TBMM Başkanı üzerinden amaçlanan kötü niyet
Türkiye Cumhuriyeti, anayasal bir hukuk devletidir. Dolayısıyla hukuk devleti olmanın da ilkeleri çok açıktır. Milletvekilliği dokunulmazlığı adı altında ‘hukuka aykırı yapılan her eylem’ eninde sonunda hukuka toslar. Milletvekili olmak; dokunulmazlık zırhından güç alarak, devletin yapısal özelliklerini ve özel durumlarını açığa çıkaracağı anlamı ve hürriyetini taşımıyor.
Ülkemiz, uluslararası ilişkilerde ‘MİT Tırları’ dosyası üzerinden üretilen dezenformasyonlardan ötürü çok ciddi sıkıntılara girebilirdi. Türkiye Cumhuriyetinin bir milletvekili kendi ülkesinin böylesi bir sıkıntıya düşeceğini nasıl olurda ön göremez? Bu durumla ilişkili bilgileri seçilmiş olmaktan kaynaklanan avantajla nasıl olurda bir gazeteciyle paylaşabilir? Bu durum elbette hukukun sınırları içerisinde değerlendirilmesi gereken bir konudur. Lakin bazı durumlar vardır ki; bu durumların sorumlulukları devletin kendi hesap verebilirliğiyle ilgilidir…
Bir diğer husus ise; devletin içinde sözde ayrı bir yapılanmaya giden, seçilmişliği suiistimal eden örgütlenme girişimidir. Sormak istiyorum size; devlet içerisinde ayrı bir yargılama ile teşkilatlanma ve bu teşkilatlanmanın kendine göre uzantıları olabilir mi? Hangi devlet buna müsaade eder?
Çözüm sürecini de kimin baltaladığını bütün dünya kamuoyu biliyor. Bir devletin seçilmiş bir milletvekili olmak, aynı zaman da o devletin hukuki normlarını da kabul etmektir. Bu normları bu milletvekillerinin kendileri bilmiyorlar mıydı? Hukuk açısından her suç bir cezayı gerektirir. Hukukun temel mantığı da budur…
Ülke olarak zor süreçlerden geçtiğimiz şu dönemlerde birbirimize her zamankinden daha fazla kenetlenmeliyiz. İktidarıyla ve muhalefetiyle…
Fakat hukukun temel ilkelerini de lütfen göz ardı etmeyelim. Neden başka milletvekillerinin değil de bu milletvekillerinin vekillikleri düşürüldü? Önce bu soruyu sormamız lazım!
Koparılmak istenilen bu yaygaradan mağdur edebiyatını üretip, hukukun temel işleyiş tarzı gözden kaçırılmamalıdır. Bu ülkede milletvekili olmanın şartları belli olduğu gibi düşürülmenin de şartları bellidir.
Elbette bir milletvekilinin vekilliğinin düşürülmesi üzücü bir durumdur. Fakat hukukun temel ilkelerine uymamak daha da üzücüdür. Kamuoyunun bu meseleyi değerlendirirken bu hassasiyetleri de göz önünde tutmasını bir gazeteci olarak sorumluluk addediyorum.
Bir başka hezeyan ise; bir hukuk profesörü olan TBMM Başkanı Sayın Mustafa Şentop’a, hukuk dersi verme girişimidir. Diğer bütün konularda olduğu gibi bu konuda da; Meclis Başkanımız, anayasal yetkileri neyi gerektiriyorsa ve mahkeme kararı ne ise onu yürürlüğe koymuştur.
Tamamen hukuka dayalı olan bu konu üzerinden Sayın Şentop’a yapılan sistematik saldırı, kantarın topuzunu kaçırmıştır. Aslında dertleri Sayın Şentop değildir. Dertleri, Meclis Başkanı makamı üzerinden hukuka ve Türkiye Cumhuriyetine saldırmaktır.
Daha önce ki gündemler de olduğu gibi bu gündemde de, bazı kesimler değerlendirmeyi maksatlı olarak eksik yapıyor. Korona sürecini yeni yeni atlatıp ülke olarak bu başarımızın gururunu yaşamak dururken, meclis başkanı üzerinden anlamsız bir çatışmacı gündem oluşturulmak isteniliyor. Oluşturulmak istenilen bu çatışmacı durumu kamuoyunun dikkatle izlemesini tavsiye ediyorum…