu ortamlarda saldırganlığın ve özsavunmanın yatıştığını biliyoruz. Kendini gerçekleştirme, üretme, yaratma bunların yerine geçmektedir.
Bizdeki terör ülkemizi doğrudan doğruya yok etmeye yöneliktir. Düşmanımızın çokluğu ve tarihten gelen kuyruk acılarının varlığı terörün esasını oluşturmaktadır. Uyuşturucu, göç, terör, psikolojik arızalar düşmanın aradığı ve kendine uşak yaptığı zihin taşıyıcılarıdır. Yapacağımız mücadelede esas nokta çocuklarımıza ve gençlerimize tarihimizi iyice öğretmektir. Zira bu coğrafya devamlı uyanıklığı gerekli kılıyor.
Yavaş yavaş spor konusuna girelim. Beşiktaş'ın Kiev'de uğradığı haksızlığı spor etiği ile açıklamak mümkün değildir. Açıkça Beşiktaş'ın hakkı yenmiştir, Türk futbolunun geleceğine meydan okunmuştur. Çünkü yerli ve milli bir antrenörle atağa kalktı. Onun için Beşiktaş'ın önü kesilmek isteniyor.
Galatasaray son maçlarını kazanıyor. Bize göre başarıyı yakalaması çok zor. Zira antrenör öğretmen niteliği taşımıyor.
Fenerbahçe iyi gidiyor. Fenerbahçe'nin antrenörü Advocaat öğretmen niteliği taşıyor. Yakından tanımadığımız için fikir üretemiyoruz. Eğer bu öğretmen antrenör niteliği taşıyorsa bu kişiden yararlanmak istiyoruz. Gençlerimizi ve antrenör adaylarını onun emrine vermeliyiz. Fenerbahçe'nin sporun her dalındaki yarışmalarını kıvançla izliyoruz.
Trabzonspor'un durumunu iyi görmüyoruz. Adanaspor'u yenmek başarı değildir ve Trabzonspor bu galibiyete sevinmemelidir. Bir kere baştan belirtelim ki Ersun Yanal ile bu iş yürümez. Trabzon'da Ersun Yanal'dan daha yetenekli ve bilgili çok sayıda futbol adamı vardır. Dolayısı ile Trabzonspor Ersun Yanal'a mecbur ve mahkum değildir. Yazdıklarımızı başkan Dr. Muharrem Usta'nın okumasını dilerim.
Osmanlıspor'un başarısını takdirle karşılıyoruz. Diğer kulüplerimizin de başarılarını bekliyoruz.
Dikkat ediyoruz, futbolun önüne terör geçmiş. Futbol dışındaki spor dalları ile ilgilenmiyoruz. Uzakdoğu sporlarında, güreşlerden, basketboldan vb. diğer dallardan yeterince haberdar olamıyoruz.
Keşke terör olmasa da hep futboldan söz etsek, futbol dışındaki spor dallarına ağırlık verebilsek.
Sonuç: "Terörün ağına düşen evlatlarımızı önceden önlem alsak rekortmen sporcu yapsak."