Teravih esintisi
Benim gibi yaşı kemale gelmiş olanlar Ramazan geldiğinde çocukluk günlerinin sahur, iftar ve teravih namazlarını hatırlayıp “Ah, ah… Nerede eski teravihler” diyerek söze başlarız.
Peygamberimizin “Ramazan
ayını inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek ihya eden kimsenin geçmiş
günahları bağışlanır” hadisini bilmesek de Ramazan ayına mahsus olmak
üzere yatsı namazından sonra kılınan teravihin
rahatlatmak, dinlendirmek anlamlarında olduğunu öğrenmiştik. En hoşumuza gideni
ise teravihin aralarında getirdiğimiz salavat ve ilahi okunmalarıydı. Sahabe
uygulamasından hareketle yirmi rekât olduğu görüşü benimsenen teravih namazının
cemaatle kılınmasına, Hz. Ömer’in (ra) hilâfeti esnasında başlanmıştır.
Çocukluğumda çok namaz kıldığım Aktaş
Köprübaşı Camii’nde Cuma namazlarını
eda için gittiğimde ilk gençlik senelerim canlanıverir. Çocukken gözüme kocaman görünen caminin
mütevazı bir yapı olduğunu yaşımız ilerledikçe anlayanın sadece ben olmadığımı
orada buluştuğum akranlarımdan duyuyorum.
Camilerin işareti minarelerdir.
Minarelerin merdivenlerini merak etmeyenimiz yoktur. Altmışlı yıllarda
camilerimizi mahallemiz hanımları temizlerdi. Perşembe günleri ellerinde
süpürge ve kovalarla kadınları camiye giden erkeklerimiz ertesi gün Cuma
namazını tertemiz halıların üzerinde eda ederlerdi. Mahallemizin camisinin müezzini
Seyit Ural dayım olur.Cami ve müştemilatı ile birlikte bahçe
temizlik işi onun uhdesindeydi. Bu iş için annem ağabeyine kıyamadığından komşularımızın
hanımlarıyla her Perşembe cami temizliğine giderlerdi. Kadınların evlerinden
daha dikkatli olarak cami ve çevresini temizlemek için gayretlerinden
haberdardık. Çünkü anaokulu, kreş veya
gündüz bakımevi adıyla açılmış müesseseler olmadığından bizler yanlarında gider
elimizden geldiğince onlara yardım ederdik. Her gittiğimde minareye çıkılan
kapıdan ürkek adımlarla girerdim. İlk adımı attığım döne döne çıkılan dar
merdivenleri tırmanırken tuğla büyüklüğündeki küçük havalandırma
pencerelerinden de yüksekliği test ederken minicik yüreğimin kuş misali
kafesten uçacağını hissederdim. Nihayetinde şerefesine ulaştığımda içimdeki
korku yok olur, mahalle evlerinin çatılarını gördüğümde yüksekten seyretmenin
neşesi ile bir tur atardım. Bu arada aşağıda oynayan arkadaşlarım olursa da
onlara isimleri ile bağırarak havamızı da atardık.
Ramazan akşamlarında
hocalarımızın minareye çıkıp iftar vaktinde ezan okudukları günler eskilerde
kaldı. Önceki yıllarda başlayan merkezi ezan sistemi uygulamasıyla minarelerin
merdivenlerinin ne halde olduğunu sanırım imam ve müezzinlerde bilmiyorlardır. Çıkılmayan
merdivenleri temizlemenin bir anlamı kalmadığını ifade edersem bana kızılmaz. Minare şerefelerinin ışıkları aşağıdan bir
düğme ile açılıyorsa, ezanlar otomatik olarak radyo frekansından okunuyorsa
minareye çıkmanın gereksiz olduğu aşikârdır. Neden böyle olduğunu, ilk defa kim
tarafından uygulandığını veya caiz mi değil mi tartışmasını bu köşede yapacak
değilim. Ancak minarelerin sembol olduğu kadar işlevi olduğunu hatırlatmamız
gerekir. Müezzinlerimiz kızmasınlar ezan okumak için çıkmasalar dahi haftada
bir gün minare merdivenlerini temizlemeleri iyi olur düşüncesindeyim. Pandemi
döneminde gidemediğimiz teravih namazlarından alışkanlık hale getirdiğimiz
sekiz rekât olarak evde eda ettiğimiz teravih namazlarımızı huşu ile kılmaya
devam ederken kış günlerine rast gelen teravihlerimizi sıcak yaz akşamlarında
açık alanda kılan neslin hatıralarını canlı tutmaları bambaşka bir güzelliktir
ve’s-selam.