Televizyon yayınları ne kadar özgür olmalı?
Başka ülkeleri bilmem de bizde hangi çevreden hangi sosyolojik katmandan kime sorarsanız sorun hepsi de ağız birliği etmişçesine televizyon yayınlarından şikâyet edecektir. Söz konusu şikâyetler haber programlarının içeriğinden başlar, dizi-gündüz kuşağı programları, reklamlara varıncaya kadar ekrandan evlere giren her tür yayını kapsar.
Hatırlıyorum da eskiden en çok reklamların olumsuz, muzır yayınlarından şikâyet edilirdi şimdi dizi ve gündüz kuşağı yapımlar en çok rahatsızlık uyandıran yayınların başında geliyor. Reklamlar artık –neredeyse- bu yapımların yanında zemzem suyuyla yıkanmış gibi geliyor!
Evlilik programları üzerinden oluşturulmuş modern kadın pazarlarından nihayet kurtulduk diye sevinirken ortaya çıkan zaman ve yapım boşluğunu ivedilikle dolduran yapımların içeriği, toplumsal etkileri, evlilik programlarına rahmet okutacak seviyeye gelmiş durumda.
Aile hayatına darbe
Aile hayatımıza ağır darbeler vuran, evliliğe bakış açısını değiştiren, sosyal yapıyı tarumar eden bu yapımlara yönelik yapılacak bir oylama, memnuniyet çalışması durumunda yüzde doksanları aşacak hoşnutsuzluk çıkacağından hiç şüphemiz yok!
Kötülüğü ifşa edip yaymaktan hatta normalleştirip teşvik etmekten başka hiçbir amaca hizmet etmediği aşikâr bu yapımlar basın özgürlüğü kapsamına girer mi dersiniz? Basın özgürlüğü dediğimiz dokunulmazlık, her değeri aşındırma ve yok etme hakkını haiz, koşulsuz seyircilikle karşılanması gereken bir durum mudur?
İnsana ve insanlığa olan inancı yerle yeksan eden, kötülüğün dünyada egemen tek unsur olduğu vehmini yayan, amaca ulaşmak için her türlü oyun ve hileyi masum ve mazur gösteren diziler, filmler, yapımlar toplumu ifsada devam ediyor…
Genç kızlara kötü örnek
Sözgelimi, sadece tek bir dizi filmi üzerinden sadece tek bir şehirde evinden kaçan kızların sayısını duyduğumda afallamıştım. Diziyi izlemişliğim bulunmaz, lakin anlatılandan öğrendiğim; yurda yerleşip zengin ve yakışıklı bir delikanlıyla tanışan kızın mutluluğu yakaladığı olmuştu.
Sadece bu karakter etkisindeki onlarca kız çocuğunun ailelerini şiddet uyguladıkları gerekçesiyle ihbar edip yurda çıktıklarını, dizideki gibi hayallerinin erkeğiyle tanışıp zengin ve mutlu olamayan kimi kızların tekrar şikâyetlerini geri çekip diziye öykündüklerini itiraf ettiklerini, konuyla ilgili çalışan bir kadın akademisyenden öğrenmiştim.
Tek bir dizi üzerinden oluşan ve sadece ortaya çıkan tablo -daha doğrusu bizim fark ettiğimiz- böyleyse bu tür yapımların özellikle gençler üzerinde artan toplumsal yapıyı sarsan kümülâtif etkinin büyüklüğünü tahmin etmekte zorlanıyorum!
Gündüz kuşağı yapımların kustuğu aldatma, cinayet, şiddet, istismar gibi vakaların normal/sade vatandaş üzerinden sunumu ise izleyicinin bu anomali durumları normalleştirip içselleştirebilme olasılığını nasıl etkiler, tartışmak gerektiğini düşünüyorum!
Sadece çirkinliğin aktığı, toplumsal güven duygusunu sarsan, değerleri bitiren bu yapımların içeriğine müdahil olma basın özgürlüğü ilkesiyle çelişir mi; bu tür yapımlara yönelik nasıl bir tutum sergilemek gerekir?
Yapımlar denetlenmeli
İzleyici/vatandaş olarak her bireyin öncelikle var oldukları sosyal ağlarda buna ilişkin tavrını belirtmesi ve televizyon yapımlarını denetleyen mekanizmalara bıkmadan, yorulmadan şikâyetini iletip çözüm istemesi zorunlu!
Bireysel ortamlarda bundan şekvada bulunup da sosyal ortamlarda, sosyal ağlarda/medyada sesini çıkarmayanların samimiyetlerini sorgulayamayız ama en azından bir rehavetten bahsedebiliriz.
Bedelli askerlik, mahkûmlara af gibi konularda sosyal medya örgütlenmelerini anında ve istikrarlı bir şekilde geliştiren bir toplum için bu yol ve üslubun neden televizyon yayıncılığında kullanılmadığını sorabilir miyiz? Üçlü beşli sohbet ortamlarında yapılan bu hararetli tartışmaların, sosyal medyanın gücünü çoktan keşfetmiş bir toplumda, bu mecraya neden gerektiği şekilde taşınmadığını sorarsak sınırlarımızı aşmış olur muyuz?
*twitter.com/sabihadogann