Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
29 Kasım 2012

Tek sözünüz 'muhteşem' olsun

Ülkemizde bir türlü şu zalimlikle mazlumluk arasında, denge ve adalet halini bir türlü yakalayamıyoruz. Aslında insanlık tarihinin en önemli sorunu da bu. Güç ve iktidar, fiili olarak adaletin önünde engel olan en önemli unsur. Mazlumlar için ettiğiniz dua ve destek, bir müddet sonra başka bir biçime doğru evrilivermiş. En zor olan da herhalde güçlü iken adaletli olabilmek.

"Muhteşem Yüzyıl" dizisinin sadece birkaç bölümünü seyretmişimdir. Açıkça söyleyeyim, ben de beğenmedim. Bir seyirci olarak bir dizi hakkındaki görüşlerimi ve eleştirilerimi rahatlıkla söyleyebilirim. O kadar para, o kadar emek harcanmıştır; ama ben bir seyirci olarak "beğenmedim" derim ve olay biter. Kimse de benim niye beğenmediğim konusunda benden hesap soramaz.

Birkaç gündür medyanın da gündemi hale gelen bu dizi için Başbakan Erdoğan da beğenmediğini söylemiş ve eklemiş; "Kanuni ömrünü at sırtında geçirdi." Bununla da yetinmeyip dizi ile ilgili olarak yargının harekete geçmesini istemiş. Sayın Başbakanın bu en son sözünü duyunca, birden bir miting sırasında şiir okuması ve bunun üzerinden "yargının harekete geçerek" kendisine verdiği hapis cezası aklıma geldi ve gülümsedim. O zaman biz, bir insanın şiir okumaktan dolayı hapis cezası almasını yadırgamıştık. Yine o günlerde birçok tiyatro oyunu vb. faaliyetlerde, bir çok insana ceza verilmekteydi.

Şimdi devran değişti ama galiba durumlar pek değişmedi. Beğenmediğiniz fikirleri, oyunları, düşünceleri, senaryoları yargı yoluyla susturmaya kalkmak, Ak Parti'nin umdelerinden biri olan "adalet"in neresine düşer bilmiyorum? Hiç şüphesiz sayın Erdoğan da, diziyi hem bir başbakan olarak, hem de sade bir vatandaş olarak eleştirme ve beğenmeme hakkına sahiptir. Kanuni'nin yanlış tanıtıldığını söyleyebilir. Ama yargıya başvurmak, bak işte bu olmaz.

Her şeyden evvel bu bir senaryo. Senaryo, bir belgesel ya da tarihi bir arşiv değildir. Senaryoda kişiler, oldukça hayali şeyler de yazabilirler. Kaldı ki belgesel olsa bile, yapılması gereken belgeseli yargıya götürmek değil, kendi belgeselinizi yapmaktır. Ancak fikirler, farklılıklar içerisinde böyle ifade edilebilir. Eğer bir yerde fikir, görüş ve yaklaşımların kendilerini ifade etmelerine izin verilmezse, bunun gideceği yer, iktidarı ele geçirenin totalitarizmi olur. Tarihte bunun birçok örneklerini görmek mümkündür. Emevi iktidarına karşı insan özneyi tekrar tarih sahnesine çıkarmak isteyen Mu'tezile, müthiş bir iktidar refleksiyle karşılaşmıştı. Emeviler, kader tartışmaları üzerinden, güttükleri siyasayı meşrulaştırmak istiyorlar; böylece öznenin ölümünü zımnen ilan etmiş oluyorlardı. Kaderin garip bir cilvesi olarak, bir müddet sonra Abbasiler'in iktidarı döneminde "resmi görüş" olarak ilan edilen Mu'tezile, "Kur'an Mahluktur" düşüncesi üzerinden bir baskı üretmişti. Nitekim Ahmed B. Hanbel bu dönemde işkence görenler arasındadır. İşte resmi görüşün verdiği bu ceza, tüm siyaset alanlarını farklılıklara kapatmaya çalışmaktaydı.

Bugün AK Parti'nin kurumsal bir muhalefeti kalmamıştır, doğru. Ama bu durum gelecekte bizi bekleyen önemli bir tehlikedir. Çünkü muhalif sesler, her zaman başta iktidarı olmak üzere tüm kamuoyunu yeniden teyakkuza ve düşünmeye sevkeder. Aslında en önemli faydası da iktidaradır. Bu sebeple iktidarların (Foucault'çu anlamda her türlü iktidarların) eleştirileri, sürekli kendisine bir meydan okuma olarak algılaması "alıcı"larını kapatmasını da sonuçlar.

Muhteşem Yüzyıl söz konusu olduğunda, meselenin bir başka boyutu da, verilen istatistikler doğruysa, seyreden insanların çokluğudur. Öyle ki, "Hürrem yüzüğü" reyting yaparak piyasada hemen tüketime sunulmuş ve insanlar arasında çok rağbet de görmüştür. Ben insanların bir şeye rağbet etmesini, kendi açımdan meşrulaştırma gerekçesi sayan birisi değilim. Ancak ortada değerleri koruma adına bir hassasiyetten bahsedeksek, bu geniş halk kitlelerinin diziye şehvetle abanmalarını nereye oturtacağız? Madem ki değerler önemli, onlar da en azından seyretmemek gibi bir tavır içine girebilirler. Beğenmedikleri yönünde kamuoyu oluşturabilirler.

Çağrı filmini hepimiz defalarca izlemişizdir. Oradan bir enstantaneyi hatırlatmama izin verin. Mekke'de inanan bir avuç müslüman, Kabe'ye doğru yürürler. Orada müşriklerle aralarında bir çatışma yaşanır. Tam bu sırada, "Hamza geliyor" sesleri üzerine çatışma durur. Hz. Hamza, Kabe'nin önüne kadar gelir ve hitap etmeye hazırlanır. Bu arada müşriklerden bir lider hala "Muhammed bir sahtekar" diye söylemeye devam eder. Hz. Hamza şunu söyler: "Konuşturmadınız ki, konuşmadan kim doğru kim yanlış, kim dürüst kim sahtekar nasıl anlaşılacak?" Buna Kur'an'ın bir sözünü ekleyelim: "Onlar sözleri dinlerler ve en güzeline uyarlar." (39/Zümer, 18)

Eğer "Hak gelince batıl zail olacak"sa (17/İsra, 81), bunun yolu batılın karşısına "Hak"kı koymaya uğraşmak ve gayret etmekten geçer. Sözünüz haksa zaten korkmanıza gerek yok. O zaman elbet bir gün sizin söylediklerinizin "muhteşem"liği anlaşılır ve batıl da yok olup gider.