Telosunu kaybeden insan (1)
“Dolayısıyla
insan bu dünyada telosunu gerçekleştirmek, diğer canlılar diğer varlıklar da
kendi telosuna uygun bir varlık durumunda olmak anlamında, bütünlüğün
kendilerine biçmiş olduğu sorumluluğu yerine getirmek yükümlülüğünde olan bir
varlık konumuna sahipti.”
Cümlelerin
sahibi Kasım Küçükalp. Nida Dergisi’nin
Yüz doksan altıncı sayısı kendisi ile bir söyleşi yapmış. Başlığı:
“Beden üzerine”... Sorular öyle iş olsun cinsinden değil. “Beden
müdahaleye açık, kişinin estetik zevkine göre düzenleyebileceği, istediği
müdahaleyi yapabileceği, tüm kullanım hakkının kendisinin olduğunu düşündüğü
bir eşya mıdır?”... “ Bedenin özgürleştirilmesi söylemi ve insanın bedenine
malik olma talebi nasıl bir düşünce dünyasına işaret etmektedir?”...“Kapitalist
üretim biçiminin bedene yaklaşımı nasıldır?”...”Bilimsel düşüncenin beden
algısı nasıldır?”
Bu
baba sorular Sercan Ünğan tarafından Kasım Küçükalp’e yöneltilen sorulardan
sadece birkaçı.
Dergi
söyleşiden önce kapak yazısında üstad hakkında kısa bir bilgi vermiş. Sayın Küçükalp’in
çağdaş felsefe konularında yapmış olduğu çalışmalarla öne çıkan bir akademisyen
olmasının yanında Müslüman kimliğini her şeyin önünde tutan bir şahsiyet
olduğunun altı çizilmiş.
El
hak ben buna şahidim. Kasım Küçükalp kendisinden istifade etmeye gayret ettiğim
çok değerli bir felsefeci. Batı düşüncesini yapı söküm/dekonstrüktif okumaya
tabi tutar; bu nedenle Heidegger ve Derrida ilgi alanına giren iki önemli
filozoftur.
Lakin
bundan daha da önemlisi mütevazılığını en tabii şeklinde yansıtan bir yüce gönüllülüğün
sahibi olmasıdır. Ne zaman telefonla rahatsız etsek “kitabınızın şurasını biraz
açar mısınız” desek yahut şehrimize çağırsak davetimize icabet eden, bıkmadan
usanmadan anlatan bir filozoftur Prof. Dr. Kasım Küçükalp.
İşte
bu da onun Müslüman kimliğini benimsemesinin doğal tezahürü.
Elbette
mülakatın tamamının okunması, üstadın dediklerinin anlaşılabilmesi için şart.
Ama ben yukarıdaki alıntının üzerinde biraz durmak istiyorum.
Önce
eski Yunanca bir kelime olan telos
kelime anlamı itibariyle erek, son amaç anlamına gelmektedir. Üstad “sahipti”
derken, modern dünyada artık insanın bu ereğini kaybettiğine işaret ediyor.
Daha açık bir ifade ile klasik dünyada “doğal” kavramı ile belirtilen, İslam
dünyasında ise “fıtrat” sözcüğü ile nitelendirilen kavramın modern dünyada
işlevsiz kaldığından dert yanıyor.
Zira
artık modern dünyada doğa/fıtrat bütünlüklü bir varlık anlayışı içerisinde
tasavvur edilmiyor. Kozmosa dair klasik yaklaşımda mükevvenat teleolojik yani
gayeli bir bütün olarak ele alınıyordu. Her varlık kendi telosunu oluştururken aynı
zamanda bir bütünlüğe sebebiyet veriyordu.
Bu
ontolojik yaklaşım haliyle epistemolojik alt yapının da düzenleyicisi olma
işlevini ifa ediyordu.
Böylece
evrene, hayata ve varlığa anlam biçiliyordu. Doğa tesadüfen öyle orada duran
bir oluş değildi. Aksine bir sahibi ve bu sahibinin onu yaratırken kast etmiş
olduğu bir amacı vardı.
Buradan
insana geçilecek olursa gayeli bir evren anlayışından hareketle yine gayeli bir
insan anlayışına varılacaktır.
İnsan
tesadüfen var olmamıştır. Var eden kudret onu bir varoluş moduna davet etmektedir. Bu aynı zamanda insana
sorumluluğunu hatırlatan bir varoluş çağrısıdır.
Keza
yine âlemin emtia olarak görülmesine değil temaşa edilmesine bir çağrıdır Bu
teklif insana insanlığını hatırlatacak, gayesini öğretecek ve sorumluluğuna
müdrik olmasını sağlayacaktır.
Böyle
bir düşünce ufkunda insanın varlıkla, insanla, tanrıyla olan ilişkisinde bu
ufkun belirlediği anlamlandırma kalıbı içerisinde şekilleneceği açıktır.
Dolayısıyla bu aynı zamanda insanın bedeni ile kurduğu ilişkiyi de kaçınılmaz
olarak belirleyecektir.
Kasım
Küçükalp modern düşünce ile birlikte insanın müteal/aşkın varlıkla ilişkisinin
kopması neticesi “amaçlı” evren anlayışının yerini “mekanik” evren anlayışına
bıraktığının altını çizer.
Tıpkı
kurulmuş bir saat gibi. Evren mekanik bir şekilde varlığını sürdürmektedir. Amaçsız,
gayesiz ve sebepsiz. Felsefi ifadesi ile natüralizm.
Varlık artık anlamdan yoksun bilimsel alanın basit bir nesnesi olmaktan öte
biranlam taşımamaktadır.
Bu
paradigma değişimi neticesinde beden de
natüralist perspektif içerisinde seküler bir zeminde değerlendirecektir.
Düşünürümüz
söyleşisinde bunun tezahürünün iki şekilde ortaya çıktığının altını itina ile
çizer.