Tebriz'e vardık sayılır
Geçen hafta
Tebriz seyahatimde İran'da yaşanan sokak gösterilerinden dolayı kaygılandığımı
söylemiştim. Fakat Tebriz’e vardığımda sosyal medyada çıkan nahoş görüntüler
burada yerini Tebriz’in tarihinde yer alan muhteşem mimarisine ve yaşayan bir şehre
bırakmıştı. Karşımızda günden güne eriyen ve üzerinde otobanlar yapılan Sohrab
dağı bizi selamlamıştı.
Tebriz’e
varmadan önce Hoy’a varılır. Hoy’da da çok kıymetli dostlarımız var. Bu
gidişimizde Hoy’daki dostlarla görüşemedik. Tebriz’den dönerken sadece Zeryab
Vakfında yönetici olan Nida-yı Kalem dergisi editörlerinden Hamid Kazimî dostumuz
ile bir çay içimi de olsa sohbet ettik. Kapıköy sınır kapısı akşam saatlerinde
kapanıyordu. Benim de bir an önce yaklaşık bir saat ötede Merz-i Razi’ye
ulaşmam lazımdı. Merz, Farsçada sınır anlamındadır. Razi sınır kapısı demek.
Hoy büyük bir
ilçe ama il olacak gibi. Daha doğrusu Urumiye eyaletinin bir ili. İran’da hala
eyalet sitemi var. Eyaletleri de bizim il sistemine kısmen benziyor. Mesela
Tebriz eyaletine bağlı Merend şehrini biliyorum. Bu şehir de çok büyük. Orada
kıymetli arkadaşımız Halide Sohrabi hoca hanım var. Kendisi Manisalı. Merend
şehrine gelin gitmiş. Bütün yaz, bizi ailecek bekledi orada. Şimdi çocuklarının
eğitimi için Türkiye’de. Merend’e gitmedik, gidemedik o zaman. Halide Hanım ve
ailesi köylerindeki akrabalarına da söylemiş. Türkiye’den misafirlerimiz var,
diye. Bütün köylüler merak içinde beklemişler bizi. Fakat kısmet değilmiş.
Merend’in köylerinde Marmulek filminde köy manzaralarını kuçelere su serpmişem
türküsü eşliğinde gezecektik.
Tebriz’e
varışımıza dönelim. İkindi vakti Hoy'da bir mola vermiştik. Molada hem öğle hem
akşam yemeği niyetine bir şeyler yemiştik. Yol arkadaşlarıma rehberlik yapmak
adına İran’da lokantaya girdiğinizde “kubide” derseniz mesele biter, demiştim.
Fakat aksi bir durum oldu. Kubide kebabı kalmamıştı. Uzun yol yorgunu olan
bizler, Van otogarında bir simit, bir çayla kahvaltı yapan bizler Kubide kebabı
yerine alternatif olarak tavuk kebabı yemiştik. Bir de yanında gelen pirinç
pilavı size fazla geleceğinden sadece tavuk istemeniz yeterli olacaktır. Çünkü
pirinç pilavı suyla pişiyor ve üzerine tereyağı ekleniyor. Bu tarz yemeği
eskiden annelerimiz yapardı, şimdi unutulmuş. Türkiye'den gelenlerin damak
tadına bu pilav uymadığı için genelde masada öyle kalıyor. Sadece bir kaşık
yenilebilir. İkinci kaşığı yiyeni görmedim. Bir de yanında ayran aldığınızda
ayranın da tadı değişiktir. İçine nane ve sarımsak katıyorlar. En iyisi su
içmek… Şu da bir gerçek ki İranlıların
yemek porsiyonları çok olduğu için akşam vakti de sizin acıkma durumunuz
oluşmaz.
Tebriz’e akşam
vaktinde vardık. Şehrin müthiş bir trafiği vardı. Gündüz dört milyon akşam iki
milyon civarında bir nüfusa sahip bu şehir. Sizin anlayacağınız bir Tebriz’e
girerken İki milyon insan yollardaydı ve Tebriz içinde bu insanlarla
karşılaştık. Kimi Hoy’a, kimi Merend’e, kimi Urumiye’ye, kimi de Erdebil’e gidiyordu.
Bu kadar nüfus değişimini bir sonraki gün İranlı arkadaşlarımıza sorduğumuzda şair-
yazar dostum Davood Houshang (Davud
Huşeng) buranın “Aras Serbest Ticaret Bölgesi” olduğunu, iş adamları burada
bazı imtiyazlara sahip olduğundan yatırımları burada yaptığını söylemişti. Bir
de Tebrizli işadamları çoğu İstanbul’da da varlıkları söz konusu… Tahran’da,
İsfahan’da görmediğim lüks araçları burada görünce şaşırdım doğrusu. Lüks
araçların plakaları farklı, daha doğrusu serbest ticaret bölgesi plakaları
ayrıymış. Çünkü İran’da da lüks araç var ama çok pahalı.
Bir sonraki yazımda üstad Şehriyar mezarı, Tebriz Şairler gecesi ve Tebriz belediyesi ziyaretimi anlatacağım.