Teknolojik vahamet-2
Vahamet, teknoloji ile birleşince atom
bombası oluyor adı, katliamlar, soykırımlar, entegre edilmiş ruhlar, nükleer
tehditler, köleleştirilmiş beyinler, yaşayan kalpsizler mezarlığı…
Durum çok vahim, lakin gönüllü esirleriyiz
bu devrin. Kelepçe niyetine taşıyoruz telefonları. Bileklerimiz değil, zihnimiz
kelepçeli. Sorsan herkes hür… Özgürlük sloganları havadan paraşütsüz çakılıyor
yere. Yerle yeksan gerçeklik, sanallık olarak kol geziyor her yerde.
Bilgi seli sokaklar, akıl damlıyor
paçalardan. Kalp camdan fanusun içinde koruma altında. Eskimesin diye
dokunmuyor hiç kimse. Şimdi sızlaya sızlaya izliyor bütün olanları. Kalp
sızısıyla düş kaybından ölüyor insanlık. Sosyal medya mezarlığına gömüyorlar,
mezar taşında binlerce “like”.
Obez bir nesil büyütüyor göğsünde sütü
kesilen anneler. Aç kalmasın diye akıllı telefonlarla besliyorlar. Sütü
kesilince devam sütü yetişiyor aç midelerin imdadına. Sonrası mamalarla,
masallarla uyutulan nesiller. Gazını almak babalara kalıyor. Sırtını sıvazlayarak
büyütülen çocuklara “gak” deyince ekmek, “guk” deyince su veriliyor. Bozuk
psikolojileri psikolog tamirhanelerinde onarılıyor. Hepsi zeki ama çalışmıyor
hiçbiri.
“Ağaç
yaşken eğilir!” diye diye
şimdi bütün dalları kırık ağaçların. Eğitimi de birleştirdik robotik
kodlamayla. Kıtalar aşmak ne ki gezegenler dolaşıyoruz hülyalarda. Sanal
gerçeklik gözlükleri ile izliyoruz akıllı tahtaları. Tebeşir tarihin
çöplüğünde, öğretmenlerin hepsi şimdi çocuk bakıcısı… Uzaktan eğitim pandeminin
mirası… Ödev kontrolleri yemek yapan annelere kaldı. Gözlük vücuttan bir uzuv
ve BT sınıfında unuttuk bütün öğrencileri.
Şiirler dahi yapay zekâ imzalı. Sanat
kuyruğu kıstırılmış kedi. Samanlıkta iğne aramak bu çağda insan bulmak. Zekâ
küpleri el çabukluğu marifet, yüzde ona yaklaşıyor zekâ seviyesi. Satranç
ustalarının hepsi eşiğinde intiharın…
Uçurum uçurum büyüyen bir çarenin koynunda yalnızlığın.
Kutsal kitaplar duvarların en güzel süsü.
Dijital dedikleri şey kalbin örtüsü. Oh ne ala, bütün dünya bilgi havuzu.
Herkesin elinde bol reklamlı Google kullanma kılavuzu. Kitaptan uzaklaşınca yol
tarifi kaldı kılavuzlara. Kılavuzunu şaşıranın başında dolanıyor karga.
Herkes herkese yabancı, herkeste yapmacık
bir sohbet havası. Çaylar soğuyor masada, en hızlı yazan şampiyon sosyal
medyada. Bol takipçi oluyor ödülü. Yanındakiler yabancı, yalnızlaşıyor gönlü.
Aile kavramı tozlu raflarda kaldı. Tozunu almaya Almanya’dan abim geldi.
Muasır medeniyetlere el sallıyoruz sanallık
balonundan. Herkes bilgin, âlimler güvenlik duvarına takılı. Kimlik tespitinden
geçemediler, tanımsız eleman şimdi tamamı. Hiçbirinin kaydı yok Facebook
hesaplarında. Kimse uymuyor fetvalara, onlara sorsalar da.
Son kullanma tarihi geçmiş kredi kartıyla
işlem yapıyor emekliler. Bu çağın kaydından düştüklerinden bihaber. Maaş kuyruğunda
geçiyor ömürlerinin yarısı, hepsi teknolojinin yaralısı. Fotoğraf yüklemeyi
öğrenemediler İnstagrama. Eski albümlerde kaldı hatıra. Dizinin dibinde
büyüttükleri torunları bir dizinin reklam arası, sanal oyunlardan dinliyor
geleceğin masallarını.
Kripto en kutsal ödeme aracı. Bununla
yıkacağız Amerika’yı. Kirli paralara dokunmaya gerek kalmadı, aklandı şimdi
tamamı. Borsa en karlı yatırım aracı. Altın takmıyor kadınlar, saklı hepsi
kasalarda. Hırsıza değil, zamana güvenmiyor hiçbiri. Her adım başı parayla
meşgul insanlar… Ne de güzel diyor Zarifoğlu; “Halk aşksızsa sokaklar banka
dükkânlarıyla dolar.”
Sosyal ağların tüm suçlusu oldu örümcekler.
Sistemin hâkim olduğu mahkemede ilk celsede idamla yargılanacaklar. Toz
konmuyor kimseye, herkes haklı. Suç altın kürkte, askıda asılı. Ferman
buyuruyorsunuz katliamına bütün hayvanların. Sadece hayvan hakları
savunucularının kulaklarını tıkayın.
***
Zaman saatli bomba, kırmızı ile mavi kablo
arasında yaşama. Zaman, eskilerde gün, hafta, ay, mevsim, yıl, asırdı;
şimdilerde saat, dakika, saniye, dahası hapsoldu saliselere. Sineğin saniyede
kaç kanat çırpışı hesaplansa da bir çocuğun başını okşamayalı nice zaman oldu
ya. Kaybediyorsun, kayboluyorsun ey dünya! Kum saati döndü tersine. Kumları
sayılı, tüketiyor kendini. Maçın son düdüğünü çalacak İsrafil’i bekle.
Batı denilen medeniyet çocukların en hazin
kâbusu... Her yanı karanlık, avuçları bomba dolu… Teknoloji, ipi elinde yedi
başlı ejderha, onunla korkutuyor bütün çocukları. Gecenin karanlığında çocuk
düşleri bahardır. Her gecenin bir sabahı vardır. Hangi karanlığa sığınırsa
sığınsın insan, güneş batıdan battığı günün sabahında doğudan doğacaktır.
Firavun boğuldu Musa’nın asasında, Nemrut’u
tokmaklayan bir sinek olduğunu unutma. Teknoloji denen yamyamdan artık korkma.
Kendi vahameti, getirir sonunu. Sen yeter ki duy içindeki sesi. Açma düğmesiyle
aynı kapatma düğmesi!