Temsil hakkını kaybetmek
Bir balık oltadaki yeme tav olduğu zaman
kaybetmiştir denizdeki temsil hakkını. Bir balıkçı oltasına takılan küçük
balığa tav olduğunda kaçırmıştır o küçük balığın arkasından gelecek olan büyük
balığı ve denizdeki diğer bütün balıklar hakkında gayrı kalmamıştır söz hakkı.
Atalarımız ise her zaman doğru söylemiştir: “Kaçan balık hep büyük olur.”
Bir öğrenci sınıfı geçmeye yetecek kadar
not için çalışmışsa sınıfı geçmek yetecektir onun hayallerine. Lakin öğrencilik
bittikten sonraki yaşamı hep günü kurtarma derdiyle geçecek ve iki yakasını bir
araya getirememenin acısıyla yaşamayı daha öğrenciyken seçmiş olacaktır. Adına
hayat dediği dünyada üç beş günlük sultanlıktan öte söz hakkı kalmayacaktır
asla. Çünkü günü kurtarmaya tav olmuştur hayat merdiveninin daha ilk
basamaklarında. Sonrasında yine bir özlü söz gelip duracak karşısında: “Hayalleriniz yıldızlara ulaşmak olsun,
ulaşamazsanız da yükselmiş olursunuz.”
Bir öğretmenin öğrencilerine eğitim
adına, öğretim adına ve dahası hayat deneyimi adına verebileceği bir şey
kalmamışsa işte o an kaybetmiştir öğrencileri üzerindeki temsil hakkını.
Öğretmen arkasından yürüyen öğrencilerine rehberlik edip yollarını
aydınlatamıyorsa yapabileceği tek bir şey kalmıştır ve o da artık o yoldan çekilip
emekli olmaktır. Bu kararı verebilen öğretmen görevini zirvede tamamlamıştır ve
bir ömür saygıya layıktır.
Bir fikir köhneleşmiş, insanların
hayatına artı bir değer katmıyor ve kaybetmişse ışığını, sönmeye mahkûmdur. O
fikrin kendi iflasını kabullenmekten başka bir çaresi de yoktur.
Velhasıl, bu örnekleri uzun uzadıya
uzatmak hepimiz için gayet mümkündür. Hatta içinde bulunduğumuz çevremizde
bunun örneklerine çok sık rastlamaktayız. Ancak örnekler malumun ilanına işaret
etmek içindir. Malum ilan olduktan sonra verilmiş olan örnekler aklıselim olanlar
için kâfidir. Bunun ile ilgili yine büyüklerimizin güzel bir sözü vardır: “Arif olan anlar.”
Herhangi bir fikri, bir ideolojiyi körü
körüne benimsemeye taassup veya bağnazlık denir. Sorgulanmayan
fikirlerin insanlığa ve inanca fayda sağlaması beklenemez. Bu tür fikirler
sadece belli bir zümre veya şahıslara fayda sağlar. Sorgulanmış fikirden daha
kötüsü ise sorgulamayan insandır.
Kendisine söylenen her şeyi duyduğu gibi körü körüne kabullenen insandan daha
tehlikelisi yoktur. Yaşayan bir canlı bombadır ve canlı bomba olduğundan haberi
dahi yoktur. Çünkü kendi iradesini tamamen ipotek altına aldırmıştır. Kendi hür
iradesiyle karar verebilme yetisini kaybetmiştir. Ülke olarak da bunun en acı
örneğini 15 Temmuz'da hazin bir şekilde deneyimledik. Temsil hakkını kaybetmiş
kişilerin tüm ülkeyi temsil ettiklerini zannederek aptal cesaretiyle ortaya
koydukları kalkışma bağnazlığın yakın zamanda şahit olduğumuz en hazin
örneğidir.
Bağnazlık sadece bir fikre körü körüne
bağlanmak olmayıp, bireysel olarak da kişinin kendisini en mükemmel görmesi ve
kendisinden sonrasının tufan olacağını söylemesi de bağnazlığın bir başka
boyutudur. Bu tip kişi ve kişilikler için her türlü başarısızlık koltuğunda
oturduğu müddetçe başarıdır. Başarıya yüklediği anlam kendi menfaatinden öte
bir durum değildir. Lakin bu tip kişiler temsil hakkını kaybettiklerinden de
bihaberdir. Bunun bile bilincinde değillerdir.
Hakikat insanların bulundukları yerlere
güç katmasını ister, bulundukları yerden güç devşirmelerini değil. Ne mutlu
bulundukları yerlere güç katarak o makamların temsil hakkını layıkıyla yerine
getirenlere.
Konuyla ilgili Rabbimizin ayetini
hatırlatarak yazımıza son verelim: “Allah,
size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz
zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Doğrusu Allah, bununla size ne güzel
öğüt veriyor! Şüphesiz ki Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.”
(Nisa Suresi, 58. Ayet)
Allah hepimizi şu imtihan dünyasında
aile, iş, arkadaş çevresi ve rol model olarak bulunduğumuz herhangi bir ortamda
temsil hakkını layıkıyla yerine getirenlerden eylesin.