Tedbir, aklı kullanmanın zirvesidir!..
Hiçbir zaman ve hiçbir işte tedbiri elden bırakmamalıyız! Tedbir, bir konudaki muhtemel tehlike ve riskleri önceden görerek gerekli önlemleri almak ve her çeşit ihtimali düşünerek hareket etmektir. Sakınılması gereken her şeyde, işi sağlam tutmayı elden bırakmamalıyız! Eğer sakınılması gereken şeylerin zararından kurtulursak, sakınmış olmanın bize hiçbir zararı olmaz. Fakat tedbirli davranmadığımızda büyük zararlar görebilir hatta hayatımızı kaybedebiliriz.
Tedbirli
davranmak, aklı kullanmanın zirvesidir. Tedbirli hareket eden kimseden daha akıllı
bir insan düşünülemez. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: “Tedbirli olmak gibi
bir akıl, haramdan kaçınmak gibi bir vera ve güzel ahlak sahibi olmak gibi bir
şeref yoktur.” (İbni Mace)
En güzel
tedbir, ileride karşımıza çıkabilecek olumsuzluklara şimdiden çözümler
hazırlamak ve daima ihtiyatlı olmaktır. Tedbirli olmak başarının işaretidir.Allahü Teâlâ, kâinatı hassas bir denge, mükemmel bir ahenk ve şaşmaz bir
nizam içinde yaratmıştır. Meydana gelen herşey, İlahî kanun ve kurallar çerçevesinde
meydana gelmektedir. Dolayısiyla her zaman ve her konuda, kâinatta câri olan
fıtrî kanunlara riayet etmek en akıllıca bir tedbirdir.
Dinimizin
müsaade ettiği meşru tedbirleri almak, tevekküle asla mâni ve engel değildir.
Çünkü mümin, tedbir almakla beraber muvaffakiyet ve başarıyı sadece ve sadece
Allahü Teâlâdan bekler.
Aklın
öngördüğü şekilde tedbirini almadan tevekkül etmek, genellikle tembel ve
vurdumduymaz insanların işidir! Hakikî tevekkül, sebepler dairesinde tedbirini
aldıktan sonra, netice hususunda Allahü Teâlâya tevekkül edip güvenmektir. Nitekim
Efendimiz aleyhisselam; devesini salıvererek Allah’a tevekkül ettiğini söyleyen
bir adama: “Onu bağla da öyle
tevekkül et!” buyurmuştur. (Tirmizi) Çünkü, tedbir alındığı halde
tersi olabilir. Mesela, sabah namazını kaçırmamak için saat kurmak, akıllıca
bir tedbirdir. Fakat bazen saat çaldığı halde kalkamayabiliyoruz.
Sahabi radıyallahü
anh şöyle diyor: “Yemen’den bazı kimseler azıksız olarak hacca gelirler,
insanlardan bir şeyler isterler ve biz mütevekkiliz, derlerdi. Bunun üzerine
Allah celle celalüh: “Bir de (hac
seferinize yetecek miktarda) azıklanınız. Muhakkak ki azığın en hayırlısı (dilenmekten,
insana yük olmaktan) sakınmaktır,” (Bakara 197) âyet-i kerimesini
Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve selleme gönderdi.” (Taberi Tefsiri)
Evet tedbir
bizden, takdir Allahü Teâlâ’dandır. Yani tedbir alsak da almasak da Allahü Teâlâ’nın
dediği olur. Çok kullandığımız “inşaallah” kavramının mânâsı da
budur. Yani Allahü Teâlâ’nın istediği
olur, istemediği ise hiç olmaz. Fakat tedbir alma sorumluluğumuz vardır.
Atalarımız ne
güzel söylemişler: “Tedbirde kusuru olan, takdire bahane bulur.” Yani
yapılan her işte, önceden gereken tedbiri almak lazımdır. Gereken önlemi
almakta kusur eden kimseler ise, bunun sonuçlarını kadere yüklerler. Tabii ki,
iş işten geçmiş oluyor. Bunun içindir ki beklenmedik bir olayla
karşılaştığımızda, suçu başka yerlerde aramak yerine nerede ihmalkâr
davrandığımıza bakmamız, aklın ve ilmin gereğidir.
Hazret-i Ömer
radıyallahü anh, Şam’a gidiyordu. Yolda; Şam’da veba çıktığını duyunca
gitmekten vazgeçti. Kendisine; Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsunuz diye
sorulduğunda; “Evet, Allah’ın kaderinden yine Allah’ın kaderine kaçıyoruz,
dedi.” (Buhari)
Peygamber
Efendimiz aleyhissalatü vesselamın okuduğu önemli bir dua da bize bunu
öğretiyor: “Allahümme eûzu bi rıdake min sehatik ve bi muafatike min
ukûbetik ve eûzu bike mink lâ uhsî
senâen aleyke ente kemâ esneyte alâ nefsik.”
(Allah’ım!
Öfkenden rızana, cezandan affına, Senden Sana sığınıyorum. Sana layık olduğun (meth
ü) senayı yapma gücüm yok. Sen Kendini sena ettiğin gibi (yücesin!) (Müslim
486)
Yakup
aleyhisselam, oğullarını Mısır’a Hazret-i Yusuf’un yanına gönderirken, onlara: “Oğullarım!
Hepiniz bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin,” (Yusuf 67) diye tembihlemişti.
Fakat sözünün devamında da şöyle diyordu: “…Gerçi ben ne yapsam, Allah’tan
gelecek takdiri önleyemem. Zira hüküm yetkisi, yalnız Allah’ındır. Onun içindir
ki ben ancak O’na dayanır, O’na güvenirim. Tevekkül edenler de yalnız O’na
dayanıp güvenmelidirler!” (Yusuf 67)