Tenkid: Ederini Ortaya Koymak
Eleştiri kelimesiyle karşılanan tenkid, burada birkaç bileşen etrafında analiz edilmeye çalışılacaktır. Fakat tenkid kavramını bağlayacağımız temel problem ise, gerek gündelik hayatı gerekse müktesebatı değerlendirme noktasında geliştirilen tek yanlılık ya da aşırı yorum durumudur.
İlahiyat
fakültesinde öğrenci iken İslam felsefesi hocamız Fahrettin Olguner –kendisine
sağlık ve uzun ömürler diliyorum- bir derste “tenkid” kelimesini izah etmişti.
Tenkid kelimesi “nakd” kökünden gelmektedir; buna göre kelime “nakde vurmak”
demektir. Yani bir şeyin değerini, ederini ortaya koymaktır.
Bu
arada parantez içinde İslam literatüründe çok sevdiğim bir uygulama vardır.
Dini kitapları açtığınız zaman, konuyu izah etmeden önce o kelimenin sözlük ve
ıstılah anlamları verilir. Bu anlam ve tanımlar, konuyu gerek açıklamada
gerekse o konuyla ilgili hükümler geliştirmede ciddi açılımlar sunmaktadır.
Bir
şeyin değerini, ederini ortaya koymak, neyi ele alıyorsanız alın, ona haksızlık
yapmamanız anlamına gelir öncelikle. Yani artılarıyla eksileriyle,
doğrularıyla, yanlışları ile tam olarak değerlendirmek demektir. İşte bu
çerçeve bize gündelik hayatımız kadar, bilimsel çalışmalar ve müktesebatımıza
nasıl bakacağımız konusunda bir yol açmaktadır.
Üniversiteler
gerçekte bugün tenkid geleneğinin devam ettirilmesi gerektiği başat
kurumlardır. Çünkü bilim dinamik bir süreci ifade etmektedir. Yani bilimsel
faaliyetler sürekli yeni teori, bulgu ve sonuçlarla ortaya ciddi bir doküman
getirmektedir. Her bir bilimsel teori –ki bu ortaya çıktığı andan itibaren bir
iddia olma özelliği taşır- geçerlilik düzeyi tartışmasıyla birlikte “acaba”
sorusunu da birlikte getirmektedir. Dolayısıyla bilimsel olan sonuçlara mutlak
gözüyle bakılmaz; nihayetinde başka iddia ve gelişmelerle birlikte değiştirilmek
durumunda kalınabilir.
Doğrusu
“üniversite budur” şeklinde bir cümle kurulduğu zaman, anlatılmak istenen
içeriklerden birisi budur. Bilgi tenkid ile gelişir. Tartışmaların olmadığı bir
üniversite, sadece nominal bir etiket taşımaktadır. İkinci önemli içerik ise,
üniversite mensuplarının bu tenkidi düşünceyi geliştirebilmeleridir. Kimi zaman
bir parti, ekol, görüş vb.ne aidiyetten kaynaklanan tenkide mesafeli tutum
üniversiteleri de kendi tabiatından uzaklaştırmaktadır. Üniversite hocası son
kertede bir “alim”, “entelektüel” portresi kazanarak tenkidi
gerçekleştirecektir. Burada alim ve entelektüel arasındaki farka dair
tartışmaya girmeyeceğim. Ancak her iki kavramın da “tenkid”i ihtiva ettiğini
belirtmek yeterli olacaktır. Nihayetinde İmam-ı Azam bilhassa bu yönüyle alim
profilinin içini mukavemetli bir şekilde doldurmaktadır.
Üzerinde
duracağımız diğer mesele de, bugün gerek Batı gerekse İslam dünyasında
geçmişten bu yana tevarüs edilen mirasın değerlendirilmesidir. Bu bağlamda bir
yandan Batı’da son birkaç yüzyıl içerisinde üretilmiş bilgilerin, diğer yandan
İslam literatürünün geçmişten bugüne kadar tevarüs edilen müktesebatının
“tenkid” edilmesi bir zaruret olarak ortada durmaktadır.
Batı
karşısında alınan yenilgi, batılı birikimlerin daha duygusal ele alınmasını
sonuçlayabilmektedir. Bu bağlamda tüm müktesebatın “değer”inin, “eder”inin
ortaya konularak bir gelecek projeksiyonunun ancak bundan sonra
gerçekleştirebileceği anlaşılmaktadır.
Bir
kere geleceğe bir projeksiyon geliştirmek, her türlü aktarımlardan azade bir
şekilde gerçekleşecektir. Bu ise batılı ve İslami bir müktesebatı
değerlendirdikten sonra, yeni bir perspektif ve dil geliştirmeye bağlı
olacaktır. Batı’yı taklit ederek, oradan aktarım yaparak ya da tarihi bugüne
taşıyarak gidecek yol kalmamıştır. Dolayısıyla mevcudun “eder”ini bir ortaya
koymak lazım.