Terör devletine geçit vermemeliyiz
Yunan mitolojisinde Zeus’un kıskanç çocuklarının başına
gelen bir olaydan bahsedilir. “Şehriyar” adlı sitede “Osman Aydoğan” imzalı bir
makalede denk geldim.
Kısaca anlatayım;
Tanrı Zeus’un
birbirinden kıskanç iki oğlu vardır. Zeus, bunların kıskançlığından usanmıştır.
Buna bir çözüm bulmak için en kıskancını çağırır ve ona der ki; ‘’Dile benden ne dilersen, dilediğin her şeyi
vereceğim, ancak bir şartım var; benden dilediğinin iki mislini de kardeşine
vereceğim.
Oğlu teklifi önce beğenir ama kıskanç olduğu için diğer
teklifi de tahammül edemez. Biraz düşündükten sonra cevap verir: ‘’Baba, benim bir gözümü çıkar.’
Hikâye, bugün emperyalist ülkelerin kendi konumlarına göre
adlandırdıkları yer olan “Ortadoğu” bize göre ise Asya’nın batısında yer alan
ülkelerin durumuna benziyor.
Ve elbette İslam ülkelerinin de bundan bir farkı yok. Son üç yüzyıldır her bir devlet diğerinin
var olmasını istemedi. Herkes bir gözünün çıkarılmasını talep etti. Hep bir bahane buldular.
Aynı İlah’a, aynı
dine, aynı peygambere inanmalarına aynı ezanı dinlemelerine ve aynı yerde tavaf
etmelerine rağmen birbirlerinden kopartıldılar.
Hz. İsa derki; “Gözlerinin
önündekini iyi tanı; görmediğin de sana ilham olunacaktır.” Bugün olan
biteni anlamak için önce gözlerimizin önünde olanı iyi kavramalıyız.
Bugünkü statükoyu,
dünyanın bugünkü halini, küresel emperyalist düzeninin işleyiş şeklini,
Siyonizm’i ve hedeflerini Evangelistlerin sahte kıyamet senaryolarını,
Amerika’nın yayılmacı, tekçi düzenini çok iyi tahlil etmemiz gerekiyor.
Küresel servetin yüzde 50’sini tekelinde tutan, medya, teknoloji ve
silah pazarına hükmeden küresel düzenin, iki büyük dünya savaşı çıkartarak
cetvelle sınır çizdiği, bölünmedik ülke parçalanmadık toplum bırakmadıkları bir
dünyada şayet bu düzeneği anlarsak gerisi inanın bize ilham edilecektir.
Nasıl mı?
En azından tefrikaya düşmeden düşmanla nasıl mücadele edileceği
konusunda bir fikir gelişecektir. Bugün
İsrail’in aynı medeniyetin, aynı coğrafyanın, aynı dinin insanlarını nasıl
ayrıştırdığını ve düşmanlaştırdığını göremiyorsak bu güçle nasıl mücadele
edebiliriz ki?
1949 yılından itibaren sömürgeci güçlerin Suriye’de,
Libya’da, Irak’ta, Mısır’da ve daha birçok ülkede nasıl aktif olduklarını,
halkların başına birer diktatör koymak suretiyle dirençlerini nasıl da
kırdıklarını biliyoruz.
Bu insanlar ne zaman çıkarlarına aykırı hareket etse
ülkelerini işgal ettiler. Saddam’ın ipte sallanışı hala gözlerimizin önündedir.
Keza Kaddafi de aynı hazin sonu yaşadı.
Irak kuvvetleri 17 Ocak
- 23 Şubat 1991 tarihleri arasında İsrail'e yaklaşık 42 Scud füzesi
ateşlemişti. Irak, bu sayede İslam dünyasından da destek bekliyordu. Sonuç,
Amerika, Irak’ta milyonlarca insanı katletti.
Bugün Suriye’de de İsrail için bir PKK devleti kurdurma
hevesindeler. Arap Baharı’nın Türkiye’ye
sıçramamasından kaynaklı eksik kalmış bir planlarının olduğunu biliyoruz. O
dönem, İslamcı maskesi takan ajanların self-determinasyon sakızıyla Kürdistan
sayıkladıklarını da hatırlıyoruz.
Bereket versin bugün orada Türkiye de var. Eğer dâhil
olmasaydık bizi köşeye sıkıştıracaklardı. Devletimiz,
Büyük İsrail Projesi kapsamında kurulacak bir PKK devletinin tam karşısında yer
aldığını zaten her fırsatta ortaya koyuyor.
Hatta şu ana kadar terör örgütlerine göz açtırmıyor. Zira Kürdistan projesinin nihai hedefi
Türkiye’dir.
Ülkemizin, Evangelist, Kabalist, Siyonist sapkınların hedefinde bir
ülke olduğunu unutmayalım. İçimizde öyle sinsi hainler var ki kimin nerede,
hangi vazife ile donatıldığını kestiremiyoruz. O yüzdendir ki çok uyanık ve çok
tedbirli olmak zorundayız en önemlisi de birliktelik mesajları vermeliyiz.