Temel Sabiteleri Yıkma Çabası !
İki bin yılının başlarındaydı. Bir gazetede İstanbul Hahambaşı’nın bir gazeteciye Yahudilerin kutsal/helal yemek kültürü Koşer üzerine verdiği mülakatı okumuştum. Hatırladığım kadarıyla, Koşer nedir, nasıl yapılır, kontrolü nasıldır, belgesi nasıl alınır vs. sorularının sonunda “peki Yahudilere Yahudi olmayanlardan farklı olarak neden Koşer diye bir şey var ?” sorusunu yöneltmişti gazeteci.
Hahambaşının ibretlik cevabını hiç unutmadım. Mealen “Biz bir dine inanıyoruz. Bu dine inanırsınız veya inanmazsınız. İnanmayana niye inanmıyorsun demeyiz. Ama biz, dinimizin emrettiği şeyleri kimseye tartıştırtmayız. İnanır ve uygulamaya çalışırız” demişti.
Din bir inanç sistemidir. Peygamberler vasıtasıyla insanlığa gönderilmiş Allah’ın emirlerinden oluşan bir inanç sistemi. Kitap- Sünnet-İcmâ ve Kıyas…
Allah’ın emirleri (Kitap), Peygamberin uygulama uygulamaları (sünnet), İlk dönemden başlayarak Peygamberin nazarını celbetmiş sahabelerin/öncü ve ehil takipçilerin ittifakıyla oluşan kaideleriyle (İcmâ) ve devam eden zaman diliminde “takvası ve ilmiyle ehil olan” insanların zamanın gereklerine uygun kararlarıyla (Kıyas) oluşan “Şer’i ilim silsilesine” ya inanırsınız ya inanmazsınız.
İnanıyorsanız, inancın kaidelerini yaşamaya ve yaşatmaya çabalarsınız. Yaşayamadığınıza da saygı duyar, eksikliklerinizin affını ümit edersiniz… İnanmıyorsanız, inananın inancı sizi niye ilgilendirsin ki?
Sabite; hareket etmeyen yıldız, matematikte değeri değişmeyen miktar demektir. Nispet noktası...
Açıktan İslam’ı yok etmek isteyen Küfür cephesinin saldırıları, Oryantalistler eliyle zihni ifsat etme hamleleri, devamında içimizden devşirdikleri gönüllü veya bedelli şahıslar eliyle kesintisiz bir şekilde Müslümanların temel sabitelerini yıkmaya çalıştılar.
Dış unsurların haricinde, içimizden görünenler eliyle yıllarca dinin hükümleri tartışıldı, laiklik adına rejimin dayattığı İslam anlayışı yerleştirilmeye çalışıldı. Ramazan ayında oruç, kurban ayında kurban, tesettür, aile, gelenek, kültür, mezhepler, hadisi şerifler, İslam ahkamına dair ne varsa tartışarak zihinleri bulandırmaya çabaladılar.
Bunlarla beceremediklerini daha içerden, İslami kesimden görünenler eliyle yapmaya devam ediyorlar. Dini tahrif etmenin en pratik yolunun, dinin sabitelerini yıkmakla gerçekleşeceğini gören bu tipler, bir Müslümanın inanç yolunda kendisine rehberlik edeceği her mukkadesi, her öncüyü, her yıldızı karartma peşinde.
Tasavvuftan başlayıp ömrünü İslam’ı yaşama ve yaşatma çabasıyla geçirmiş alimlere, mezheplerden Sahabelere ve nihayetinde Peygamber Sünneti ve Hadisi şeriflerine uzanan, karalama ve inanılırlığını yıkma faaliyeti, artık Kur anı Kerim’in ayetlerini “zamana uygun yorum” adı altında tahrif etmeye kadar uzandı. Ve bunu kendisine “hoca” denilen kişiler eliyle yapıyorlar artık.
İnsanın sabiteleri yıkıldıkça, şüphe ve güvensizlik çukuruna sadece kendisi düşmez. Bu durum sirayet ettikçe bütün cemiyetin buhranına ve dolayısıyla toplumun çöküşüne yol açar.
Kendi kültür ve geleneğimizin, aile ve vatan kutsaldır anlayışının temel sabitelerini yıkmak isteyenler, Batının kültür ve yaşam tarzını hâkim kılarak Batıya râm olmuş şahsiyetsiz toplum-devlet oluşturmayı hedefledi.
Ve hepsini kuşatan bir şekilde dinin mukaddes sabitelerini yıkma gayretindekiler, inançsız veya neye inandığını bilmeyen nispetsiz gayesiz nesillerle topyekün köleleştirmeye çabalayanlardır. Bu tartışmalar “uygulamadaki yanlışlığı düzeltmek gayesiyle” değil, arka planında mutlaka karanlık emellere hizmet gayesi gütmektedir.
İnanıyorsanız inancınızı tartışıp ayağa düşürmeye çalışanlara pirim vermeyin. Dinin, ailenin ve vatanın mukaddesliğini tartışmaya açanların bizden olduğunu da düşünmeyin.
Tahrif edilmiş bile olsa İnandığı dinin sadık bir mü’mini Hahambaşının sözü ders niteliğindedir. Benim dinim bu ve ben dinimi tartıştırmam. İnanmıyorsan seni ne ilgilendirir diyebilmeliyiz.