Dolar (USD)
34.53
Euro (EUR)
36.15
Gram Altın
2998.59
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
15 Ekim 2016

Terör örgütleri ve din (2)

Yazı dizimizin ilkinde DEAŞ ve FETÖ gibi terör örgütlerinin "arızalı dini yaklaşımdan" beslendiğini anlatmış ve İslam ile terörün yan yana zikredilmemesi gerektiğini belirtmiştik.

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'in, "Son yıllarda her gün öldürülen ortalama bin Müslüman'ın %90'ı, Müslümanlık iddiasında olan kimseler tarafından öldürülüyor. Bütün bunları sadece yabancı parmağıyla açıklayabilir miyiz?" açıklaması bizim söylediklerimizi destekliyor.

Yani "kimi Müslümanlar" maalesef "dinden!" asla murad-ı ilahiyi yansıtmayan çıkarımlarda bulunarak güç devşiriyorlar. Sayın Görmez'in de belirttiği gibi "öldürülen bin Müslüman'ın % 90'ını Müslümanlık iddiasında bulunanlar öldürüyor."

Yani, bizim içimizden birileri örgütü için dinden çıkardığı delillerle Müslüman öldürmeyi büyük büyük sevaplar kazandıracak olan "Allah yolunda cihad!" olarak görüyor.

Bu nasıl oluyor?

İşin ABD ve diğer ülkeler tarafından organize edildiğini anlatmıştık, ama ilaveten ABD'nin Cumhuriyetçi Başkan Adayı Trump'ın "DEAŞ'ı Obama/ABD kurdu" sözünü hatırlamaz isek konu eksik kalır. Şimdi de dinden nasıl terör çıkarıldığına bakmak gerek.

Din metni de, dini metinler de tabiatı gereği insanın algısına göre şekil alır ve öyle anlaşılır. Ve biliyoruz ki insanların kültürü, örf ve adetleri, yaşam tarzı, eğitim ve bilinç düzeyi, coğrafi koşulları, aile yapısı, diğer kültür ve medeniyetlerle teması insanın din(i) anlayış ve algısını direkt etkiler. Bu yüzden tarih boyunca "rafine" bir din anlayışı hiçbir dönemde olmamıştır olamaz da.

Buna, bütünüyle toplumsal bağlayıcılık anlamında din adına son sözü söyleme yetkisinin kurum ve şahıslarda bulunmayışını eklediğinizde karşımıza insan sayısı kadar dinu00ee algı(lama) çıkacaktır.

Kur'an ayetlerinin bağlamını, sebebini, tekil-tikel-genelliğini, an ve/ya çağlar üstülüğünü, kısacası coğrafyasını, ayetlerin muhattabiyetini dikkate almaz ve hele hele bu örgütlerin yaptığı gibi bir de din metnini kendi düşüncelerine, mezhebine, örgütüne, cemaatine, ideolojisine göre yorumlamaya kalkarsa "dinden!" bir şekilde kendi(örgütsel veya bireysel menfaati)ne uygun referanslar bulacaktır.

Yukarıda açıkladığımız kimi sapmaların yanı sıra indi, manipülatif ve ideolojik yorumlarla mürted, düşman, daru'l harb belirlemesi "sıcak savaş anı" için nazil olan ayetleri kendileri gibi inanmayan herkes ve herkesimle savaş ilanına gerekçe kılabilirler. Bazen de ayetlerden oluşturdukları ilgisiz bağlantı ve kombinasyonlarla daha vahim fetvalara sahip olabilirler. Mesela;

"Ey iman edenler! Sizden kim mürted olur/dininden dönerse (bilsin ki) Allah, sevdiği ve kendisini seven, mü'minlere alçakgönüllü (şefkatli), kafirlere karşı onurlu ve zorlu bir toplum getirecektir. (Bunlar) Allah yolunda cihad ederler ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar (hiçbir kimsenin kınamasına aldırmazlar). Bu, Allah'ın, dilediğine verdiği lütfudur. Allah'ın lutfu ve ilmi geniştir."[1] Ayeti ile "Fitne ortadan kalkıncaya ve din tamamen Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın! Son verirlerse şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını çok iyi görür"[2] ayetini beraber okuyup bağlamından, maksadından, nüzul dönemi ve sebebinden kopartınca korkunç cinayetlere gerekçe kılınabiliyor. Çünkü örgütlerde "mürtedlik" dinin-örgütün-cemaatin "sırları"na vukufiyeti gerekesiyle en büyük fitne olarak telakki ediliyor. Dolayısıyla hem farklı dinden olan hedef kitleyi "kendileriyle savaşılması gereken kafirler" diye, hem de örgütlerinden kopanları "mürted" ve de "fitne" (müsebbibi) gördükleri için "Fitne ortadan kalkıncaya kadaru2026" ayeti gereği kendileriyle savaşılmayı ve onları öldürmeyi farz görürler.

