Tegabun Sûresi ışığında
Yakın Türk tarihine iz bırakan rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu, hayatın özetini şu kelimelerle ne de güzel özetlemiş; “İnsana dayanma ölür, ağaca dayanma kurur, duvara dayanma yıkılır. Dayanırsan Hakk'a dayan O Baki'dir.”
Hayata yalnız geldik, giderken de yalnız olacağız. Bugün varız yarın nerede ne halde olacağımız belli değil. Sanki her birimiz ölmeyecekmişiz gibi bu dünyaya sarılmakta, ölümlü olanlara bel bağlamaktayız. Bilinen tek gerçek her şey fani, Baki olan ise Hak Teala...
Yerde gökte yaratılan her ne varsa yaratılış amacına uygun hareket ederek Rahman’a boyun eğmekte, yaptığı her işi güzel yapmaktadır. Arı balını yaparken, tavuk yumurtasını inek sütünü verirken, güneş endamıyla bütün dünyayı ısıtıp aydınlatırken, toprak her tohumu içindeki özelliklerine uygun olarak gün yüzüne çıkarırken, gökten yağan su herkese ve her şeye rahmet olurken görevlerini yapan asker misalidir.
Düzen içinde düzene şahit olan bizler de okuyan, düşünen, anlayan, idrak eden, iyi ile kötüyü ayırt etme kabiliyeti olan, nereden zarar ya da fayda geleceğini hesap edebilme becerisi olan, yeryüzünü imar etmek gibi görevli olan, bilgi ile bilinç oluşturup hayatına güzellikleri katmasını bilen tek yaratıktır.
Vahyin öğretisi cinlerin de bu şekilde olduğudur. Cinler ve insanlar Rahman’a kulluk etmek için yaratılmış tek iradeli varlıklardır. Bu iradeyle ya Rahman’a yakın olurlar. Ya da ölen insanlara bel bağlayıp, kuruyan ağaçlardan medet umup, yıkılan duvarlara yaslanırlar. Onca delilleri görmezlikten gelip bu bilgilerin üzerini örtüp kafirliği tercih ederler.
İman güvenmektir. Bu güvenle teslim olmaktır. Hayatta güvenip teslim olanlar için arkalarında yıkılmayan, ölmeyen, kurumayan, içimizden geçirdiklerimizi bilip bizi ferahlatan vardır. Hiç ölmeyecek, yıkılmayacak, kurumayacak olanın desteği vardır. Aksi takdirde bu dünya ve içindekilerin kahrını çekmek zorlaşacaktır.
Hayatın boşluk kabul etmediği her birimizin malumudur. Tarih ise bu günün habercisidir. Geçmişten ibret alınması aynı hataları yapmayıp aynı acılarla baş başa olmamaktır. Geçmişin acıları günümüze ışık tutmayacaksa aynı acılar çekilecektir.
Geçmişin ve geleceğin habercisi hükmünde olan kitaba ve bu vahyi yaşayarak örnek olanlara itimat etmemek, ölümden sonraki hayatın olmayacağı düşüncesinin ürünüdür. Halbuki ölen kainatın dirilişi gibi bizler de tekrar dirilecek, yaptıklarımız ile yüzleşeceğiz.
Rahman olan Allah’a güvenen ve bu güven ile teslim olanların sevabı günahlarından çok ise kabahatlerinin örtüleceği, altlarından ırmaklar akan cennetin mirasçısı olacağı vahyin konusudur. İşte büyük kurtuluş budur.
Rabbimin bunca delillerini görmezden gelenlerin karşılaşacakları bu dünyada da ahirette de hoş şeyler değildir. Görünen dağın arkası yakındır. Herkes kendi yaptıklarıyla varacağı yeri bilendir.
Bilinen diğer gerçek ise Rahman olana gönül verenlerin kalbinin doğruya yöneleceğidir. Kalp doğru yolda değilse beden de her ne kadar secde ve rükû için Kabe’ye yönelmiş olsa da dönmüş değildir.
Bilinmelidir ki; Allah’tan başka gönülden bağlanılıp sığınılacak kimse yoktur. İnanıp güvenenler sadece Rahman’a dayanmalıdır. Aksi takdirde hayatın bize verdiği bütün imtihanlar çok ağır gelecektir. Zira eşlerimiz, çocuklarımız, akrabalarımız, içinde yaşadığımız toplumumuz, malımız, makamımız, benim dediklerimiz en büyük düşmanımız olabilir.
Peki haddini aşmayan kim vardır ki?
Rahmani çözüm; dikkatli olmamız, kusurları görmemezlikten gelmemiz, yeni sayfa açmamız, yaptıklarını örtüp yüzlerine vurmamamız, daha güzeli ile karşılık vermemiz, onlar için harcama yapmamız vardır. Zira bizler de Rahman’a karşı haddimizi aşanlardanız. Af edilmeyi bizde isteriz.
Bütün gücümüz ile Allah’tan çekinmemiz, korunmamız, O’na boyun eğmemiz, kendi iyiliğimiz için hayra harcama yapmamız istenmektedir. Umduklarımıza kavuşmamız ancak bu şekilde olacaktır...