Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
10 Ekim 2021

Tebessüm Etmek Bizim Hakkımız

Salgınla birlikte son iki yılda bir hayli yorulduk, yıprandık. Bütün dünyayı saran Kovid-19, bizi de sarstı. Ancak her şeye rağmen moralimizi yüksek tutmalı ve tebessüm etmeye devam etmeliyiz.

Toplum olarak şüphesiz büyük acılar yaşadık, yaşamaya devam ediyoruz. Koronavirüs canlarımızı alıp gitti; bazı yakınlarımızı sonsuzluğa uğurladık. Onları rahmetle anıyoruz. Hepsine şifa dilediğimiz mevcut hastalarımız ise dertlerine deva bekliyor. İnsanlık, bu süreçte aşılar sayesinde illetle baş etmeye çalışıyor. Hayat, her şeye rağmen devam ediyor. Yaşamanın işaretidir tebessüm! Güleryüz, sağlığın alameti, varoluşumuzun hikmetidir. Yeryüzünde binlerce canlı içinde sadece insanlar gülebiliyor. Bu eylem, insanoğluna bahşedilmiş İlahî bir lütuf, kıymetini bilmeliyiz. Tebessüm tavsiye edilmiş, ‘sadaka’ sayılmıştır. Peygamber Efendimiz, “Mümine tebessüm sadakadır.” buyurmuştur. Bize düşen, yaşama sevincimizi, gönül aydınlığımızı yüzümüze yansıtmak! Bunun için seviyeli mizah kitaplarına ihtiyacımız bulunuyor. Genelde evlerde yaşadığımız bu dönemde, kütüphanemizin bir bölümünü mizah vadisinde kaleme alınmış eserlere ayırmakta fayda var.

MİZAH, ZEKÂ KAŞINMASI

Mizaha eskiler, “zekâ kaşınması” dermiş. Demek ki zekâsı kaşınmayanın nükte yapması pek müm¬kün görünmüyor. Hakikaten zordur iyi nükte yapmak, herkes başaramaz. Bizim kültürümüzde ise mizah çok önemlidir. Divan ve Halk edebiyatlarımızda, müziğimizde, folklorumuzda, tiyatromuzda, sinemamızda insanlarımızın yüzünü güldürmeye yönelik yoğun çaba harcandığını biliyoruz. Şüphesiz bu konuda, ismini anarken bile yüzlerde tebessüm çiçekleri açtıran Nasreddin Hocamız ve fıkraları vardır. Temaşa sanatlarımızda Meddah, Karagöz ile Hacivat ve Orta Oyunu bu alanda öne çıkıyor. Bekri Mustafa ve İncili Çavuş ise halkımızın ortaya çıkardığı güldürü ustalarıdır.

Türk edebiyatında ta Dede Korkut’tan başlayan ve günümüze kadar farklı eserlerde, hikâye ve menkıbelerde, seyahatname ve hatıratta rastladığımız mizahi metinler mevcut. Yeni edebiyatımızda da bu damarın çok güçlü olduğunu görürüz. Esasında bütün edebiyatçılarımız fıtraten nüktedan olmasa da birçok şairimiz şiirlerinde, romancımız romanlarında, hikâyecimiz hikâyelerinde, tiyatro yazarlarımız ise piyeslerinde mizah unsurunu güçlü şekilde kullanmışlardır. Yaratılış itibariyle nüktedan olan ediplerimizin sayısı az değildir. Mesela büyük şairlerimiz arasında hemen sayabileceğim altı nüktedanımız var: Mehmed Âkif Ersoy, Süleyman Nazif, Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Haşim, Neyzen Tevfik Kolaylı, Necip Fazıl Kısakürek. Bunlara son devrin fikir ve aksiyon adamı Osman Yüksel Serdengeçti’yi de rahatlıkla eklemek elbette mümkündür. Ki sevenleri tarafından daha ziyade zekâ mahsulü fıkraları ve nükteleriyle hatırlanır. Elbette diğer şair ve yazarla-rımız da mizahı sevmişler ama taşı gediğine koyabilen ede¬biyatçıların sayısı çok fazla değil.

