Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
18 Eylül 2020

Telosunu kaybeden insan (1)

Dolayısıyla insan bu dünyada telosunu gerçekleştirmek, diğer canlılar diğer varlıklar da kendi telosuna uygun bir varlık durumunda olmak anlamında, bütünlüğün kendilerine biçmiş olduğu sorumluluğu yerine getirmek yükümlülüğünde olan bir varlık konumuna sahipti.”

Cümlelerin sahibi Kasım Küçükalp. Nida Dergisi’nin Yüz doksan altıncı sayısı kendisi ile bir söyleşi yapmış. Başlığı: “Beden üzerine”... Sorular öyle iş olsun cinsinden değil. “Beden müdahaleye açık, kişinin estetik zevkine göre düzenleyebileceği, istediği müdahaleyi yapabileceği, tüm kullanım hakkının kendisinin olduğunu düşündüğü bir eşya mıdır?”... “ Bedenin özgürleştirilmesi söylemi ve insanın bedenine malik olma talebi nasıl bir düşünce dünyasına işaret etmektedir?”...“Kapitalist üretim biçiminin bedene yaklaşımı nasıldır?”...”Bilimsel düşüncenin beden algısı nasıldır?”

Bu baba sorular Sercan Ünğan tarafından Kasım Küçükalp’e yöneltilen sorulardan sadece birkaçı.

Dergi söyleşiden önce kapak yazısında üstad hakkında kısa bir bilgi vermiş. Sayın Küçükalp’in çağdaş felsefe konularında yapmış olduğu çalışmalarla öne çıkan bir akademisyen olmasının yanında Müslüman kimliğini her şeyin önünde tutan bir şahsiyet olduğunun altı çizilmiş.

El hak ben buna şahidim. Kasım Küçükalp kendisinden istifade etmeye gayret ettiğim çok değerli bir felsefeci. Batı düşüncesini yapı söküm/dekonstrüktif okumaya tabi tutar; bu nedenle Heidegger ve Derrida ilgi alanına giren iki önemli filozoftur.

Lakin bundan daha da önemlisi mütevazılığını en tabii şeklinde yansıtan bir yüce gönüllülüğün sahibi olmasıdır. Ne zaman telefonla rahatsız etsek “kitabınızın şurasını biraz açar mısınız” desek yahut şehrimize çağırsak davetimize icabet eden, bıkmadan usanmadan anlatan bir filozoftur Prof. Dr. Kasım Küçükalp.

İşte bu da onun Müslüman kimliğini benimsemesinin doğal tezahürü.

Elbette mülakatın tamamının okunması, üstadın dediklerinin anlaşılabilmesi için şart. Ama ben yukarıdaki alıntının üzerinde biraz durmak istiyorum.

Önce eski Yunanca bir kelime olan telos kelime anlamı itibariyle erek, son amaç anlamına gelmektedir. Üstad “sahipti” derken, modern dünyada artık insanın bu ereğini kaybettiğine işaret ediyor. Daha açık bir ifade ile klasik dünyada “doğal” kavramı ile belirtilen, İslam dünyasında ise “fıtrat” sözcüğü ile nitelendirilen kavramın modern dünyada işlevsiz kaldığından dert yanıyor.

Zira artık modern dünyada doğa/fıtrat bütünlüklü bir varlık anlayışı içerisinde tasavvur edilmiyor. Kozmosa dair klasik yaklaşımda mükevvenat teleolojik yani gayeli bir bütün olarak ele alınıyordu. Her varlık kendi telosunu oluştururken aynı zamanda bir bütünlüğe sebebiyet veriyordu.

Bu ontolojik yaklaşım haliyle epistemolojik alt yapının da düzenleyicisi olma işlevini ifa ediyordu.

Böylece evrene, hayata ve varlığa anlam biçiliyordu. Doğa tesadüfen öyle orada duran bir oluş değildi. Aksine bir sahibi ve bu sahibinin onu yaratırken kast etmiş olduğu bir amacı vardı.

Buradan insana geçilecek olursa gayeli bir evren anlayışından hareketle yine gayeli bir insan anlayışına varılacaktır.

İnsan tesadüfen var olmamıştır. Var eden kudret onu bir varoluş moduna davet etmektedir. Bu aynı zamanda insana sorumluluğunu hatırlatan bir varoluş çağrısıdır.

Keza yine âlemin emtia olarak görülmesine değil temaşa edilmesine bir çağrıdır Bu teklif insana insanlığını hatırlatacak, gayesini öğretecek ve sorumluluğuna müdrik olmasını sağlayacaktır.

Böyle bir düşünce ufkunda insanın varlıkla, insanla, tanrıyla olan ilişkisinde bu ufkun belirlediği anlamlandırma kalıbı içerisinde şekilleneceği açıktır. Dolayısıyla bu aynı zamanda insanın bedeni ile kurduğu ilişkiyi de kaçınılmaz olarak belirleyecektir.

Kasım Küçükalp modern düşünce ile birlikte insanın müteal/aşkın varlıkla ilişkisinin kopması neticesi “amaçlı” evren anlayışının yerini “mekanik” evren anlayışına bıraktığının altını çizer.

Tıpkı kurulmuş bir saat gibi. Evren mekanik bir şekilde varlığını sürdürmektedir. Amaçsız, gayesiz ve sebepsiz. Felsefi ifadesi ile natüralizm. Varlık artık anlamdan yoksun bilimsel alanın basit bir nesnesi olmaktan öte biranlam taşımamaktadır.

Bu paradigma değişimi neticesinde beden de natüralist perspektif içerisinde seküler bir zeminde değerlendirecektir.

Düşünürümüz söyleşisinde bunun tezahürünün iki şekilde ortaya çıktığının altını itina ile çizer.