Tek başına: Meryem (selam ve hürmetle)
Hanne (s) kızı, İsa (s) anası Hz. Meryem üzerine kısa-kesik notlar ve düşünceler:
Meryem annemizi bütün dünya andı. Ben de anmak istedim.
Onu nasıl andığımı, aslında nasıl anladığımı paylaşmak istedim.
Kuran’da ondan bahsedilen her kelimede onu aradım. Her
cümlede… Büyük yaşamının keskin kesitlerinde.
Mesela:
Meryem annemizin annesinin dünyaya bir kız getirdiği
zamanki tedirginliğinde:
“Kız, dişi” adaklar: doğurgan,
üretken, güçsüzmüş gibi duran fakat gücün kendisine muhtaç olduğu, gücün anası
olan, kutsal ruhu çoğaltacak, doğuracak olan adaklar. Özveriler, fedakarlıklar,
sonuna kadar çaba harcamalar… Yalnızca bir çocuk değildi bu “kız”… Annesi
Hanne’nin umduğunun çok ötesindeydi…
Kız-kadın insandan beklenmeyen gelişimler ve süreci de
akla getiriyor bütün bunlar. Sözgelimi var oluş biçiminin erkekle
yarıştırılması, yarıştırılırken kendi/ilk konulduğu alanda yani mesela ev, kız
kardeşlik, eşlik ve annelik, anneanne babaannelik zamanlarında ürettiklerinin üretimden
sayılmaması ile sadece erkeğin alanındaki her şeyi yapmak, başarmak zorunda
kalışı, nahifliğin ve merhametin, aşk duygusunun ve adanmışlığın yıpratılması,
erkeğin başardığı her alanda değil, kendi farklılığına uygun her alanda
müstakil ve yarışmasız var olmasının önüne ket vurulması…
Meryem annemizin beklenmedik üstünlüğü, kadının hem kendi
hem başarmak zorunda olmadığı alanlarda zoru aşması…
Kadın erkeğe bağlı ve bağımlı olmadan da çok büyük, çok
önemli görevler, mucizevi üretken eylemler üstlenebilecek güçtedir.
Doğurganlık-üretkenliğin bağımsızlığı…
Çocuklarımızı Allah’ın yakını, vicdan insanı kılmak
müthiş bir hedef olmalı…
Kadın genellikle -eşi en iyi erkek bile olsa- çocuk
yetiştirmede erkeğe oranla daha bir-tek başına olduğunu kabul etmelidir.
Doğurmakla hak sahibi olduğu kadar ödev de yüklenir. Bana kalırsa doğurmak
ayrıcalığı yetiştirmek sorumluluğunu daha da artırıyor gibi geliyor. Ben
doğurdum demek kadar doğurmuş olma sorumluluğunu gebe kalmasına vesile olan
erkekten daha fazla alma durumunu da getiriyor olabilir. Bu cümlelerle
işgüzarlık yapmaya çalışmıyorum. Fakat böyle bir detay hissediyorum.
Hem zaten çoğunlukla böyle olmuştur, kadına yıkılmıştır
bu vazife diyebilir miyiz, vazifesini bilmiş babalara, erkeklerimize haksızlık
etmeden…
Gücün sadece erkeğe ait olduğunu, fiziksel ve servet
gücünün yalnızca güç olabileceğini veya kendi gücünün sadece hamur, yemek, ev
işi olduğunu veya süslenme, dişilik, cinsel cazibe olduğunu sanan kadınlar
konusu ise bambaşka bir gerçeklik. Bu da eksik varoluş veya var oluşun
eksilmesi diye kısa bir başlıkla bir kenara konulabilir.
Henüz kadın eli değmemiş olan ve bu yüzden güçsüz kalmış
birçok alan var… Şefkatin ve nezaketin, en çok ta sevginin, fedakarlığın ve
adanmışlığın gücü çok farklı bir güçtür çünkü.
Meryem annemiz bana en çok kadın insanın erkek dokunmadan
yapabildiği şeyleri düşündürüyor.
Kadının dokunaklı bir kalbi olmasa erkeğin hayatta yeri ne olurdu sorusunu sormak istemiyorum. Çünkü kadın var. Kadın kalbi var. Kavanoz kapağının masuscuktan açılamayışı tatlı bir hikaye… Yoldaş özlemi… Hayat arkadaşı özleminden başka bir şey değil. Kavanoz kapağı ile kadının hayatına giren fakat o yardıma karşılık varlığından çok ödün vermek zorunda kalan kadın, o erkekten sonra kapağı kolay açılan kavanozlar üretimine geçti zaten... Ya da kendi kendine o kapağı açmanın bir yolunu buldu.