Teknolojik gelişmeler ve ilahiyat dünyası
Bir ara modern dünyanın gelişmelerinden ilahiyatçıların da
haberdar olmasını en azından kayıtsız kalmamaları gerektiğini ifade etmiştim.
Diyanet ve ilahiyat
dünyasını müspet ilimlerle buluşturmaz isek çok değil 5- 10 yıl içerisinde
ciddi bir tıkanma yaşayacaklarını, günümüz dünyasının sosyolojisinedair bir şey
söyleyemeyecek duruma geleceklerini ifade ettiğimde de bazı çevrelerden
eleştiri almıştım.
Bu konuda imdadıma Prof.
Dr. Ali Köse yetişti. Bu ay Lacivert
Dergisi’ne verdiği röportajı mutlaka okumalısınız.
“Yeni nesil Mehdi’yi
beklemek istemiyor” başlığıyla verilen bu röportaj bir bakıma geleneksel
anlayışa sahip ilahiyatçıların yeni teknolojik gelişmeler karşısındaki tavrını
anlamamız açısından da önem arz ediyor.
Ali Köse,Jaroslav Pelikan’ın “Gelenek ölmüşlerin yaşayan ruhudur; gelenekçilik ise yaşayanların ölmüş
ruhudur” tespitini hatırlatarak kutsallaştırılmış geleneğin boyunduruğuna razı
olmadığının da altını çiziyor.
Ali Hoca’nın şu tespitleri mühim ve üzerinde düşünülmeyi hak
ediyor.
“Türkiye “çağdaşlıkla muhafazakârlığı, modernlikle
dindarlığı” buluşturan bir yolu tercih etmiş gözüküyor. Ancak son yıllarda dine
önem veren, dini daha görünür kılmak isteyen iyi niyetli iktidarın oluşturduğu
din atmosferinin cezbesine kapılarak İslam’a Hıristiyanlığın Orta Çağ’ını
yaşatmak isteyen bir kitle türedi.
Belki önceden de varlardı, ama şimdilerde kendilerini iyice
hissettirmeye başladılar. Bunlar sanki
din insanoğluna dünyayı zehir etmek için varmış gibi vaaz u nasihatte
bulunuyorlar. Din sanki bu çağa ait bir olgu olamazmış gibi söylemler
üretiyorlar. Bilim ve akıl kelimelerinden hiç hazzetmiyorlar. “
Bir bakıma dini korumaya çalışırken aslında onu
sekülerleşmenin kucağına atıyorlar. Dine
üstten bakarak “sen bu dünyaya ait olamazsın, dünyevi bir hükmün yok, sen
sadece uhrevi olanla ilgilen, gerisine karışma” diyerek modernitenin
değirmenine su taşıyorlar.
“ Artık insanlar kurumsal dinden uzaklaşıyor” diyor Ali
Köse. Gelinen noktada eski ulemanın söyledikleriyle idare edilemeyecek yepyeni
bir dünya var önümüzde ve bu dünyanın ürettiği sorunsallar üzerine düşünmek
farklı bir rasyoneli gerektiriyor.
Tam da bu noktada “Din
marketi” denilen bir pazar oluştu ve bu pazarda kendilerini dinin sahibi olarak
görenler dine meta muamelesi yaptılar. Din gönülden çıkan bir şeyden, tıpkı
diğer metalar gibi elden çıkan bir şeye dönüştü. Bu da dinin ruhaniyetine,
kutsiyetine, maneviyatına halel getirdi. Din alelade bir orta malına dönüştü.”
Benim de epeydir yazılarımda değindiğim ve gittikçe insanı
tedirgin eden gelişmeler üzerine de bir uyarıda bulunuyor Ali Köse.
Malumunuz dünya, adı
henüz konulmamış bir evreye geçti. Önümüzdeki yüzyıllarda insanoğlu artık eski
insanoğlu olmayacak. 21. yüzyılda, hatta son birkaç yılda biyogenetik alanında
olup bitenler insanoğlunun bedensel, dolayısıyla ruhsal yapısının değişeceğine
işaret ediyor.
Daha önceki evrelerde insanoğlu doğaya hükmetme duygusunu
yaşamış, bu da doğaüstü algısını etkilemişti. Şimdi ise insanoğlu kendi
bedenine hükmetme, belki de “tanrılaşma” peşinde.
Bugün bizi bizden daha iyi tanıyan algoritmalar karşısında
neredeyse tüm benliğimiz arzu edilen piyasaya bağımlı hale getiriliyor. Ünlü
beyin cerrahı Prof. Dr. İsmail Hakkı Aydın bir ara Firavun’un DNA’sından
Firavun’u kopyalayabilirler. Hatta insanlara hologram teknolojisiyle gökten
Mesih’in inişini bile izlettirebilirler” diyordu.
Zihin, duygu ve rüya
kontrol cihazları, hologram bedenler ve nesnelerin üretimi, transhümanizm,
kimlik kartı çipi veya implantı, soyu tükenmiş canlıların yeniden klonlanarak
hayata kazandırılması, blockchain teknolojisi, yapay zekalar, aşı pasaportları,
genetik, küresel ısınma üzerine yapılan deneyler gibi insana, doğaya ve topluma
yönelik birçok alanda yapılan çalışmalar karşısında ilahiyat dünyası ne
düşünüyor?
Bu konularda nasıl fetva verecekler acaba?
Oysa yeni nesil bu konulara kafa yoruyor dahası yepyeni bir
dünyanın içerisinde doğdular. Eğer din adamları bu yenidünyaya ait
söyleyebilecekleri bir şey yoksa ve dini tamamen buradan kopartıp öte dünyaya
ait bir inanç meselesi olarak görmeyi devam edeceklerse işimiz bir hayli zor.
Ali Köse’nin de ifadesiyle tüm bu gelişmeler “Altın yüzük
takmak caiz mi?” sorularından çok daha farklı olacak. Bunları düşününce gün
gelecek hâlimiz meleklerin cinsiyetini tartışanlara dönecek diye
endişeleniyorum.
Bu yüzdendir ki başta diyanet olmak üzere ilahiyatçılarımız dünyadaki
gelişmelere dikkat kesilmesi gerekiyor.