Tembellik hastalığı
Tembellik en ölümcül hastalıklardan biridir. İradeyi sönükleştirir, varoluşu yavaşlatır, insan ile yaşam arasındaki mesafeyi açar, hevesi zehirleyerek insanı bulunduğu yere kilitler. Fizyolojik tembellik obeziteye, zihinsel tembellik irade körleşmesine, duygusal tembellik ise yürek katılığına yol açar. Bir bütün olarak bakıldığında tembellik insanın yaşayabileceği en büyük talihsizliklerden biridir. Neresinden bakılırsa bakılsın tembel bireyler de tembel toplumlar da üzerine ölü toprağı atılmışçasına hayatın gerisine çekilir, yaşamsal emarelerini emanete terk edip devasa bir kımıltısızlığın esiri haline gelir. Arapça bir kelime olan atalet, üşengeçlik, durgunluk, hareketsizlik, işsizlik anlamına gelir ki bu sıfatların hepsi tembelliğin farklı varyasyonları olarak enerjinin emilmesi, insanın yaşarken ölüye dönüşmesi, dünyanın gerisine çekilmesi, bütün dikey kodlarını yataylaştırması demektir. Haddizatında üşengeçlik durgunluğa ve hareketsizliğe o da işsizliğe yol açtığın için enerji emilimi üzerinden insanın dışarıya açılan bütün kapılarını yine onun yüzüne kapatır. Müzmin bir tüketici olarak tembel insan da tembel toplum da insanlığın başına beladır. Bu sebepten tarih tembel insanları da tembel toplumları da kaydetmez, onları yok hükmünde kabul ederek akışın dışında bırakır.
Hayat hareket ve eyleyişe dairdir. Canlıları bir yerden başka bir yere vardıran kımıltının bizatihi kendisidir. Bu sebepten hareketli toplumlar hem kendilerini hem dünyayı diğerlerinden daha iyi tanır, tanımanın imkanlarından yararlanarak daha çok üretir ve diğerleri üzerinde mutlak etki sahibi olur. Hayatı hareket betimler, ölümü durağanlık. Tembellik ise burada yüzünü ölüme, ensesini hayata çevirmiş bir insan metaforunu somutlaştırır. İnsanın ve insanlığın yegane çıkış noktası ataletten harekete geçmesidir. Elbette burada daha da dramatik olan ataletin kötülükle hareketin ise iyilikle kurduğu ilişkidir. Bununla birlikte kötülüğün hareketi yanına alarak koşmasına karşın iyiliğin durgunluğa mahkum olması en kötü kombinasyondur ve galiba günümüz dünyasının öngölüremezliğinin, insanlarda ha bire umutsuzluk yaratma içgüdüsünün altında yatan da budur. Hareketsizlik olsa olsa hareket hak edişinin bir sonucu olarak hayatı güzelleştirir. Tembellik hakkı en çok çalışanlarındır ki onlar da zaten hareketin büyüsünü kapıldıktan, çalışmanın keyfine vardıktan sonra bu hakkı neredeyse hiç kullanmazlar.
Bugün, dünyanın karşı karşıya kaldığı en büyük sorunlardan biri zeka kaybı değildir. İnsanlar, yeni kuşaklar belki önceki nesillerden çok daha hızlı öğreniyor, çok daha kolay adapte oluyor, çok daha geniş imkanlarla amaçlarına çok daha kısa sürede ulaşıyorlar. Karşı karşıya olduğumuz ve sinsi bir ur gibi benliğimizi saran hastalık atalettir. İçimizdeki yaşam sevincini alarak onun yerine çabalamadan, işlerimizi bulunduğumuz yerden idare ederek istediklerimize kolayca sahip olma beklentisi hastalığın ta kendisidir. Kazanç emeğin uzağına düşünce emek kendiliğinden değersizleşiyor. Emeğin keyfini almamış insanların kazançlarının keyfini çıkarma şansı yoktur. Kolay kazanılan kolay kaybedilebilmekte, kolay elde edilen kolayca harcanabilmektedir. Üstelik bu, bütün kazanımlarımız için geçerlidir. Bugün insanın dış dünyayla kurduğu ilişkide nesnelerden başlayarak insanlara ulaşan herbir aracı muhatabın parlaklığını yitirmesinin altında kolay elde ediliyor oluşu yatmaktadır. Emeğin ölümü değerin ölümü anlamına gelmektedir. Böylece emeğin sömürülmesi de emek karşılığı elde edilen ile haybeden ele geçirilen arasındaki net çizginin yitirilmesi de bununla ilgilidir. Bundan önceki süreçlerde, insanların bulundukları yerden zirveye tırmanmak için bir hayal kurmaları gerekiyordu. O hayalleri gerçekleştirmek için yürüme iradesi ortaya koymaları, düşmeyi göze almaları, düştükleri yerden tekrar kalkmayı denemeleri, yorulmaları ve oraya, zirveye adım adım yaklaşırken ruhlarını da bedenleri gibi sağlamlaştırmaları, zihinlerini de yürekleri gibi genişletmeleri icap ediyordu. Aşağıdan yukarıya çıkmak için ne hareketli merdivenler ne asansörler mevcuttu. Şimdilerde tembellik atmosferin genel iklimine dönüştüğü için bazıları yukarıya jet hızıyla çıkarken bazıları adımlarıyla ömür boyu aşağılardan dönüp durmak zorunda kalmaktadır ve aşağıdan yukarıya çıkışın zorluklarını yaşamayanlar aşağıdakilerin halinden anlamamakta, hatta onlara düşman gözüyle bakmaktadır. Yukarıya çıkarken ayaklarına tek bir dikenin batmadığı, gram yorgunluk emaresinin uğramadığı, ağzından burnundan kan gelmediği zihnen tembel, ruhen atıl, kalben kötürüm insanlar, tepeden aşağıya bakarken aşağıdakilerin bırakın çektiği eziyeti görmeyi, aşağının onlar için, yukarının da kendileri için yaratıldığını düşünüyor. Tembellik hastalığını tembellik hakkı olarak görüyor. Statü asansörünün herbir basamaktaki zorluğun üstünü örtmesi, aşağıya yönelik körlüğü perçinliyor. Arkadaşlık, akrabalık, kayırmacılık, hizipçilik, yalakalık asansörüyle yukarı çıkmış, ışık hızıyla oraya vardığı için yüzü iyice kararmış, enseyi karartmış, hayata oradan seyreden tembeller; asansörü olmayan, her gün sabah akşam kan ter içinde ekmeğini çıkarmaya çalışan, yukarıya, zirveye varma vasıtası olarak her bir basamağı tek tek tırmanmak gerektiğini düşündüğü için keçiyollarını kullananlara tepeden hem de nefretle bakıyor. Hayır, diyor, siz hiçbir zaman buraya çıkamayacaksınız. Yukarı ile aşağı, tembellik ile çalışkanlık, emek ile sömürü arasında yinelenen kısadevrelerin sebebi geçişsiz kipler yaratmaktır. Aç bırakmak, yönetmenin en kolay yoludur. Yoksa bir aylık maaşı bir ömürlük asgari ücrete denk gelen genel müdürlük sistemini başka türlü nasıl izah edebiliriz ki?