Teknoloji ve Maneviyat
Teknoloji, insanın en önemli faaliyetlerinden biridir. Çok erken yaşlardan itibaren kişiler, birtakım aletler yapmaya çalışır ve yaptıkları oyuncaklar, aletler ve makinelerle işlerini yerine getirmeyi isterler. İnsanların en önemli özelliklerinden biri alet yapan canlı (homo faber) olmasıdır. İnsanlar yaptıkları aletlere, cansız nesneler olarak bakmazlar, İnsanlar, yaptıkları aletlere bakınca mutluluk, coşku ve doyum duyarlar. Aletler, insanların akıllarıyla, ruhlarıyla ve emekleriyle ortaya koydukları ürünlerdir. İnsanların duyguları, düşünceleri, kurguları, düşleri ve düşünceleri, aslında teknolojide, sanatta ve zanaatta ortaya çıkar. İnsanlar, niçin aletler ve teknolojiler yapar sorusu, bu bağlamda büyük önem taşımaktadır. Küçük yaşlarda bir çocuk, elindeki oyuncaklarla niçin bir şeyler yapmaya çalışır? Bir zanaatkar, elindeki hammaddelerle niçin yeni ürünler ortaya koymaya çalışır? Bir bilim insanı, niçin yeni deneylerle ve çalışmalarla yeni teknolojiler geliştirmeye çalışır? Aslında bilim insanının, zanaatkarın ve çocuğun da yapmak istedilerinin ortak bir amacı vardır. İnsanlar, yaptıkları teknolojilerle yaratmak isterler. Bilim ve teknoloji sayesinde üretilen ve kullanılan makinalar, bilgisayarlar, arabalar, uçaklar, ev aletleri kısacası her şey, insanın yaratma isteğinin, cesaretinin ve çabasının sonucu ortaya çıkmaktadır.
Kişi, yarattığı
teknolojiyle, yaptığı zanaatla ve
kullandığı aletlerle aslında kimseye köle olmayı, kimseye bağımlı olmayı
istememektedir. Teknoloji sayesinde insan maksimum düzeyde kendisine yeter
olmaya çalışmaktadır. Teknolojinin yokluğu halinde insanın insana bağımlılığı,
köleliği ve kulluğunun hayal edilemeyecek boyutlara ulaşacağını öngörmek zor
değildir. Teknoloji, bir özgürleşme ve kendini gerçekleştirme tecrübesidir. Teknolojiye bizi özgürleştiren, olgunlaştıran
ve kendimizi gerçekleştirmeye hizmet eden bir araç olarak baktığımızda
teknolojinin insanlaşma serüvenimizde çok değerli bir yere ve işleve sahip olduğunu
keşfederiz. Teknolojiye kendimizden ayrı, bizim dışımızda duran cansız nesneler
olarak bakmak yerine kendimizle birikte kendilerine can verdiğimiz
candaşlarımız ve yol arkadaşlarımız olarak bakabiliriz.
İnsanın ruh dünyasında sürekli
olarak ateşler yanmakta, ışıklar açılmakta, yeni tutkular ve ilhamlar ortaya
çıkmaktadır. İnsan, ruh dünyasında ortaya çıkan yaratıcı ilhamlardan,
ateşlerden ve ilhamlardan vazgeçmediği gibi,
doğayı anlama, keşfetme ve yaşama
arzusundan da vazgeçmemektedir. Bilim, teknoloji ve maneviyat, insanın çok doğal ilgileridirler. Her bilimsel
ve teknolojik faaliyetin arkasında manevi bir motivasyon vardır. Özgürlük,
umut, aşk ve inanç, bizi bilim ve
teknolojiyi üretmeye yönlendirmekte ve motive etmektedir. Bilimin arkasında yaratıcı bir ruh ve
maneviyat vardır. İnsan, içinden kopup gelen maneviyata, bilime ve teknolojiye
sırtını dönemez veya onlardan birini ihmal edemez.
Bilim ve teknoloji, bize ruhumuzu
kaybettirmemektedir. Sahici anlamda bilim ve teknolojiyi kullanmadığımız ve
tecrübe etmediğimiz için ruhumuzu kaybetmekteyiz. Bilim ve teknoloji, insanı ruhsuz bir varlık
haline getirmemektedir. İnsana ruhunu kaybettiren şey, insanın saplantıları,
sapkınlıkları ve sapmalarıdır. Kendisinden, doğadan, bilimden ve teknolojiden
vazgeçmeyen insan, ruhunu kaybetmeyecektir. Teknolojiye ve bilime, bize
ruhumuzu kaybettiren düşük şeyler olarak değil, bize ruhumuzu keşfettiren
yaratıcı tecrübeler olarak bakmayı öğrenmek lazımdır. Bilim ve teknoloji yoksa
ruh ve maneviyatta yoktur. Bilim ve teknolojinin arkasındaki ruhu keşfettikçe,
kendi ruhumuzu da bulabiliriz.
Teknoloji ve bilime baktığımız
zaman, onlarda insanlığın yüz yıllar
boyu süren emeğini, bilgisini, çabasını
ve ruhunu görürüz. Bilim ve teknoloji, insanlığın en büyük manevi tecrübesidir.
Bilim ve teknoloji, insanlığın sonu
gelmez bir çabayla eserler üretmesi, keşifler gerçekleştirmesi
ve yeni gelişmeler kaydetmesidir. Bir problemi veya sorunu çözen
insanlık, birçok yeni problemle ve
sorunla karşılaşarak yoluna devam etmektedir. Bilim ve teknoloji, hiçbir zaman
mutlak cevap olma şeklinde bir iddiada bulunmazlar. Bilim ve teknoloji, bizi ruhumuzda yeni
sorular sormaya yöneltirler ve onların peşine düşme tutkusunu yakarlar. Bilim
ve teknoloji, aklın ve ruhun tutkusudur.
Bir bilimsel ve teknolojik sorunun cevabını bulduğumuzda, ruhumuz huzura ve sükûna
kavuşmaktadır. Bilim ve teknoloji, ruhumuza özgüven, özgürlük ve huzur vermektedir.