Yine; "Artık Allah yolunda savaş. Sen, kendinden başkası (sebebiyle) sorumlu tutulmazsın. Mü'minleri de teşvik et. Umulur ki Allah kafirlerin gücünü kırar (güçleriyle size zarar vermelerini önler). Allah'ın gücü daha çetin ve cezası daha şiddetlidir."[3] Ayet-i Celilesi, düzenli harbin kaçınılmaz olduğu dönemde Hz. Peygamber as ile beraberindekileri yine kaçınılmaz olan savaşa teşvik için inmiş iken, DAEŞ gibi örgütlere Müslümanlara karşı "savaşın" emr-i ilahisine dönüşebiliyor. Elbette ki İslam ülkeleri kendilerine savaş açan devletlerle savaşmak durumunda kalır ise Müslümanlar yukarıdaki ayet(ler)in gereği gibi savaşmakla mükelleftirler. Ne var ki örgütler kendilerini hakkın ve hakikatin tarafı gördükleri için durum tespiti yapmayı da sadece kendilerine vazife bilirler. Kimin hak, kimin şer cephesinde olduğuna kendilerince hükmettikten sonra:

"Allah ve Rasu00fblüne karşı savaşanların ve yeryüzünde (hak) düzeni bozmaya çalışanların cezası, ancak ya acımadan öldürülmeleri, ya asılmaları yahut el ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi yahut da bulundukları yerden sürülmeleridir..."[4] Ayetini kendileri için "öldürün" fermanı olarak kabul ediyorlar.

Zikrettiğimiz ve daha nice ayeti makasudullah çerçevesinden çıkarıp örgütün anlayışına uygun kullanınca ortaya Müslüman'ın Müslüman'ı öldürmesi çıkıyor. Allah Peygamber'e savaş esnasında savaşçı sahabeyi cesaretlendiren, teşvik eden ve savaşlarının sebeplerini açıklayan ayet/ler vahyediyor. Bu normal zamanlarda inen bir ayet değil, savaş anında Müslümanların neden savaştığını ve bu savaşta herhangi bir gevşeklik göstermemeleri gerektiğini açıklıyor.

Bütün dinlerin kaderi aynı:

Her dinin başına gelenden maalesef son din olan İslam da nasibini alıyor.

Öldürmeyeceksin diyen bir dinden, Kitab-ı Mukaddes'ten Siyonizm ve Filistin'i kan gölüne çevirme nasıl çıkarıldıysa,

"Sevgi dini", hatta o kadar "sevgi" vurgusuna sahip ki "Biri sağ yanağına vurduğunda sol yanağını çevir" diyen bir dinden, İncil'den Haçlılık nasıl çıktıysa, I. II. Dünya Savaşları nasıl çıktıysa, Latin Amerika halkından milyonlarcasını katletmek nasıl çıktıysa,

"Bir insanı öldürmek bütün insanları öldürmüş gibidir" diyen dinden de DAİŞ, BOKO HARAM ile FETÖ öyle çıkar(t)ıldı.

Oysa tahrif edilmemiş tek din metni/kitabı olan Kur'an-ı Mubin 1400 yıldır şiddet ve katli yasaklayan, bağlayıcı onlarca emir içeren ayetlerle seslenmekte. Kitab-ı Mecid'in ilk uygulayıcısı olan Muhammed Mustafa as yaşamı boyunca şiddet uygulamaktan men etmiştir. Savaşlarda bile "sivile (silahsız ahaliyle), yaşlıya, kadına, çocuğa, engelliye, hasta ve yaralıya dokunmayın, doğaya, eşyaya zarar vermeyin" emrini her seferinde tekrarlamıştır. Bu anlamda hem teorik (metin düzeyinde) hem de pratik olarak İslam sadece öldürmeyi, şiddeti ve terörü değil, her türlü baskıyı da "fitne" olarak kabul etmiş ve yasaklamıştır.

Elbette en önemli hak olan hayat hakkı konusunda dinimiz yaşa(t)mayı öncelemiş, yaşama hakkına riayet etmeyi en çarpıcı şekilde emretmiştir. Herkesin bildiği bir insanı nahak yere öldürmek bütün insanları öldürmüş gibidir, bir insanı yaşatan da bütün insanları yaşatmış gibidir İlahi ilkesi buna en güzel örnektir.

İşte nasıl olduysa bu dinden, Kur'an'dan DAEŞ ve FETÖ çıktı.

Yazı dizimize FETÖ'nün dinden, dini anlayıştan nasıl böyle bir örgüt çıkardığını yazmakla devam edeceğiz inşaallah.

F-Teoloji ya da Fetolojik Teolojiu2026

------------

1-Maide/54.

2-Bakara/193.

3-Nisa/84.

4-Maide/33.