Dolar (USD)
35.22
Euro (EUR)
36.74
Gram Altın
2965.87
BIST 100
9699.69
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
28 Kasım 2020

Taşranın siyasi figürleri

Bizde siyaset, çoğu insanın üzerine yapışır ve ölünceye kadar devam eder. Taşrada siyasete yön verenler oranın mukim esnafı ve civarda tanınan eşrafıdır. Taşrada siyasetçi tipi bellidir. Bu tip hemen her yerde aynı özellikleri üzerinde toplamıştır.

Türkiye’de siyaset, özellikle taşrada, fikir üreten insanlar tarafından yürütülememektedir. Siyasetin kontrolü, merkezi güç tarafından yapılmaktadır. Türkiye’de tüm partiler, demokrasiden bahisler açarak kendilerini anlatırlar ama parti içinde bu demokrasi yoktur. Bütün gücü lider, merkeziyetçi bir anlayışla kendisinde toplamıştır. Ne yetki devrine ne de temsili bir anlayışa burada yer vardır. Taşrada siyasi temsilciler, liderlerinin beyanatlarını alıntılayarak ve her cümlelerinde liderlerini selamlayarak fikir beyan ederler. Kimse kendi düşüncesini söyleyemez. Taşrada özellikle iktidar partisinin temsilcileri ayrı bir havaya ve yetkiye sahiptir.

Taşrada siyaset arenasında tamamıyla farklı bir insan profili karşımıza çıkar. Bu insanlar ağzı laf yapan tiplerdir. Kendilerine mahsus çevreleri vardır. Tanınırlıkları fazladır. Bu tipler, köyde ise bir ayağı kasabada bulunur, ilçede ise ilde kendisine mekânlar edinmiştir. Özellikle iktidar partilerinin belde, ilçe ve il temsilcileri, yöneticileri görünmez bir bürokrasi yürütür. Bu bürokrasi, atananların dışında cereyan eden ve “hâmili kart” aracılığıyla yürüyen bir sistemdir. Bu sistemi elinde bulunduran taşralı siyasetçi tipi, aynı zamanda görmüş geçirmiş çok uyanık tiplerdir.

Mesela Terzi Memiş, böyle bir sistemin duayenidir. Kendisi alaylı bir siyasetçidir.

Terzi Memiş, arka sokaklarda bulunan küçücük dükkânında çok büyük işler başaran, büyük adamları ağırlayan bir siyasi tiptir. Küçücük dükkânı hiç boş kalmaz. Çayların birisi gelir, birisi gider. Terzi çırağının bir eli sürekli çay söyleme megafonundadır. Ve bağırır çırak:

-Terzi Memiş’e iki tavşan kanı!

İçeride bulunan misafir, bu sesi duyunca kendisinin çok iyi ağırlandığını ve önemsendiğini hissetmeye başlar. Terzi Memiş lafı kimseye bırakmaz. Her fırsatta vekillerle, bakan danışmanlarıyla ve Ankara ile olan münasebetlerini dile getirir. Arada da nereye adam yerleştirmişse onların kulağını çınlattır.

“Şu bizim Sarı Mehmed’in oğlan hukuk okumuştu, hâkimlik, savcılık mülakatı vardı, bir selamımla oğlan savcı oldu. Çirkin Ahmet’in oğlan da kaymakamlık mülakatlarına giriyordu, çocuk iyi çocuktu, o da bir selamımızla, sağ olsun, bakanlıktan bir arkadaşımız işini halletti. Şimdi kaymakam olarak çalışıyor, her bayramda arar, çok vefalıdır.”

Bu küçük dükkân siyasetin merkezi olmuştu. Arada partinin yönetim kademesinden gelenler de olurdu. Hiç boş kalmayan bu dükkân ne sırlar saklardı. Yenilir, içilirdi burada. Bizim terzinin dükkânına ne okumuş yazmış adamlar gelirdi. Yine bir gün, Topal Dursun’un oğlu Ankara Siyasal mezunu Muzaffer, Terzi Memiş’in dükkânına girmişti. Sınavlardan çok yüksek de puan almıştı ama Ankara’ya selam götürmesi gerektiği söylendi. Muzaffer, kendinden emin bir şekilde içeri girdi, kendini tanıttı. Durumu anlattı. Terzi Memiş, böyle gençleri hemen kendince bir yöntemle tartardı. Sorgu sual derken iletişim kuruldu. Muzaffer bu tavırlardan hoşlanmadı. Siyasetin okulundan mezun olmuştu ama taşrada işler başkaydı. İçinden, “Ben bu adamın selamıyla bir yere atanacaksam, atanmayım, daha iyi!” dedi. Söylenen çayı bile içmeden dükkândan çıkmak üzere ayağa kalkmıştı ki duvarda asılı levhaya gözü ilişti:

“Emaneti ehline veriniz.”

Muzaffer, iyice tozlanan levhayı mendiliyle sildi, sessizce çıkıp gitti. Muzaffer, ülkenin hâlini düşüne düşüne giderken, giyimi kuşamı düzgün bir gencin, “Affedersiniz, Terzi Memiş’in dükkânı ne tarafta?” sorusuyla başını kaldırdı.

(Bir not: Yazımıza konu olan şahıslar, M.Ö. 10000 yılında yaşamış olup günümüzle alakası yoktur.)