Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
15 Eylül 2013

Terör ve Kültür

Tahminler doğru tuttu ve bazı mihraklar Eylül ayı ile birlikte ülkemizde kaos meydana getirmeye, terör estirmeye ve milletimizin huzurunu bozmaya başladılar. Buna devam edecekler, hiç vazgeçmeyecekler. Aslında bu normal bir durum. Çünkü tabiatlarının gereğini yapıyorlar. Yapıcı olmayanlar yıkmayı bilir, onaramayanlar bozmayı sever, katkı sağlayamayanlar huzursuzluğu becerir. Evet artık 'gezi ruhu'na sahip olanlarla birlikte yaşayacağız, ama asla onlara boyun eğmeyeceğiz.

Şükürler olsun ki giderek marjinalleşiyorlar, yalnızlaşıyorlar. Çünkü taban bulamadılar. Bünye onları reddetti, bu yüzden hırçınlaşıyorlar. Merhum "Bilge tarihçi"miz Ziya Nur Aksun, "Ahali sağlamdır." demişti. Sosyoloji profesörü Hüsamettin Arslan da bu olayların ardından, "Gezi Parkı'nda herkes vardı, ama halk yoktu." açıklamasını yapmıştı. Bu çok önemli bir tespitti ve gerçekti. Halkımız bozgunculara, vandallara, çapulculara, saldırganlara, istemezükçülere asla yüz vermedi, hiçbir zaman da vermeyecek. Büyük kitleleri peşlerinden sürükleyemedikleri için her geçen gün asabileşiyorlar. Ama anarşiden medet uman bu güruha karşı yapılacak tek iş var. Kültürle karşılık vermek: Kitapla, şiirle, sanatla, edebiyatla, sinemayla, tiyatroyla direnmek. Sanat bir güç, söz, şiir ve yazının kudreti büyük. Vahşete karşı fikir ve inanç.

On yıldan beri Türkiye'de bir kültür seferberliği var. Ama rehavete kapılmak yok. Bu hareketlilik artmalı, canlılık ziyadeleşmeli. Kültür sanat konusunda duyarlı valilerimiz, kaymakamlarımız, belediye başkanlarımız, milli eğitim ve halk eğitim müdürlerimiz, sivil toplum kuruluşlarının yöneticileri canla başla çalışıyorlar. Bu faaliyetler daha da teşvik edilmeli, arttırılmalıdır.

Kitabın ışığı her yeri sarmalı, daha çok eser dağıtılmalı her yere, gençlerimiz daha çok okumalı, daha fazla aydınlatılmalı, kütüphaneler çoğaltılmalıdır. Bütün şehirlerimizde üniversiteler kurulduğu gibi her ilimizde her yıl, en az bir kitap fuarı düzenlenmelidir. Ninnilerimizi, manilerimizi, türkülerimizi, atasözlerimizi, şarkılarımızı araştırmalı, öğrenmeli ve sevmeliyiz. Gelenekli sanatlarımız bütün vatan sathına yayılmalı. Hat, ebru, minyatür ve tezhip gibi sanatlar sadece İstanbul gibi büyük şehirlerimizde değil Kars'ta da, Hakkari'de de, Muğla'da da, Edirne'de de icra edilmeli. Resim ve karikatür gençlerimize sevdirilmeli, seviyeli mizah anlatılmalı, gelenekler öğretilmelidir.

Ferah müzeler kurulmalı her ilimizde. Artık müzesiz şehrimiz kalmamalıdır. Bu mekanlarda yemek kültürümüzün eski araç gereçleri de sergilenmeli, şehit ve gazilerimizin madalyaları da. Geçmişte çocuklarımızın oynadığı oyuncaklar da olmalı camlı bölmelerde eski gazete ve dergi nüshaları da. Ninelerimizin yemenileri, tülbentleri, köylümüzün heybeleri, yün çorapları, eski kilim ve halılar, seccadeler sergilenmeli. Yüksek medeniyete sahip büyük millet olduğumuz herkese anlatılmalı, gösterilmelidir. Tarihu00ee mekanlar korunmalı, eski evler, çeşmeler bir an önce restore edilmelidir.

Kuşevleriyle ilgili kitaplar hazırlanmalı ve çocuklarımıza şefkat abidesi ecdadımızın insancıllığı anlatılmalı. Osmanlı'da kurulmuş yüzlerce vakıfla nasıl bir insanlık modeli oluşturulduğu gözler önüne serilmeli. "Komşusuz aç iken tok yatan bizden değildir." üstün anlayışı toplumda yeniden hakim kılınmalıdır. Mahallemizdeki yoksullar aranmalı, bulunmalıdır. Yaşlılar ziyaret edilmeli, ihtiyaçları giderilmelidir. Anne ve babalar okullara gitmeli, öğretmenleri ziyaret etmeli, evlatlarının durumunu öğrenmelidir. Çocukların kitap sevgisi arttırılmalıdır. Tarihu00ee mezar taşlarındaki incelik, sanat, zarafet ve ihtişam kitaplarla filmlerle gösterilmelidir.

Osmanlı "Kahırdan bazen lütuf doğar." dermiş. Birkaç aydan beri Türkiye'de yaşananlar, estirilen terör belki de intibaha gelmemiz için ikazdır, uyanmamız için işaret taşıdır. Görevlerimizi yeniden hatırlamamız için bir duyurudur. Gençlerimize ne ölçüde sahip çıkabiliyoruz. Onlara sevgimiz, şefkatimiz ne ölçüde. Hakikaten onlarla alakadar olabiliyor muyuz? Maddu00ee ihtiyaçlarını sağladığımızda işimiz bitti mi sanıyoruz? En son mahallemizde kaç gençle oturup konuştuk. Dertlerine deva, meselelerine çare olduk mu?

Herkese görev düşüyor. Her anne babaya, ağabeye ve ablaya, her teyze ve halaya, bütün amcalara ve dayılara, cümle ninelere ve dedelere mukaddes vazife var. Yakınlarına daha fazla yaklaşacaklar. "Televizyon, bilgisayar, telefon" şeytan üçgeninden zaman zaman sıyrılıp sevdikleriyle hasbıhal edecekler, sohbeti koyulaştıracaklar, muhabbete dalacaklar. Bu gönül seferberliğini millet olarak derhal başlatmamız gerekiyor. Aksi takdirde yarın çok geç olabilir ve ağır gaflet uykusundan uyandığımızda sevdiklerimizi çevremizde göremeyebiliriz. Öyleyse tez elden görevimizi hatırlamaya ve kolları sıvamaya ne dersiniz? Haydi öyleyse, "Vira Bismillah!"