Tebriz'de gördüğüm rüya
Kollarım dolanır boynuna bir gün
Yine baş koyarım dizine Tebriz
Hasretten hicrandan cana duymuşam
Duyunca bakaraam gözüne
Bulanık sulrın aksın durulsun
Taze gönüllerinde bostan kurulsun
Sehend cemaline bir de vurulsun
u2026u2026..
Hekime Billuri Zenganlı
Mevsim sonbahar Çalgın...
Ah çılgın şiirlerin şairi Çalgın, neredesin? Tebriz'de seni bulamadığım zamanların buhranıyla yazıldı bu cümleler. Şehrazat duygular, Şehrazat yapraklara karışıp gidiyor bu mevsimde. Ağaçlardan düşen sarı ve buruşuk yapraklar arasından Muzafferiye'ye doğru ilerliyorum. Tebriz'in kapalı çarşısıdır Muzafferiyye. Arastalar, küçük dükkanlar, camiler ve hamamlar sensiz bu şehri bana anlatıyor.
Dedim ya Çalgın! Sonbahar sarı renkler halinde Tebriz'i sarmış. Emir ve Gürcüler çarşısının duvarları da sarı. Büyük kubbesi altından geçiyoruz Muzafferiye'nin.
Bak Çalgın, küçe be küçe, sokak sokak seni arıyorum Tebriz sokaklarında. Bizden önce küçelere su serpilirdi, toz olmasın diye. Toz duman olmuş bu hayatta şuursuzca yazılmış kağıt parçacıkları bırakıyorum masada. Öyle gelsin öyle gitsin deme bana Çalgın. Yaprakların pörsümüşlüğü de beni anlatıyor. Kendimi tutamıyor ve yere düşüyorum ağaçtan düşen yaprak gibi. Haramilerin çılgınlığı var bu şehirde. Tebriz'de bir handa onların haşinliği anlatılırdı. Ben duydum.
Çalgın, bu mevsimde gelmemeliydim Tebriz'e. Halbuki şiir mevsimidir. Eynali dağın yamacına çıkıp şiir defterine kim bilir kaç mısra yazmışsındır. Kanduvan köyündeki Peri bacaları seni etkilemedi mi hiç? Beni etkiledi Çalgın. Hem de Sekatü'l-İslam caddesindeki büyük parkın içinde yer alan "Şairler Anıtı" kadar beni etkiledi. Senin hatırın için bu anıtı İranlıların adlandırmasıyla "u00c2ramgah-ı Şairan veya Makberetüş-Şuara'yı da ziyaret ettim. Şehriyarın mezarı ve müzesi de buradaydı. Onları da ziyaret ettim.
Yoksa sen ölüler için mi şiir yazıyorsun Çalgın. Bu yüzden mi karşıma çıkmıyorsun. Nazenin kalbini mezar korkuluklarına salmayasın. Ölümsüz sözler yaz gül kokusu gibi.
Çalgın, bekleyişin sırrı nedir acaba? Bekleyişin sırrı beklemekle çözülmez Mevlana, Şems'i bekleseydi hiç erer miydi sırrına. Şam'da ne arardı. Onsuz her bir geceyi hummalı yaşamadı mı? Sahi Tebriz'e geldi mi Mevlana? Şems'in ayak seslerinin ardından.
Çalgın! Sana Farsça "biya" desem kızarsın. Men özüm Türki danişirem dersin. O zaman "gel" gözlerindeki mahmurluğunla gel. Şelalelerden akan şiirlerinle gel. Gel ki buradan çıkış ancak seninledir. Beraber üstad Şehriyar'a gidelim. Sen yüz çevirecek olsan Tebriz'i ben neylerim.
Çalgın seninle Tataristan'da Kazan şehrinde bir gece İdil-Volga nehri kıyısında şiirler okumuştuk. Şimdi Tebriz'deyim ve elimde senin şiirin var onu okuyorum. Ve El Gölü kenarındayım.
....
Ayrılık
Yol kırağında tenhalığın çadrasını
Başına çekmiş bir ağaçtır
Meyvesi olmaz
Ayrılık
Gözlerinde başlandı bu uzaklık
Ellerinde başladı bu soğukluk
Ve ben
Kuşlardan öğrendim ki
Kış gelende göçerler
Yeniliktir ayrılık
İşitmişem
Yıldızların akmasını
Yıldızların çıkmasını
Köhne Tanrıların gitmesini
Taze Tanrıların sesini
Özünü çokta gözden salma Nemrud bey
Men İbrahim'i sevirem
(Üstad Çalgın)
Mevsim sonbahar Çalgın...
İhtiyar Çınar ağlıyor gibi sallanmakta El Gölü kenarında senin şirine eyvallah dercesine, peh peh dercesine eğiliyor.
Mevsim Sonbahar Çalgın...
Biraz da melankoli biraz da ateşin yüreklerde kor gezdiği bir zaman. Pervane ve mum hikayesi hep yanışlarla hep yangınlarla bu mevsimde anılır. Kimine pervane kimine mum olmak yakışır ve yaraşır. Onlar yandıkça sevmiş sevdikçe de yanmışlardır. Yanmaktan değil şikayetleri. Yanılmaktan ve anılmamaktan dem vururlar.
Mevsim sonbahar Çalgın...
Bu bir rüya mıydı Tebriz'de gördüğüm. Farsça bir şarkıyı dinliyordum.
"Yek payıze zerdi. Zemistan serdi. Tu sinem güzeşti....Türkçesi" Sarı bir sonbahardı. Soğuk bir kıştı ve sen gönlümden geçtin..."