LATİFE LATİF OLMALI

Merhum fıkra muharriri Refi Cevat Ulunay “Ramazan ve Eski Meddahlar” başlıklı yazısında şöyle der: “Biz Türkler, mizahta, nüktede, cinasta ve kendi millî çerçevemiz içindeki sahne sanatında çok müşkülpesent adamlarızdır, soğukluktan hoşlanmayız. Latifenin latif olmasını isteriz, daha doğrusu isterdik. Şimdi artık öyle değiliz. Garp esprisi, bizim ince ruhumuza -hırpalaya hırpalaya- hâkim oldu. Millî nükte¬lerimizden vazgeçtik, doğru dürüst Türkçe konuşmayı bile beceremiyoruz.” Ulunay, bu yazısında ‘latifenin latif olması’ gerektiğini söylerken belli bir seviyenin korunması gerektiğine de işaret ediyor. Yani akla gelen her fıkra anlatılmaz, belden aşağı nükte yapılmaz. İnsanları güldüreceğim diye argo ve küfür kullanılmaz. Bu bizim edebimize, aile mahremiyetine ve inanç dünyamıza da aykırıdır.

Esasen nükte yapabilme yeteneği, biraz da Allah vergisi¬dir, herkese nasip olmaz. Yani yaradılıştan bir kabiliyettir. Fıkrayı, nükteyi bilmek kadar onu iyi anlatabilmek de büyük hüner ve marifet ister. Öyle fıkralar vardır ki, birinden dinlersiniz hiç gülemezsiniz, başkasından dinlersiniz kahkaha atmaya başlarsınız. Demek ki nüktenin kalitesi kadar anlata¬nın kabiliyeti ve beden dili de önem arz ediyor. Tabii nükte sadece edebiyat dünyasına özgü değil. Siyaset dünyamızda da birçok nüktedan lider gelip geçmiştir. Hatta mitinglerde siyasi konuşmalarını fıkralarla, nüktelerle süsleyen liderler halk tarafından daha çok ilgi görmüş, dikkatle dinlenmişlerdir. Onların başında da Millet Partisi’nin lideri merhum Osman Bölükbaşı geliyor. Bugünkü siyasetçilerimizden Binali Yıldırım da nüktedan bir kişiliğe sahiptir ve yaptığı konuşmaları din¬leyenler, yapılan esprileri beğenir ve tebessüm eder.

Mizahı bir esas unsur olarak değil bir sos ve baharat gibi düşünmek gerek. Dolayısıyla yazdığımız yazılar, güldürürken düşündüren nüktelerle daha çok okunur. Yaptığımız konuş¬maya birkaç nükte serpiştirebilirsek daha dikkatle dinleniriz. Bu gerçeği fark ettiğimizde mizaha hayatımızda daha fazla yer vermeye başlayabiliriz. Bugün toplum olarak muhtaç olduğumuz alanlardan biri de şüphesiz seviyeli mizahtır. Bilhassa eğitimciler bu hususta donanımlı olmalı.

TÜRK MİZAH EKOLOJİSİ

Bugünlerde çıkan mizah kitaplarından bahsedelim. Türk Mizah Ekolojisi, Azem Sevindik’in eseri. Kitapta, milletimizin tarihî seyri içinde mizaha yaklaşımını ve benimseme çabasını görüyoruz. Güncel Türk mizahının, halk ve kültür araştırmaları, ilgiler, tecrübeler, tipler, yemek, oyun kültürü, dil, kültür dünyası, yazılı ve elektronik kültür ortamındaki yeri irdelenmiştir. Mizahın geçmişten günümüze geçirdiği merhaleler, etraflı ve toplu bir şekilde değerlendirilmiştir. Sadece edebî eserlerde değil, ninnilerde, masallarda, türkülerde, şarkılarda, bilmecelerde, mânilerde ve bugün yaşadığımız hayat içinde bulunan, sözlü kültürümüzde yer alan folklor ve sanat birikimimizdeki mizahi unsurlara da dikkat çekilmiştir. Yazar bununla da yetinmemiş, mizahın bugün fotoğrafa, radyoya, basına, televizyona ve internete yansımasını da titizlikle incelemiştir. Mizah alanında önemli bir çalışma olan eser, Ötüken Neşriyat tarafından yayımlandı.

