Dolar (USD)
35.26
Euro (EUR)
36.71
Gram Altın
2989.55
BIST 100
9962.71
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
06 Temmuz 2020

Tekfir virüsünün mutasyonları

Bir mikrop olan fiziki/maddi virüslerle ilgili çokça duyduğumuz, “mutasyona uğrama” meselesi, manevi virüslerde de geçerlidir. İşte aynı zamanda çok tehlikeli bir virüse benzetebileceğimiz tekfir mikrobu da böyle bir şey. İçinde bulunduğu zaman ve zenine göre mutasyon geçiriyor. Nerede nasıl daha tehlikeli olacaksa ona göre şekil alıyor.

Fiziki mikroplar, imtihan için yaratılan ilahi bir musibet ise, onun mutasyonu da yine sünnetullah üzere olur. Eğer şu “Korona virüste” olduğu gibi laboratuvarlarda üretilmiş, yapay bir virüs ise, o zaman onun mutasyonu; doğal da olabilir, onu üretenler tarafından yapay da olabilir. Yani fiziki virüsler, sun-i olan tekfir virüsünden biraz faklıdır.

Tekfir virüsünün mutasyonu, tabii mikroplar gibi tabi değildir. Çünkü tekfir mikrobu İslam düşmanları tarafından üretilmiş, yapay bir virüstür. Dolayısıyla onu üreten “küresel derin güçler” “karanlık odaklar” “localar” “mahfiller” -ne derseniz deyin- nerede nasıl daha tehlikeli olacaksa, ona göre şekil vermektedirler.

İşte Şia FETÖ, DEAŞ, Kaide, Vahabiyye, Mealcı vs. tekfircilerin hemen hepsi düşmanın fikir laboratuvarlarında üretilmiş virüslerdir. Ama her birisi belli zaman ve zeminlerde belli dozlarda üretilmiştir. Gerektiği zaman da, gereği gibi mutasyonlara uğratılarak, tahrifat ve tahribat tehlikeleri kat kat güçlendirilmiştir.

Takriben 1400 yıl önce üretilen Şia, bunun içinden 900 yıl önce üretilen haşhaşilik ve türevleri. 300 yıl önce üretilen Vahabilik, ilk çıktığı yıllarda, adeta bir ölüm makinesi gibi üretildiler. Tarihin seyri içinde, onu üreten İslam düşmanlarının hedeflediği gibi ümmet üzerinde asırlarca büyük tahrifat ve tahribatlar yaptılar. Tarih boyunca Ümmetin evlatlarından kaç milyon insanın canından, kaç milyonun da akidesinden olduğu, hesap edilemeyecek kadar çoktur.

1920’den 1980’e kadar fetret yaşayan tekfirci oluşumlar, laik despotizmin zemin kaybetmesinden sonra, yeniden canlandı. Yani İslam âleminde; İslami çalışmalar ne zaman nerede ivme kazanmışsa, tekfirciliğin uyuyan hücreleri, karanlık odaklar tarafından harekete geçirilmiştir. “Haşhaşiliğin yeni uyuşturucusu” diye de ifade ettiğimiz ve şu anda yaşanan tekfir kısımlarının hemen hepsi, bizim seksenli yıllarda aynen mevcut idi. Günümüze gelindiğinde ise tekfirci cephelerin her birinde değişik mutasyonlardan bahsedilebilir.

Örneğin o dönemde İran devrimi sonrası Şia’nın rüzgârıyla gelişen çok çeşitli tekfirci gruplar oluştu. Zaman zaman şekil değiştirse de, bunları sürükleyen motor güç, 1400 yıldır devam eden Şii gelenek gereği, “imamet” makamı olduğundan kontrol hep, İran merkezli olmaya devam etti. Gerçi Şia İmamete vekâleten “velayeti fakih” diye bir müesseseyle devam ettiriyor ki, o da ayrı bir konu.

Buna bir de Şia’daki “takiyye” gerçeğini eklemek lazım. Münafıklıkta ustalık seviyesi olan takiyye; Şia’ya, tekfirciliğini bulunduğu her zaman ve zemine göre şekil alma esnekliği vermektedir. Dolayısıyla Şia, her zaman tehlikeli bir tekfir haşhaşı olmaya devam etmiştir. Nitekim halen birçok grup ve oluşum içinde takiyye ambalajıyla varlığını devam ettirmektedir. Bizdeki ümmetçilik zaafı, siyasi saflık ve çobansızlık -hilafetten yoksunluk- devam ettikçe de bitmeyecektir.

Bizde pek olmasa da başta körfez bölgesi olmak üzere, Ortadoğu ve Afrika’da ise tekfir virüsü; “necdiyye” diye başlayan Vahhabiliğin değişik kollarıyla devam etti. Ancak Vahhabilik, kısmen deşifre olduğundan, bu cephe daha çok “selefilik” adını kullandı. Selefilik, “Selefi Salihin” genellemesini de çağrıştırdığı için, daha ılıman bir kavramdı. Ama tekfirciliğin farklı bir versiyonu olan çağdaş selefiliğin; sahabe, tabiin ve tebei-t tabiinden oluşan geçek selefilikle bir alakası yoktu. Ama bunun anlaşılması çok zaman alacaktır.

Haşhaşiliğin yeni uyuşturucusu olan tekfir virüsünün “mealcı” versiyonu ise bir başka felaket. Çok farklı oluşum ve kişiliklerde çok farklı şekillerde devam eden bu virüs, belki de en derin mutasyonu yaşayan virüstür. “Laikçi” kimi oluşumlara yerleştiği gibi, “Deist” kişiliklerle de varlık gösteriyor. Şimdilerde “Kur'an yeter” diyen sünnet düşmanlığında ise altın çağını yaşamaktadır. Yani tekfirci haşhaşiliğin; sünnet inkârcısı versiyonu reformist ılıman bir görüntü verse de, tekfircilikte Şia ve deaş gibi haşhaşiliklerden daha az tehlikeli değildir. Aman dikkat! Subhaneke... Bihamdike... Esteğfiruke...