Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
03 Mart 2019

Tenakuzu İçselleştirmek Ya da Tenakuzdan Kurtulamamak...

"Müslümanlar’da Müslümanca düşünce dalgası azaldığı vakitlerde maalesef tenakuz dalgaları artmaktadır. Bu, aslında yenilgi psikolojisinin bir diğer adıdır. Tabiat, boşluk kabul etmez. Artık hayatımızın her anında tenakuz bizimle beraber. Bir şekilde nasibimizi alabiliyoruz bu kavramdan. Mesela çok iyi bir film sanatçısı olduğumuzu söyleyip hiçbir filmimizin olmaması, bazen de askerlik hatırlarımızı anlatırken en zorlandığımız şeyin helikopterden helikoptere atlamak olduğunu söyleriz de patates soğan soyduğumuzdan hiç haber vermeyiz."

Tenakuz, bazen düşünce dünyamızı sarmalayıp içinden çıkılmaz hallere sarar bizi. Özellikle de yenilgi psikolojine karşı insanın yeni refleksler geliştirmesi ihtiyacı onu tenakuz içerisinde bırakabilir. Yukarıdaki örnekler gündelik olaylar için bir mizah konusu olsa tenakuzu anlamamız bakımından önemli ipuçları vermektedir. Burada aslında insan ruhunun katılaşma ve donuklaşma sürecinin küçük bir evresi oluşmuştur.

İşte tenakuz, insan ruhunun katılaşma ve donuklaşma sürecinin bir diğer adıdır. Meseleyi biraz daha genişletelim. Yakın zamanda öncesinde Mısır’da halk özgürlük talepleri doğrultusunda meydanlara çıktı ve Hüsnü Mübarek, iktidarı bırakmak zorunda kaldı. Mübarek sonrası seçimler yapıldı. Müslüman kardeşler öncesinde seçime girme konusunda tereddüt yaşadılar. Sonrasında ise Mübarek dönemi başbakanı seçimde aday olmuş ve gelinen noktadan geriye gidecekler. Halkın umutları tükenmesin diye Mursi’yi aday gösterdiler. Sonuç Müslüman kardeşler ilk defa Mısır tarihinde iktidar oldu. Fakat çok geçmeden bir hiç uğruna, seviyor sevmiyor uğruna yine meydanlarda insan toplama hareketi ve canlı yayında askeri bir darbeyle Mursi ve arkadaşları iktidardan uzaklaştırıldı.

Şimdi ortada halkın sözünü dikkate alan yok, halkı takan yokmuş meğer. Ama en büyük mesele Müslüman kardeşlerin kardeşim dur hele bizi halk seçti. Biz, halkın temsilcileriyiz diyecek ve Batı’nın ses çıkarmadığı hatta sahne arkasındaki “reji” oldular “süflor” oldular. Darbeciler istediklerini yaptırdılar, istediklerini söylettiler. Bütün bunların yanında oynadıkları oyunun seyircisi de onlar. Onlar derken Mısır’daki Sisi’den bahsetmiyorum. Sisi ve arkadaşları batırdıkları gemiden nasıl sağ kurtulduklarını yine Batılılara borçlu. Onlar derken Batılılardan, Kovboylardan bahsediyorum. Sisi ve arkadaşlarında geleceğe dair bir ufuk yok zaten. Batılıların Mısır’da oynadığı oyunun senaryosu tamamen tenakuz. İşin ilginç yanı ise Batının gücüne itaat edip Mısır’da oynanan bu tiyatroda Müslümanları suçlayan Müslüman geçinenlerde. Bütün bunlar birer tenakuz olarak karşımıza çıkıyor.

Tenakuzu kendi içinde içselleştiren ve Müslümanca düşünüyorum diyenlerde maalesef İslam’la ruhî bir etkileşim teşekkül edememişlerdir. Nasıl yani? Anlatayım. Bunlar, evine hırsız giren Nasreddin Hoca’ya on eleştiri getirirken hırsıza hiçbir eleştiri getirmemişlerdir. Evet, Mısır’da Müslüman kardeşlerin bir devlet yönetme tecrübesi olmamış, onların Erbakan gibi hem siyasi hem de teknik bir dehası yetişememiştir. Hep cemaat olarak kalmışlardır. Ama düşünce eyleminin ötesine geçmemişlerdir. Akıllarını kiraya vermemişlerdir.

Yakın zamanda Mısır’da idam edilen dokuz Müslüman genç için dünya sessizliğe bürünürken yine ağlayan kesim Müslümanlar oldu. İdam edilen bu gençleri kendi kardeşimizmiş gibi ağladık, gıyabi cenaze namazları kıldık. Fakat birileri de çıkıp bu idamlar için idam eden de Müslüman, edilen de… Tarihte en çok Müslümanlar birbirini katletti." Diyebiliyor. Hayda bu da iş mi kardeşim! Bu tenakuz değil de nedir? Bir zamanlar Müslüman geçinen bir Mümtazer Türköne de vardı. Son yazılarında “İslamcıların İflası” diye yazılar kaleme almıştı. Ne oldu ona bilmiyorum. Vaktiyle onun da tenakuzlar içinde olduğunu dile getiren yazılar yazmıştım. O ise yazılarında İslamcılara bel altı vurmak isterken Batılılara aslında “İslam Bu” demek istiyordu. İflas etmiş düşünce kimindir belli aslında.

Son olarak meseleyi Nemrut ile Hz. İbrahim mücadelesinden başlatıp Hakk ve Batıl davasından getirmek istiyorum. Sonrasında son İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in amcası Ebu Cehil ile mücadelesini hatırlatmak istiyorum. Şimdi birileri kalkıp Nemrud aslında Müslüman biriydi dese nasıl cevap vereceğiz. Ya da Ebu Cehil aslında âlim biriydi dese ne diyeceğiz. Onların bu tenakuzu ile nasıl bir mücadele içerisine gireceğiz. Biz, davranış ve itikadi olarak Müslüman olmaktan bahsediyoruz. Onlar ise hüviyyet cüzdanındaki din kısmına bakıyorlar. Mısır'da Seyyid Kutup'u idam edenler üniversitede onun öğrenciliğini yapmış kişilerdi. Seyyid Kutup’a gel bu hükümetimizde kültür eğitim bakanımız ol demişlerdi de Şehid Seyyid Kutup, bu teklifi kabul etmemişti.

İman kalpte gerçekleşir. Bugün Sisi’nin veyahut da Mübarek’in kimliğinde Müslümanlık yazılabilir. Ama yapılan eylem ve davranışlar Müslümanlıkla uyuşmuyor. Allah’ın mescidini yapmakla görevlendirilir Müslümanlar Ama Sisi Adeviyye Camiini yıkarak sabah namazı kılan Müslümanları tarayarak aşağılık psikoloji ile kimliğini çiğnetmiştir. Sisi, ben Müslüman’ım dese ABD başkanı da Müslümanlık iddiasında bulunursa bu bir tenakuz değil mi?

Hakka tabi olmak Hakk yolunda gitmek feraset sahibi bütün Müslümanların yaptığı bir iştir.