'Ter Banyosu' zamanı…
Bir ürünü alıp eve götürürken bile ne kadar emek verildiğini sorguluyoruz da, akşam eve gelen çocuğumuz için “Bugün okulda çocuğumla ne kadar ilgilenildi, ne kadar emek verildi?” diye neden sorgulamıyoruz? Belki yüzleşmekten korktuğumuz sorunlarımız, belki farkında olmadığımız ayrıntılarımız var. Belki de başka nedenlerimiz…
Ne yazık ki eğitimin temel birkaç sorunundan biri velilerin duyarsızlığıdır,
sorgulamamasıdır. Yaşantım boyunca kendi öz çocuğuna, kendi öz evladına
yabancılaşmış o kadar veli gördüm, tanıdım ki… Kimi zaman çocuğun çaresiz
gözyaşlarına, kabullenişine, feryadına şahit oldum. Vaktiyle öyle bir çocuk
tanıdım ki, omuzlarına yüklenen sorumluluk ve kendisinden beklenilenler
karşısında “kendi öz babasına babalık yapmaya çalışan çocuk” diye içimden geçirdim.
Üstelik baba; zevkini, sefasını sürerken çocuk koşturuyor, terliyor ve babasına
babalık yapıyordu…
Şahit olmuşuzdur; emek verilmeyen bir nesne ya paslanır ya
çürür, öyle değil mi?
Peki ya öğrenciler? Onlar da hayatımızın merkezinde olan en önemli nesneler
değil midir? Öyleyse onlar da benzer şekilde emek verilmediği takdirde
paslanmaz, çürümez, olumsuz davranışlara sahip olmaz mı? Toplumun dejenere olmasına,
toplumda kötülüklerin inşa edilmesine veya ortaya çıkmasına istemeden de olsa
katkı sunmaz mı? Çocuğu kaybetmiş sayılmaz mıyız?
Bu yazıyı yazarken bir yandan emek verilmeyen, hayatlarında
iz bırakmak için ter dökülmeyen çocuklara yanıyor, diğer yandan bu çocukları
kendi makûs talihleriyle yüzleştirmekten imtina etmeyen velilere içimden büyük
öfkeler duyuyorum. En önemlisi ise, değerlerimizin, tarihi mirasımızın, milli
ve manevi duygularımızın, kültürel sermayemizin ve dahası geleceğimizin en büyük
emekçisi/mirasçısı olan çocukların geleceğimizi nasıl inşa edeceği endişesini taşıyorum.
Her şerde bir hayır, her hayırda bir şer vardır ya; belki de
şer gibi görünen bu pandemi dönemini bir hayra çevirmek de demin bahsettiğim
emeği daha fazla sergilemeye dönüştürmek elimizde. Şu pandemi günlerinde evde
daha fazla kalarak çocuklarımızla daha fazla vakit harcamak, onlara daha fazla
emek vermek imkanı oluşmuş durumda; özellikle öğretmenler için…
Sınıf atmosferinde birbirleriyle olumsuz sosyal çevre ve
sosyal akran gruplarından etkilenen öğrencilerle ayrı ayrı, bireysel olarak
iletişime geçip zoom vb iletişim kanalları üzerinden ilgilenip, emek verip
doğru davranışı kazanmalarına veya istenilen öğrenci/insan modeline
yaklaşmalarına yönelik bir çalışma yapmak adına şu pandemi günleri öğretmenler
için büyük bir fırsat.
Uzaktan Eğitimin belki de büyük bir bölümünü geride
bıraktık. Geçtiğimiz günlerde Milli Eğitim Bakanı Sayın Ziya Selçuk şöyle bir açıklama
yaptı; “Düşündüğümüzde bizim Milli Eğitim Bakanlığı olarak görevimiz okulları
açmak, açık tutmak. Okulların açılmasıyla ilgili şartları izleyerek, duruma
bakarak, salgının seyrini takip ederek çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bu anlamda
okulların açılmasıyla ilgili daha ileri aşamalarda kararlar almayı umut ediyoruz
çünkü okulların açılmamasıyla ilgili oluşan eğitim ve öğrenme kayıpları uzun
vadede tahribatlara yol açabilir”
Bu açıklamalardaki satır aralarını okuduğunuzda daha ileri
aşamalarda kararlar alınacağı ve okulların açılmasının muhtemelen yüksek olacağı,
aksi takdirde eğitim ve öğrenme kayıpları uzun vadede tahribatlara yol
açabileceği özellikle vurgulanmakta. Ziya Hoca tarafından yapılan yukarıdaki
açıklamaya kesinlikle katılıyorum. Eğitimde kritik dönem denilen önemli bir husus vardır. Bu nedenle yakın bir
zamanda kademeleri olarak tüm kademelerde okulların açılacağı ve yüz yüze
eğitimin yapılacağını bekliyorum açıkçası. Hem de çok yakın bir zamanda…
Öğrencilerini özleyen, hasretle kucaklamayı bekleyen, hayatlarında önemli yeri olan, kalıcı iz/davranış/tutum değişikliğine sebep olan, kendi öz evlatları gibi koruyup kollayan, ilgi gösteren, emek veren ve bu çocuklarla geceli gündüzlü zaman mefhumu gözetmeksizin vakit ayıran öğretmenleri özledik. İşte bu öğretmenler için yeniden büyük bir koşuşturma, emek ve sevgiyi harmanlama, uykusuz kalıp tatlı yorgunluklarla derse girme, nöbet tutma vakti yaklaşıyor, eli kulağında gibi. Öğretmenin teri, öğrenciye gül kokusudur. Öyleyse sevgili öğretmenlerim; bornozun, şampuanın hükmünde olan ders kitaplarını, önlüğünü ve ders araç gereçlerini hazırla, vakit yaklaşıyor. Şimdi artık emek harcama, ilgilenme, koşuşturma vakti. Yani “ter banyosu zamanı…”