Tefrikalar
Türkiye
gazetesinde uzun yıllar birlikte çalışma talihine eriştiğim kıymetli gazeteci
Nuh Albayrak’ın Devleti Yıkan Tefrikalar
isimli eserini okudum. Öncüsü olan İçten
Dıştan Entrikalar adlı kitabı da okumuş ve bu sütunda tanıtmıştım. Şimdi sırada
iki eser daha var: Darbeden Beter
Vesayetler ve İşgale Benzer
Hıyanetler. Yakın tarihimize belgelere dayalı, gerçekçi ve cesur bir bakış
getiren bu dört dörtlük kitap serisi, KTB Yayınları’ndan okuyucuya ulaşıyor.
Önsözde
yazar, “Dört kitaplık tarih yolculuğumuzun bu etabında
kurnaz Haçlı taktik ve tahrikleriyle başlatılan fitne ve tefrikalar
neticesinde, altı asırlık Osmanlı çınarının nasıl yıkıldığını inceleyeceğiz.”
diyor. ‘Meşrutiyet aşkı’na dikkat çektikten sonra “Meşrutiyet geldi, Osmanlı
kar gibi eridi!” değerlendirmesinde bulunuyor. Vesayet sisteminin yakın
tarihine uzanan yazar, baskıcı anlayışın günümüzdeki temsilcilerine de işaret
ediyor.
Eser,
dört kıta, yedi iklime hükmetmiş Osmanlı Devleti’nin sonunu getiren maceracı
“İttihatçılar”la açıktan bir hesaplaşma! Ve sarsıca başlık: “Koca imparatorluk
sahipsiz kalmış, İttihatçıların elinde oyuncak olmuştu.” İttihatçıların üç öncü
paşasının oynadıkları rol ve kendilerine biçilen görevi yerine nasıl getirdikleri
anlatılırken ‘görüntüdeki padişah Mehmed Reşad’ın yetersizliği de temas ediliyor.
İkinci Abdülhamid Han’ın devrilmesinden sonra vatanın başına gelenlere topluca bakılan
eserde, Haçlıların “Ulu Hakan”ı indirmek için verdikleri canhıraç mücadeleye
geniş yer veriliyor. Oynanan oyunlar, kurulan ihanet tuzaklar! Meşrutiyet’le
birlikte gelen ‘Mason istilası’ ve bu gayr-ı millî teşekkülün yakın
tarihimizdeki etkili ve zehirleyici rolü.
Eserin başlıkları
aslında her şeyi anlatıyor. “1. Cihan Harbi’nde İttihatçılar Kimin İçin
Savaştı?” sorusunu ortaya atan yazar, bunun izahını da yapıyor. Başta İngilizler
olmak üzere emperyalist Batılı devletlerin Osmanlı’yı yıkmak için nasıl sinsice
ve haince çalıştığını açık delillerle gözler önüne seriyor. Almanlarla
Osmanlıların ittifakını tezgâhlayan Haçlı zihniyetinin emellerini buradan öğreniyoruz.
Büyük fotoğrafı gösteren şu satırlar, çok mühim: “Avrupa devletleri zaman zaman
kendi aralarında ihtilafa düşseler hatta savaşsalar bile Müslümanlara ve
Türklere karşı olan ‘büyük ittifak’ı asla bozmazlar.” Yazar, hakikati gösterip uyarıyor:
“Haçlıların bütün fraksiyonları hatta uzak doğudan uzak batıya kadar bütün
İslam ve Türk düşmanları, aralarındaki bütün menfaat kavgalarını bir kenara
bırakarak Müslümanlara karşı ittifak kuruyorlar.”
İngilizlerin yıkamadığı
Osmanlı’nın sonunu İttihatçılar’ın getirdiğini vurgulayan Albayrak,
Enver-Talat-Cemal üçlüsünün dış ülkelerle olan bağlantılarına işaret ederken
Çanakkale Destanı’nın şifresini ise şu cümle ile seslendiriyor: “Seyit
Onbaşı’nın ihlası, düşman gemilerini batırdı.” Ardandan ‘petrol kokusu’ alan
İngilizlerin Arapları isyan ettirmek için nasıl olağanüstü çaba harcadıklarını
da hatırlatıyor bize. Aynı güruhun Türkleri Müslüman kardeşlerine düşman hâle
getirmek içinde büyük çaba harcadıklarını belirtiyor. Can alıcı bir başlık
daha: “İngiltere, ‘Kürdistan’ı 1919’da kurmak istemişti.”
Başlıklar muhtevayı mükemmelce
aksettiriyor. Onlardan biri: “İngilizlerin kibrini kıran belde: Kut’ül Amare” Ve
Vahdeddin Han’ın “taht’a değil ateşe oturduğu”na dikkat çekiliyor. Ateşten
yılların yaşandığı zorlu dönem, bozgunlar, mağlubiyetler, tuzaklar ve antlaşmalar.
Çatırdayan koca Devlet-i Aliyye ve yeni kurulan Cumhuriyet. Son yüzyılın
hikâyesi başlıyor. Mihmandarımız, bizi yakın tarihin hem ana yollarında hem de
ara sokaklarında gezdiriyor. Bilmediklerimizi öğreniyor, duymadıklarımızı
duyuyoruz. “Türkleri Anadolu’dan söküp atmak için fırsat doğdu.” diyen
Curzon’un süfli beklentisini anlıyoruz.
Sayfalar yakın tarih meşheri. Vahiddedin Han ile Mustafa Kemal Paşa arasındaki ilişkiler…Padişahın Millî Mücadele yıllarındaki rolü… ‘Ankara Hareketi’ ve aniden başlayan gelişmeler. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yılları ve mecliste alınan kararlar: Saltanatın kaldırılması vd. Kurulan İstiklal Mahkemeleri. Roman sürükleyiciliğine sahip kitabın sonlarında, Sultan Vahdeddin’in hüzünlü hikâyesini okurken gözlerim nemlendi. Yurt dışına çıkmak zorunda kalan padişahın yaşadığı serencam yürek yakıcı. “Memleket soyguncusu” ve “vatan haini” iftiralarına karşılık çektiği çileler, yaşadığı acılar vicdanları sarsıyor. Yastığının altında parasızlıktan alamadığı ilaç reçeteleri, vefatından sonra borçları dolayısıyla tabutuna gurbette konulan haciz, size derin hüzün yaşatacak. Eserin sonunda Abdülhakim Arvasi Hazretleri’nin hükmü: “Sultanların en değerlisi Abdülhamid ve Vahideddin Han idi.”Büyüklerimize rahmet diliyor, hazin yolculuğa bizi çıkaran Nuh Albayrak’a teşekkür ediyorum