TATARİSTAN İZLENİMLERİ
Türkiye Yazarlar Birliğinin düzenlediği 11. Uluslararası Şiir Gecesi için bu yıl Tataristan'a gidiyoruz. Önce İstanbul'a varıyoruz. Orada biraz vakit geçirecektik. Vefa'ya, edebiyat fakültesine gidiyorum. Hocalar, arkadaşlar ve Ömer Aydın abiyle akşam yemeğini unutmuyorum. Aç aç gitme Tatar ellerine diyor abimiz. Beni yeni yapılan Vezneciler Metro durağına kadar getirip oradan uğurlamıştı.
Havaalanına tekrar vardığımda şiir ve şair namına kimsecikler yoktu etrafta. Demek ki erken gelmişim. Birazdan bir şairin ayak seslerini duyuyorum. Bu şair Rıdvan Canım hocamızdan başkası değildi. Osmanlının derin şiiriyle yoğrulmuş üstadımızla pasaport işlemlerini yapıp bekleme salonunda bir kafede oturuyoruz. Divan edebiyatından günümüz şiirine kadar konuşmalar yapıyoruz. Daha sonra yanımızdan TYB Genel başkanı Hicabi Kırlangıç hocamızın hızlı bir geçişine şahit olduk. Merakla nereye gittiğini sormuştum telefonla. O da namaza yetişiyorum, demişti.
Bir süre sonra Tataristan yolcularının hepsinin kapı önünde hazır ve nazır oldukları gördüm. Ve uçağa alınıyoruz. Uçağın ilk girişinde adına VİP denilen bölümde Eski Şanlıurfa belediye başkanı ve Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Halil Çelik beyi de görmüştüm. "Biberi getirdim, haberin olsun", demişti. Demek çiğköfte de olacaktı bu festivalimizde.
Yol uzun yaklaşık dört saat uçacağız. Yol arkadaşım şair Mehmet Kurtoğlu canımız sıkılmasın diye bize askerlik anılarını anlatmıştı. Gah gülerek gah heyecan duyarak Kurtoğlu abimizin hatıralarına katıldık, onu dinledik. Yoksa yolun biteceği yoktu. Uyuduk biraz da. Uçağın iniş sesiyle uyanıyorum. Kazan uluslararası havaalanına varıyoruz. Rusya federasyonu kuralları anonslarla bize hatırlatılıyor. Rusça, İngilizce ve Tatarca olarak. Pasaport işlemlerinden sonra bavullarımızı alıp dışarıya çıkıyoruz. Bizi program organizatörü Zafer Kızılca Bey karşılıyor. Gür bir sedayla "efendim hepiniz Tataristan'a hoş geldiniz. Sizleri otobüslere alacağız." Demişti. Bütün yolcular otobüslerle kalacağımız otele intikal ettik. Gece saat 03.00 yatıyoruz. Sabah 9'da Tataristan Kültür Merkezinde olacağız.
Sabahın yorgunluğu ve odamda kapının azizeliği beni programa yarım saat uzaklaştırdı. Gecikmeye sebep olan otel yetkilileri bizi bir taksiyle programın olduğu yere yetiştirdiler. Oraya vardığımda şeref başkanımız Türkiye Yazarlar Birliği olarak neden Kazan'a geldik diye konuşuyordu.
Mehmet Doğan hocamızın şu sözlerini benim gibi Kazanlılar ve diğer misafirler de dikkatle dinliyordu. "Dilimizin şiir şölenlerinin 11.sini Kazan'da, bu köklü medeniyet merkezimizde icra edeceğiz... Şiir kervanımız, adıyla anılan devleti kuran Osman Bey'in rüyası Bursa'dan 23 sene önce çıktı yola, oradan Türkistan bozkırlarına yöneldik. Almatı'da, Aşgabad'da mola verdik. Sonra bir hayli güneyde, Kıbrıs'ta Girne'ye kondu şiir kuşumuz. Ardından Avrupa'nın parlamento başkenti Strazburg şehrinde durakladık. Hep bir gün Kazan'a gelmeyi düşündük. Bu arada arkadaşlarımız Kazan'da yapılacak bir şölen için hayli çaba sarfettiler... Demek ki, zamanı değilmiş. Fakat çok yaklaştık, 10 yıl önce Kırım'da, Akmescid'de 6. şiir şölenini geçirdik. Bağçesaray'a uğrak verdik, İsmail Gaspıralı'nın divanında durduk, o büyük ruha rahmetler okuduk. Daha sonra büyük bir şairimizin, Yahya Kemal'in memleketi Üsküb'de konakladık. Sonra Bakü'ye uğradık ve ardından Balkanlar'da Prizren'de şairlerimizle beraber olduk. Nihayet müslüman geçmişimizin doğu coğrafyasına, Kırgızistan'a, Bişkek'e vardık. Manas'ın ülkesinden destanlar devşirdik ve şimdi Kazan'dayız. Dilimizin kuzey sınırlarında, Müslüman geçmişimizin bin yılı aşan batısında..."
Şeref başkanımızı dinlerken şunu da düşünmedim değil. Ülkemizde harf devrimi sırasında Türkiye Türkçesi Farsça'dan Arapça'dan ve diğer İslamu00ee kültür dairelerinden koparılmakla Türku00ee kavimlerin konuştuğu dillerden de koparılmış. Adına da üniversitelerimizde "Eski Türk Dili" diye bir kürsü de kurulmuş yani müzelik dil. Halbuki bugün Orta ve Kuzey Asya'da bu dil konuşuluyor. Bunu ne hikmetse Tataristan'a gelince öğrendim. Birileri bizi kandırmış olmalı.
Programın akışında Almanya'dan, Hollanda'dan Altay cumhuriyetinden Kırgızistan'dan gelen şair ve şairlerin ve şairlerin taze şiirlerini dinledik. Bazı şairlere itirazımız oldu. Şiirin mantığı olmalı dedik. Onlar da Tristan Tzara bizim üstadımızdır deyince biz de sustuk. Kural tanımayan şairlere diyecek sözümüz yok. Tristan Tzara kimdir? Hani şu kuralsızlığı kural haline getiren Dadaizm'in kurucusu var ya.
İlk günün heyecanıyla ikinci güne de başladık. Bu sefer Tataristan Yazarlar Birliğinde program devam ediyor. Program sürerken katılımcılar için mescit ihtiyacı doğdu. İlk olarak bir odayı orada okuyan öğrencilerimiz yardımıyla mescit olarak tezyin ettik. Şairlerimiz şiirlerinden sonra namaz kılacak bir mekan da buldular.
Akşam Türkiye'nin Kazan Başkonsolosluğunda şiirimizin sesi yükselmişti. Metin Önal Mengüşoğlu'nun sözünü hatırlıyorum. "Biz eskiden devlet kapılarının önünde geçmeye korkardık. Çok şükür bu gün şiir okuyoruz. " bu sözün aşkına Metin abi bir de bize Necip Fazıl üstadın Çilesini okudu. Hem de ezberden. Yani gönülden. Demek ki iltifat olsa şaire güzel şeyler ortaya çıkar. Konsolos, bizden biriydi. Onun da en mutlu günüydü. Türkiye ve dünyanın birçok yerinde Türkçe'nin Şiir Gecesi mekanında yapılmıştı.
Türkiye yazarlar Birliğine bu organizasyonu için gönülden teşekkür ediyorum.
Devamı gelecek yazımızda...