Tedavisi mümkün mü?
CHP eski milletvekili Hüsnü Bozkurt, Türkiye'de Koronavirüs’ün yayılmasındaki suçluyu bulmuş: Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’mış.
Diyor ki zatımuhterem: "Ben onu bunu bilmem. Yani kalkıp da üçüncü havalimanını ben yaptım deyip açıyorsan kardeşim, bu salgının sorumlusu da sensin. Ne demek yani."
Breh breh breh!..
Bu ne feraset, bu ne terakki(!)
Daha durun, üçüncü havalimanı ne ki Kanal İstanbul’u da yapacak!
Başınıza o da gelecek. Ne günlere kaldınız, değil mi?
2017 Referandumunda “ ‘Evet’ çıkarsa denize dökeriz” diyen vekil bu.
"16 Nisan'da yüzde 60-65 hayır çıkacak. Ama evet çıksa bile yine Samsun'dan çıkarız ve sizi de yedi sülalenizi de İzmir'den denize dökeriz. Ortalığı yıkarız ama yine de devleti yönetmenize izin vermeyiz." demişti.
Kendi halkını denize dökmekle tehdit eden bir zihniyetin tedavisi mümkün müdür?
Bir diğeri de Emre Aysever…
Emre Bey, Koronavirüs’ün Müslümanlardan kaynaklandığını ima eden bir karikatür yayımlıyor. Malum bu zihniyet, Aysever’e olumsuz tepki verenleri de ‘gerici’ olmakla itham ediyor.
Umre hacılarının, Diyanet İşeri Başkanlığının ‘ Virüs’ üzerinden hedef gösterilmesi kriz den medet umanların bir çabasıdır.
Bu zihniyet, din ve millet düşmanlığını, mülteci düşmanlığı üzerinden de sürdürüyor.
Yunanistan’ın mültecilere kör edici lazer kullanmasıyla bu zihniyet örtüşüyor.
Her şeyden menfaat beklentisi içinde olan, Koronavirüs üzerinden sahte temizlik ürünleri satan, virüsle mücadele bahanesiyle halkı kandıran ve hırsızlık yapanlarla Virüs’ü üçüncü havalimanına, umreye bağlayanların farkı ne?
Yüzyılın Anlaşması’nı böyle uygulayacaklarını düşünüyorlar.
Darbeler ve krizler Yüzyılın Anlaşması’nın bir parçasıdır.
Terör örgütleriyle haşir neşir olmaları da bunun delillerinden biridir.
Diyarbakır’da HDP İl Binası önünde Evlat Nöbeti tutan ve PKK’nın dağa kaçırdığı çocuklarını isteyen aileleri duymuyorlar, görmüyorlar. Terör yandaşlarından gelecek oyla iktidar olmayı hayal ediyorlar. Bu da rüşvet alıp vermedir.
Şiddeti araç olarak kullanıyorlar.
Tankları yürütenler, bundan hiç vazgeçmediler.
Menderes’e, Özal’a, Erbakan’a tahammül edemediler, bugün de Erdoğan’a gözlerini karatmış durumdalar.
Erbakan hükümeti, 28 Haziran 1996-30 Haziran 1997 tarihleri arasında bir yıl sürebilmiş bir hükümettir. Hükümetin 7. ayında tankları sokağa çıkardılar. Bugün de fırsat kollamaktalar. On sekiz yıldır bitmek tükenmek bilmeyen bir kin ve nefretle…
Öncesini bilmek gerek, ta, 1946’dan berisini…
Terör, değerlerin yasaklanmasından beslenir.
Bugünlerde Koronavirüs’ün yayılması üzerinden Diyanet’i itibarsızlaştırılma girişimleri, FETÖ’ye yeniden alan açma faaliyetidir.
“Başörtüsü furuattır, İmam Hatip okullarının miadı doldu.”diyenler,
12 yaşından küçüklerin camilerde Kur’an –ı Kerim’i öğrenmesini yasaklayanlar
Katsayı zulmüyle eğitimi mahvedenler,
8Yıllık Kesintisiz Eğitim ile İmam Hatiplerin orta kısımlarını kapatanlar bugünde ‘Virüs’ üzerinden illetlerini kusuyorlar.
Elli dokuz yıl önce Menderes’i, ezanı aslına göre okuttuğu, din ve vicdan hürriyetini genişlettiği için asanlar, 28 Şubat Post Modern Darbe Süreci’nde, yirmi üç yıl önce “Taksim’e camii yapılmamalı” diyorlardı. Bugün Taksim’e camii yapılıyor, bitmek üzere…
Çamlıca Camii’nden rahatsız olanlar için de bu, daha zor olacak…
Necmettin Erbakan hükümetini ‘ODAK’ yapanlardan biri de bu idi: Taksime camii yapma teşebbüsü…
Çok ağır bir suçtu(!) Tıpkı, Ziya Gökalp’ın şiirini okumak gibi Çankaya’da kanaat önderlerine iftar vermek, TBMM’nin çalışma takvimini ramazan ayının şartlarına göre düzenlemek gibi…
Koronavirüs’ün tedavisi de aşısı da bulunabilir ama bu her şeyden kriz çıkartma, çarpıtma, ‘şahsi menfaatlerini müstevlilerin emelleriyle tevhit etmenin’ tedavisi mümkün mü?
Koronavirüs’le etkin mücadele eden Cumhurbaşkanı Erdoğan başta olmak üzere, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ve sağlık çalışanlarına teşekkür etmek boynumuzun borcudur.