Dolar (USD)
32.50
Euro (EUR)
34.81
Gram Altın
2439.59
BIST 100
9705.56
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


Tercihlerimiz sorumluluk gerektirir

Klasik edebiyatımızda, yıkık dökük bir saraya benzetilen bu dünyayı adaletiyle imar eden hükümdarlar övülmüş; haklarında şiirler yazılmış, hikâyeler anlatılmıştır. Bunlardan biri Osmanlı devletinin en uzun süre (1520-1566) tahtta kalan padişahı Sultan Süleyman’dır. O, hükümdarlığı zamanında Osmanlı devletini en geniş sınırlarına ulaştırmış, kanun yapıcılığı ve kanunlara bağlılığı sebebiyle tarihçiler tarafından kendisine vefatından sonra “Kanuni” sıfatı yakıştırılmış ve “Muhibbi” mahlasıyla yazdığı şiirlerle de şairler arasında haklı bir şöhrete sahip olmuş bir padişahtır.

Kanuni Sultan Süleyman 46 yıllık hükümdarlığı döneminde 13 sefere katılmıştır. 1566 yılında katıldığı Zigetvar Seferi, onun 73 yaşında ve hasta olarak katıldığı son seferidir. Zigetvar şehrinin surlarla çevrili olması nedeniyle kuşatma uzamış; hükümdarın hastalığı ise günden güne artmış ve kuşatmanın sonuna yaklaşıldığında hükümdar vefat etmiştir. Ancak düşman tarafından duyulmaması, sefere çıkan Yeniçeriler arasında bir tedirginliğe ve kargaşaya neden olmaması ve zafere yaklaşıldığı bir zamanda vahim sonuçlar doğurmaması için hükümdarın vefatı Sokullu Mehmet Paşa tarafından gizlenmiştir. Vefatından hemen sonra vezirlere bile haber verilmeden Otağ-ı Hümayȗn’da yıkanmış, yakın hizmetinde bulundukları için vefatını bilen 12 kişiyle namazı kılınmış, iç organları çıkarılıp mumyalandıktan sonra cesedi bir tabuta konulup yatağının olduğu yerin altına defnedilmiştir.

Zigetvar fethinin akabinde ise bir taraftan hükümdarın vefatından şüphelenilmesin diye zafer şenlikleri düzenlenmiş diğer taraftan da Kütahya Sancak Beyi ve saltanatın tek varisi Şehzade Selim’e Hasan Çavuş vasıtasıyla haber gönderilmiştir. Hükümdarın vefatından 43 gün sonra Şehzade Selim’in Belgrad’a ulaştığı haber alınınca ordu Belgrad’a doğru yola çıkarılmıştır. Şehre yaklaşıldığında Sokullu Mehmet Paşa’nın hafızlara Kur’an okumalarını söylemesi üzerine hükümdarın vefat ettiği 48 gün sonra anlaşılmıştır. Kanuni Sultan Süleyman’ın İstanbul’a getirilmesinden sonra defin sırasında şöyle bir hadisenin yaşandığı rivayet edilir:

Hükümdarın cenazesi İstanbul’a getirildiğinde hemen defin işlerine başlanır. Ancak hükümdarın, defin sırasında yerine getirilmesi gereken bir vasiyeti vardır. Bu vasiyet hükümdarın şahsına ait özel eşyalarının bulunduğu zannedilen küçük bir sandığın hükümdarla birlikte mezara konulmasıdır. Vasiyeti üzerine sandık mezarına konulmak üzere getirilir ve durum Şeyhülislam Ebussuud Efendi’ye bildirilir. Ne var ki, Ebussuud Efendi, “Zinhar böyle bir vasiyeti yerine getirmeyesiz. Bu vasiyeti din-i mübin-i İslâm’a uymaz” diyerek reddeder ve sandık mezara konmaz.

Ancak başta oğlu Şehzade Selim, Şeyhülislâm Ebussuud Efendi ve Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa olmak üzere olaya tanıklık eden herkes büyük bir merak içindedirler: Hükümdarın beraberinde mezarına konulmasını istediği küçük sandığın içinde acaba ne vardı? Bu vasiyet yerine getirilmediğine göre sandık mutlaka açılmalı ve merak giderilmeliydi. Nitekim defin işlemleri tamamlandıktan sonra sandık açılır. İçinde Kanuni’nin yapacağı işlerin ve vereceği kararların dine (kanunlara) uygun olup olmadığı hakkında Şeyhülislâm’dan aldığı fetvalar vardır. Bu fetvaları gören Şeyhülislâm Ebussuud Efendi, ”Hey büyük sultan! Sen Allah katında kendini temize çıkardın, mesuliyeti bize yıktın; bakalım biz bunun altından nasıl kalkacağız” diyerek ağlamaya başlar.

Klasik dönem edebiyat geleneğinde bu tür hikâyeler anlatıldıktan sonra kıssadan hisse bölümüne de yer verilir. Bu hikâyeden alınacak hisse de şu olabilir: Herkes verdiği kararlardan, yaptığı işlerden sorumludur. Hiç kimse bir başkasının günahını yüklenmez ve kendi günahını da bir başkasına yükleyemez.

Bulunduğumuz makamı kaybetmemek veya daha iyi bir makama gelmek beklentisiyle ya da birinin hatırı için kendi irademizle verdiğimiz kararların, yaptığımız iş ve uygulamaların sorumluluğu bize aittir; hesabı da tarafımızdan verilecektir. Ahiret inancı olan insanlar olarak özellikle iş hayatımızda rahat zamanlarda değil en zorlu zamanlarda bile karar verirken bu hususu göz önünde bulundurmak ve tercihlerimizi ona göre yapmak zorundayız.