Tefekkür fukarası…
İnsanı ele almaya devam ediyoruz, bir ömür devam edecek bir mevzuudur bu husus. İnsanı anlamak ne derin bir mesele. Bazen tam anladığınızı düşünürken, ‘‘tanımamışım’’ dersiniz. Bazen kırk yıllık dostunuzu ‘‘meğer tanıyamamışım’’ dersiniz. Bazen de ilk oturuşta, ilk muhabbete öyle ısınırsınız ki o insana, bu, kırk yıllık dostunuzdan daha evla gelir size. Bazen kırk yıllık eşinize laf anlatmakta zorlanırsınız, bazen da kapı komşunuza leb demeden leblebiyi anlatıverirsiniz. Bu, esasında anlayışla alakalı bir konudur; lakin anlayışlı insan olmak öyle öylesine olan bir durum değildir ki. Anlayan, anlayışlı olan, sabırlı ve hoşgörülü olan insanın en büyük hasletlerinden biri tefekkür etmesidir. Özetle anlayışlı insan, insani melekeleri fazla olan, bu melekeleri ziyadesiyle kullanma becerisi gösterebilen insan ‘‘düşünen, akleden, tefekkür’’ eden insandır…
Çağımız insanının en büyük noksanlıklarından biri de tefekkür denen akletme vasfından uzak oluşu, yani düşünce kısırlığıdır. Düşünmeyen fark edemez, hissedemez, hazzedemez… Tefekkür etmeyen, kendisine sunulan sonsuz nimetlerin lezzetini kavrayamaz. Akletmeyen nasıl bulsun, nasıl görsün bir dostun sıcaklığını, kendini bile bilmeyen, dostu ve dostun dermanını nasıl bilsin. ‘‘Kendini bilen Rabbini bilir’’ ya kendini bilmeyen neyi bilmediğini nasıl bilsin…
‘‘Bir saat tefekkürü bazen bir sene ibadetten hayırlı gören’’ bir medeniyeti anlamayan, anlayamayıp hayatına nakşetmeyen nasıl bilsin bu meselenin önemini. Bunu bilmeyen hayatına nasıl yansıtsın o saadetin keyfiyetini. Bu hakikati bilip de idrak edemeyen nasıl bahtiyar olabilsin ki...
Bize sunulan sonsuz nimetleri öteleyip yanı başımızda elimizin altındaki güzellikleri göremeyen elbette ömrünü başka başka başkalıklarda tüketecek ve eremeyecektir nimetlerin lezzetine. Nimet eğer farkına varırsanız nimettir, aksi takdirde nimet külfettir, eziyettir, bazen belki de zillettir; ancak ve katta tefekkür lezzet ve izzettir…
Saysanız sayamayacak kadar çok fazla güzellik saklı hayatımızda. Varlık nimet, yokluk nimet, düşünmek aslında belki de en büyük nimet. Bir lahza tefekkür, koca bir çorak araziyi sulamaya muktedir. ‘‘Tefekkür kişinin aynasıdır, iyilik ve kötülüklerini gösterir kişiye.’’ İşte o iyilik ve kötülük ummanını bilmenin anahtarı düşünme yani tefekkürdür…
Ve biz ve çağımız. Her şeyi ‘‘akıllı’’ denen alet ve edevata havale ederken aklımız tamamen devre dışı, tefekkür melekemiz adeta iflas etmiş durumda. Akıllı evler, akıllı telefonlar derken, aslında popülarite tam olarak bize şunu der ‘‘siz aklınızı bir köşeye bırakın, biz sizin için düşünürüz.’’ Durum tam da bu. Böyle bir insanın ‘‘insan’’ oluşu bile sorgulanmaz mı, Müslüman olmak için bile akıl baliğ olmak gerekirken, insanlık ve Müslümanlık bile nerede kendine yer bulur…
Hâsılı konu farz. İnsan için farz. Saadet için farz. Düşünmeyi ve akletmeyi bile tefekkürle donatmalı. Görmek için bakmak nasıl yeterli olmazsa, idrak için okumak nasıl yeterli değilse, hakkıyla anlamak ve yaşamak için tefekkürle süslemeliyiz zihnimizden kalbimize kadar bütün güzergâhları… Tefekkür en sağlıklı analiz, çözümleme ve fark etme becerisidir. Tefekkür, hayatı yaşanılır kılma eylemidir. Metafizik bir gayretle ruhu ve bedeni, saadetle buluşturabilme niteliğidir… Zenginseniz mutlu olamayabilir, fakirseniz bile saadeti yakalayabilirsiniz, bu ancak tefekkür ederek gerçekleşebilecek bir sabır ve şükür alanıdır…
Tefekkür fukarası insanın, tefekkür deryasında yıkanma eylemine ve akabinde arınma keyfiyetine ulaşma ümidiyle…