Terör ve terörizmin aysbergi
1789 Fransız İhtilali’ni izleyen 1793 Konvansiyon döneminde jakoben yönetimce uygulanan sistematik şiddet politikası, siyaset ve hukuk alanlarında "terörizm" kavramının doğmasına yol açmıştır.
Türk Dil Kurumu terör sözcüğünü, genel olarak aşırı bir duygu durumu
sonucunda, kaba şiddet ve sert
davranışlı eylemler olarak nitelendirir.
ABD’de terör ile ilgili güncel tanımlamalar 11 Eylül
olayları ile birlikte başlamıştır.
FBI’nın resmi web sitesinde terörle ilgili olarak “bir ülke
halkını ciddi şekilde korkutmak veya sindirmek, bir hükümeti ya da bir
uluslararası kuruluşu bir eylem yapmaya veya yapmamaya zorlamak ve bunun
yanında bir ülkenin ya da uluslararası kuruluşun siyasal, sosyal, ekonomik,
anayasal, temel yapısını yıkmak
veya işlemez hale getirmek amacı ile bir ülkeyi ya da uluslararası bir organizasyonu ciddi zarara uğratan
kasıtlı eylemleri yapmak” ifadesi kullanılmıştır. Anlayacağınız ABD’nin mevcut
dış politika felsefesinin resmi tanımı aslında.
Zira günümüzde terör; artık,
bir siyasi amaca varmak için yapılan eylemler şeklinde tanımlanmaktadır.
Birçok devlet karşı olduğu stratejik veya politik problemleri olduğu devletlere
stratejik politika uygulayarak taktiksel iç savaş çıkarmak için terör örgütlerine
el altından destek vermektedir.
Arşivlerdeki şu bilgi dikkat çekicidir, 2002-2008 yılları
arasında Almanya’nın Meksika’ya gizli silah satması ve geri kalan silahların
ise Meksika üzerinden İsrail’e ve diğer terör örgütlerine ulaştırılması
hakkında devletin gizli belgelerini yayımlamakla suçlanan beş gazeteciye 27
Nisan 2016’da ömür boyu hapis cezası verildi. Suçlananlardan aktivist Jürgen
Grasslin’in avukatı Holger Rotbouer basının önünde Almanya Heckler Kochun
şirketi’nin Meksika’ya yasa dışı silah satışını Almanya federal bakanlığı
yazışmalarına dayandırdıklarını belgeleri ile açıkladıktan sonra, ki Bu
belgelerin aslı daha sonra Netzwerk des Todes (ölüm şebekesi) adlı bir kitapta yayınlandı.
Sonuçta ömür boyu hapis cezası alan aktivist Jürgen Grasslin beraat etti.
Günümüzde dünya devletlerinin birçoğunun kendi strateji
politikaları çerçevesinde terör örgütlerine silah satışı ve yardımı
yaptığı, hatta kendi çıkar ve menfaati
için bazı konumları verdiği ve yaşamsal yardımlar yaptığı biliniyor. Almanya başbakan
yardımcısı Sosyal Demokrat Partisi (SDP) genel başkanı Sigmar Gabriel Bildam’ın
önceki Alman hükümetlerinin DAEŞ terör örgütü dahil Orta Doğu’daki diktatörlere
silah yardımı yaptığını açıklaması arşivlerde halen tazeliğini koruyor.
Daha küresel diğer bir açıklama; NATO’nun eski Avrupa
komutanı ABD’li General Wesley Clark’dan, ‘’müttefiklerimizin İŞİD, Taliban, El-kaide gibi terör örgütlerine silah
mühimmat vererek cesaretlendirmiştir.’’ Buyurun, nereden yakarsanız.
Yine Lübnan’daki muhalif hareket liderlerinden Hüseyn Ramahi
bir açıklamasında ABD uçaklarının DAEŞ’in işgal ettiği bölgelere silah ve
mühimmat attığını ve sonrasında yanlışlıkla yapıldığını söylediğini ancak
ABD’nin sahip olduğu üstün teknoloji ile bu tür hatalar yapmasının imkânsız olduğunu
söylemesi işin rengini daha net gösteriyor.
Arşiv demişken; 1 Haziran 2015 tarihinde yine Londra’da bir
dava görülür. Davanın içeriği İsveçli Bherlin Gildo adlı şahsın Suriye’de
terörist faaliyet yürütmesi ve birkaç terör olayının ardından yakalanarak
yargılanması idi. Dava sonucunda mahkemenin
verdiği karar İsveçli terör zanlısı olan Bherlin Gildo’ya müebbet hapis cezası
oldu. Fakat bu kararın ardından zanlı kendisinde mevcut olan gizli belgeleri mahkeme
heyetine vermesi için izin istedi. Daha sonraki
duruşmada İsveçli terör suçlusunun mahkemeye sunduğu belgeler İngiliz gizli
servisi veya diğer adıyla MI6 ve CIA’nın birlikte DAEŞ-İŞİD örgütünün kurulmasını
tasdik eden belgelerdi.
Mahkeme, sunulan belgeleri gördükten sonra davanın gidişatı
birdenbire değişti. Gildo'nun belgeleri beklenmeden ani şekilde mahkemeye
sunması hem mahkemeyi, hem de Batı’yı
son derece rahatsız etti. Bunun üzerine
terör zanlısının davası kapatıldı ve dava düştü.
Evet, zaman zaman yaşadığımız terör ve terörizmin lokal
eylemlerinin bize yaşattığı acı ve kayıplarda dikkatlerimizin, ‘tetiği çeken
terörist’ten ziyade terör ve terörizmin ana kaynağı ve yaşamsal mekanizmaların
odağına çevrilmesi çözüm noktasında bizi sonuca daha da yakınlaştıracaktır.