TÜRK TEMAŞASI

Yine Ötüken’den çıkan Türk Temaşası ise Selim Nüzhet Gerçek’in eseri. Meddah, Karagöz, Orta Oyunu ve Temaşa Sanatı üzerine kaleme alınmış toplu yazılardan oluşuyor. 1891 yılında İstanbul’da doğan Selim Nüzhet, 1945’te vefat etti. Türk matbaacılığına, gazeteciliğine ve temaşa sanatlarına dair kıymetli eserleri vardır. Eserin başında Giriş’ten sonra “Meddah”, “Karagöz”, “Orta Oyunu” hakkında müstakil bölümler yer alıyor. Daha sonra Selim Nüzhet’in ‘Türk Temaşası’ konulu seçme yazılarını görüyoruz. Başlıcaları şunlar: “Karagöz Ölmez Bir Türk Tipidir”, “Yeni Karagöz Oyunları”, “Hokkabaz”, “Kukla ve Hokkabaz”, “Eski Eğlencelerimizden Cambaz”, “Eski Direklerarası” ve “Tuluat.” Bu değerli eseri titizlikle hazırlayan Oğuzhan Murat Öztürk. Eserin müellifi Selim Nüzhet Gerçek, Boğaziçi ve İstanbul yazarı Abdülhak Şinasi Hisar’ın da kardeşidir. Bu eser hakkındaki kısa bir değerlendirmeyi, meşhur ağabeyi Hisar’dan okuyalım: “Selim Nüzhet Türk Temaşası unvanlı kitabıyla takdire layık bir himmet ve gayretle temaşanın bizde ayrılmış olduğu üç şubenin Meddahlık, Karagöz ve Orta Oyunu’nun tarihçesini yazarak bize ecdadın nasıl duymuş, düşünmüş ve eğlenmiş olduğunu hikâye ediyor. Ve samimi bir ilim ile zengin bu eser hakikaten bir hikâye kadar cazip gelerek zevkle okunuyor.”

TEBESSÜM HAKKIMIZ

Son yirmi yıl içinde ben de mizah edebiyatımıza üç kitap kazandırdım. Edebiyatımızın Güleryüzü, Tarihimizin Güleryüzü ve Mizahın İzahı. İlgi gören bu çalışmalara şimdi dördüncü bir kitapla naçizane devam ediyorum: Tebessüm Hakkımız. Akıl Fikir Yayınları’ndan çıkan kitapta, uzun araştırmalar sonucunda yüzlerce şair, yazar, sanatkâr, ilim ve devlet adamı ile muhtelif mesleklere mensup meşhurlardan tespit ettiğim nükte ve fıkraları bir araya getirdim. Bu isimler arasında Abdurrahim Karakoç, Abdülhak Hamit Tarhan, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Kabaklı, Arif Nihat Asya, Attilâ İlhan, Aziz Nesin, Burhan Felek, Cemal Süreya, Cemil Meriç, Emine Işınsu, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Mahir İz, Marko Paşa, Mehmed Şevket Eygi, Mehmet Kaplan, Metin Erksan, Muzaffer Ozak, Namık Kemal, Necip Fazıl Kısakürek, Nihad Sâmi Banarlı, Oğuz Atay, Olcay Yazıcı, Orhan Okay, Reşat Nuri Güntekin, Sait Faik Abasıyanık, Sâmiha Ayverdi, Süleyman Nazif, Süheyl Ünver, Vehip Sinan, Yahya Kemal Beyatlı, Yavuz Bahadıroğlu ve Yücel Çakmaklı da bulunuyor. Tabii yaşayan ünlülerimiz de bulunuyor. Şimdi haklı olarak şöyle sitem ettiğinizi duyuyorum: “Yahu, mizah hakkında o kadar laf ettin de bir fıkracığı veya nükteciği bizimle paylaşmadın, bize reva mı?” Çok haklısınız. Öyleyse Tebessüm Hakkımız kitabımdan bir nükteyi arz ederek bahsi kapatıyorum:

ŞAİRLERİ YORAN MÜTEŞAİR

Devrin müteşairlerinden Florinalı Nâzım, katıldığı edebiyat toplantılarında fırsatını bulup şiirlerini okumaktan çok hoşlanırmış. Ama bu şiirler genelde zayıf. Üstat şairlerin bulunduğu bir edebiyat meclisine katılan Florinalı, yine şiirlerini habire okuyordu. Yüksek bir yere çıkmış, meşhur edip ve şairlerin olduğu mecliste arka arkaya şiirlerini bıkmadan usanmadan seslendiriyordu. Ahmet Haşim, huzurda bulunan herkesin bu hâlden sıkıldığını anlayınca heveskâr şaire müdahale etme ihtiyacını hissetti: “Üstadım yoruldunuz; biraz dinleniniz!” Florinalı Nâzım bu keser mi? İştahla şiirlerini okumaya devam ederken ‘Melâl Şairi’ne de lâfı hemen yetiştirdi: “Teşekkür ederim efendim ama hiç yorulmadım.” Bunun üzerine Ahmet Haşim, tok bir sesle taşı gediğine koydu: “O hâlde izin veriniz de, biraz biz dinlenelim!”