Tefekkürden devşirilenler
Tefekkür, insanın kendini bilmesini, tanımasını sağlayan; yetenek ve kabiliyetini keşfettiren bir zihin, akıl ve kalp eylemidir.
Tefekkür sayesinde insan, nefsin ve hazların sınırsız talep ve arzularını sınırlandırır, nefsini terbiye eder, ruhunu yüceltir, hakikat insanı olur.
Tefekkür, insandaki zevkleri, zarafetle meşru alana taşır.
Aklı, sapkın ve batıldan korur. Aklî karışıklar içinde olanları salah (kurtuluş) limanına taşır.
Hakkı, hayat yolculuğunun mihengi yapar. Var edeni, Rabb’i bilmesine ve tanımasına yol açar. Böylece ‘ben’ ve şuur Rahman’a açılır.
Tefekkür, ümmeti ve insanlığı düşündürür. Var olanların akıbetini hayra çevirmek için, aklı âlemlere yönlendirir. Gönlü hakikat ve irfanla doldurur.
Ben ve benliğini sorgular; böylece muhasebe yapar ve muhakeme ederek yargılar.
Nefsin ve aklın doymaz bilmeyen hırs ve ihtiraslarına gem vurur, ehlileştirir, meşru ortamda dengeler.
Canlı ve cansız mahlûkat, tefekkür sayesinde, hayrın şemsiyesiyle muhafaza edilir.
Var edenin nimetlerini tefekkür etmek, Allah’a yaklaşmak ona kul olmakla mümkündür.
Hazları tasfiye etmek, hakikat ve hikmet tefekkürüyle gerçekleşir.
Hikmet ve hakikat yoluna girenlerin tefekkürüyle başlayan diriliş, kulu, Var Edeni müşahede ederek tezekkürün zirvesine ulaştırır.
İyice ve etraflıca düşünerek dünyevî çengellerden kurtulmayı sağlayan teemmül, hakikati düşünerek, olayların varacağı son noktayı gözden geçirmek suretiyle tedebbürle tanıştırır/buluşturur.
Yavaş yavaş anlayarak farkına varmayı sağlayan tefehhüm, kulun Allah’ın kudret ve azametini anlamasıyla tezekkür evresine geçer.
Aklederek, idrak ve kavramayı gerçekleştiren inanç sahibi, kaybettiği hikmeti elde etmek için tefekkür deryasına dalar. Zira hikmeti elde etmenin başlangıcı tefekkürdür. O da Allah’a yakın olup, O’ndan korkmaktır.
Ancak ilahi hediye olan hikmeti, Allah dilediğine verir. Garip, yalnız ve münzevi olan mütefekkir, âlemleri sırtında taşıyan zihin ve fikir erbabıdır. Zira o, değerler, idealler, amaçlar ve hedefleri konuşur ve düşünür.
Konuşulan ve düşünülenlerin başında ise, Kur’ân’ı tefekkür gelir. Akıl, iz’an ve kalple tefekkür edilen Kelam-ı Kadîm, Allah’ı bilmek, düşünmek ve akletmek ister. Kerim Kitap Kur’ân, tefekkür erbabına sorular ve somut ifadelerle hitap eder:
‘Allah, size ayetleri böyle açıklar ki, düşünesiniz.’
‘Düşünüp anlayasınız diye Allah size ayetleri açıklar.’
‘Gökler ve yer hakkında derin derin düşünürler.’
‘Kör ile gören bir olur mu? Hiç düşünmez misiniz?
‘Kıssayı anlat, belki düşünürler’
‘Düşünmediler mi ki….’
‘İyi düşünecek kavimler…’
‘Düşünen bir toplum için ibretler vardır.’
‘Düşünen bir toplum için büyük bir ibret vardır.’
‘Düşünüp anlasınlar diye Kur’ân’ı indirdik.’
‘Düşünen kavim için büyük bir ibret vardır.’
‘Hiç düşünmediler mi?’
‘Allah’a yönelin ve düşünün…’
‘İyi düşünecek bir kavim için ibretler vardır.’
‘Bu misalleri insanlara düşünsünler diye veriyoruz.’
‘İbret alın…’
‘İbret ve hikmet nazarıyla bakmak.’
Hasılı, tefekkür; Allah’ın emirlerini düşünmek ve ona uymaktır.
Diğer yandan tefekkür, taklidi ve tekrarı engeller; insanı ezbercilikten uzaklaştırarak özgünlüğe ve özgürlüğe kavuşturur.
Tefekkür, paketlenmiş manipülatif düşünceleri alaşağı eder. Çünkü o, en çok vahiyden beslenir. Bundan dolayı tefekkür âleminde, akıl ile inanç birbiri ile savaşmaktan kurtulur.
Sonuç olarak düşünmek, varlığı, tarihi, sanatı, hayatı, ölümü hâsılı varlığı düşünmektir.
Fikir ve düşünce, insan ruhunun ve benliğinin cismanîleşmesidir.
Tefekkürün nuru ve ışığıyla gelecek inşa edilir, aydınlanır.
Tefekkür, tezekkür ve taabbudla Müslüman dünya ve insanlık, ruh ve gönül âlemini yeryüzünde inşa eder. Uzun süren tefekkürde bulunmak da, cennetin yollarını gösterir. Nitekim nimetleri düşünmek, en faziletli ibadetlerdendir.
Nihayetinde tefekkür, hakikat insanını büyük ilim ve bilgi sahibi yaparak en yüksek mutluluğu ve en yüksek iyiyi sunmaktadır.