Dolar (USD)
32.58
Euro (EUR)
34.85
Gram Altın
2438.45
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

19 Temmuz 2022

Tatiller ve memleketler

Hiç değilse tatilden tatile gitmeli memleketlerine çocuklar. Bu sözümüz elbette şehrinden köyünden kasabasından uzakta yaşayanlara.

Anne babasının dede ninesinin ruhunda kalan izleri sürmeli çocuklar.

Babasının hangi dağlara çıktığını, nerelerde oynayıp nerelerde vakit geçirdiğini, annesinin evcilik oynadığı yerleri, arkadaşlarını, akrabalarını bilmeli, görmeli.

Derinliksiz büyümeler, köksüz, ruhsuz boy vermeler bu birikimlerden uzaklıktan.

Bir vesile bulup memleket havası tatmalı çocuklar, inmeli köklerine.

Çocukluğum dediğim Darende’mdi bende ki büyük izler de. İzini sürelim birlikte. Kim bilir yolu düşen olur.

Sessiz sakin bir memleketin çiçek kokan, tarih kokan ruhunu, zaman mekân bilinciyle omuzlarımda taşıdım. Vefasına vurgunum, izine hayranım. Unutturmadı hiçbir güzelliğini kalbime.

Somuncu Baba’dan, Hasan Gazi’ye yürüdüğüm, yol aldığım canım memleketim Darende. Heybetiyle iç içe olduğum Heyik dağlarından, Top Kayasına nice sırrı emanet etmişlerdir çocuk ruhuma.

Ah kayalar ah sular!

Tohma kıyısı çocuğuyum ben. Sarp kayalara tırmanmış, yüzü ırmağa bakan. Irmağın yeşili, kayaların kahve rengi tonları, işlemiştir gönlüme ince ince.

Bana çok şey anlatır kaya üzerindeki yosunlarda. Kına yaktığım o yosunlar, bayram kınalarıma eş olmuştur. Eteğinde yankılar bulduğum sessiz sakin adı özlemekten geçen damlaları Tohma’nın, yüreğimde hep çağıldar.

Adına ‘’kanyon’’ denildiğini sonradan öğrendim iki kaya arası akan ırmağın yatağına. Köprü Gözü derdik biz hep oralara. Gözlerimin göğe yakın yanında uzanan taşın en heybetli haliydi Zengibar Kalesi. Dibinde ne anılar biriktirdim.

Köprü Gözü ise, balık tutanların tutkularına şahitliğimdi. Şuğul; maceracı, yüzme heyecanını öğretmiştir gönlüme, biz giremesek de.

Taşlarına vurgun olduğum, üzerinde sektiğim, kıyısından köşesinden yeryüzüne baktığım kayalar, ah kayalar.

Minik bir sevdanın kâh kahve elbisesi, kâh mavi hırkası onlar.

Benimle büyüyen o libası gönlümün diplerine serdim renk renk, ışıl ışıl. Sözler büyüttüm gözlerimden içeri sızan o elmas vakitlere. Ah çocukluğum sarıp sarmaladığım nadide seslenişler.

Somuncu Baba’da gül vaktiydi gönlüm. İzzet Paşa’da papatya. Hacı Derviş’te bir ezan sesi, Kurt Bağı’nda Top Kayası mucizesi. Yuvarlanır mı diye baktığım. Camisinde kuran öğrendiğim hocam Emin Efendi. Vakur, mütevazi, takva abidesi haliyle örneklikti.

Turam dedikleri taşları birleştirip, evcikler yaptığım çocukluğum.

Yağ satarım bal satarım’’ oyunlarından sıkılınca, trampet ekibiydik gedik çıkmaz sokağında. Tüm mahallenin çocuklarıyla ne güzeldik. ’’Balkona bak balkona bak’ ’şarkısı eşliğinde ne de aşkla, şevkle, uyumla söyler çalardık bir teneke ve iki çubukla trampetleri.

Tohma'nın birikintilerine toplanan kurbağa larvalarını balık sanıp ‘’çomça balığı’’ adı ile avuçlarımızdaki o yavrulara iyilik çabamız.

Bilsek ki onlar kurbağa olacaktı, dokunamazdık.

Edip Cansever ne de güzel söylemiş. ’gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk. Hiçbir yere gitmiyor. Ömrümüzün mevsimleri işte oradan besleniyor.

Uçsuz bucaksız bir gökyüzü endamıydı Darende’m benim hayatımda. Damga vuran çocukluğum ise nice tutunuşa nüve idi.

Elini öpmek için Köprü Gözünde beklediğimiz Hulusi Efendi, Hacı Hasan Efendi. Çocuk ruhumuza sundukları o esans kokulu harçlıkları hiç unutamam. Onları harcamaz bekletirdik cüzdanımızda. Ta ki kokusu azalana kadar.

Ah çocukluk;

Topladığım taşları kâh boyadım, kâhbeştaş oynadım. Dökülen ağaçlardan yapraklar koyuyorum defterler arasına ve kır çiçekleri hala.

Tüm kurumuşluklar unutmaktan geçse de bana hatırlatma zili ‘’kuruttuğum her çiçeğin gölgesi’’