Taşranın çarkına kapılmak
Türk modernleşmesi üzerine çok konuşuldu, çok eser verildi. İdeoloji, siyaset, iktidar, gelenek, din ve güç unsurları arasındaki ilişki sürekli masaya yatırıldı. Her defasında kapitalist düşünce kazandı ve kaybeden toplum oldu.
Tepeden inme
yenilik, gelişme ve modernleşme reçeteleri yazıldı ama taşra, merkez olamadı;
merkez de taşraya yaklaşamadı. Taşralı iki arada bir derede bırakıldı. Ne
şehirli olundu ne köylü kalındı. Halk birilerinin elinde oyuncak oldu.
Yukarıdakiler taşrayı iyi gözlemledi. Taşra insanının açgözlü oluşunu ve basit
hesaplarını bilen merkezdekiler, taşra insanı üzerinden yükseldi, merkezdeki
konumunu sağlamlaştırdı. Merkezdekilerin her türlü role uygun adımları,
oyunları ve tipten tipe girişleri karşısında taşra insanı çabuk kanan, ikna
olan, ucuz vaatlerin peşinden koşan, sürekli kendi cebini düşünen bir karaktere
dönüştü. Bu karakterin zamanla kronikleşen bir maraza dönüşmesi sonucunda da
“taşralılık” ele alınması gereken bir sosyolojik vaka oldu. Her türlü siyasî
oyunun içinde yer alan taşralı insan da zamanla kendini geliştirmek istedi ama
her zaman merkezdekilerin abartılı ve sahte sevgileri, boş vaatleri ile önü
kesildi. Bu böyle böyle sürdü gitti. Çünkü taşra ve taşralılık siyasilerin ve
sermayeyi elinde tutan odakların sırtını yasladığı nokta idi.
Değişim, gelişim
ve çağ atlama gibi kavramlarla zihinler meşgul edildi, akıllar oyalandı.
Taşralı da baktı ki merkeze hükmedemiyor kendi konumunu güçlendirmek için
kendine alan açtı. Taşralı da kendi oyununu kurdu, yönetti. Taşralı siyasetçi,
esnaf, memur, din adamı tipleri ortaya çıktı. Renkli kişilikler dikkat de
çekti. Taşrada uyanık ve iş bitiren tipler türedi. Özellikle iktidarın eli
ayağı gibi görünen veya o role sahip kişilerin elinde taşra yapboz gibi
kullanıldı. İşte taşranın çarkı böyle böyle kuruldu, dönmeye de devam ediyor.
Bu çarka kendini kaptırmayan taşralı da yok gibidir. Karşı çıkanın da hayat
hakkı yoktur. Çünkü buradaki hesapta al gülüm ver gülüm mantığı işler. Hemen
herkes buna razı olmuştur veya olmak zorunda kalmıştır.
Taşranın bu
hâlleri edebî eserlere, sinemaya konu olmuştur. Kemal Sunal’ın oynadığı
filmlerde bahsettiğim taşrayı ve taşralı tipleri görmek mümkün. Edebiyata
yansıyan taşrayı da Mustafa Kutlu’nun hikâyelerinde gerçeğin bir yansıması gibi
okuruz. Kutlu, dışarıdan bir gözle değil de içeriden birisi gibi anlatır.
Okudukça şöyle deriz: “Tıpkı bizim köy, kasaba veya kaza. Hele şu tip aynı
bizim muhtar veya belediye başkanı.” İşte manzara aynı böyledir.
Taşrada siyaset
herkesin gündemindedir. Mustafa Kutlu’nun Tufandan Önce ve Kapıları Açmak
isimli eserlerini iyi tahlil edersek şu anki hâlimizi görürüz. Tufandan
Önce’deki belediye başkanı Şemsettin Bilen iyi niyetlidir, geleneği bilir,
sağduyuludur, çıkarcı değildir. Şemsettin Bilen yıllardır belediye başkanlığı
yapar ama milletvekili olamamıştır. Ama diğer taraftan da kendi kendine “Yeter
artık, göreceğini gördün, yüzünü biraz da ahirete çevir.” demektedir. Ancak
siyasetin tatlı gücünü de bilir kolay kolay vazgeçemez.
Kapıları
Açmak’taki belediye başkanı ise Şemsettin Bilen’in aksine bildiğimiz siyasetçi
tipidir. Göreve başlar başlamaz kasabanın merkezindeki Garip Ahmet Baba
Tekkesi’ni yıkmak ister. Karşı çıkanlara da restore edeceğiz, der. Siyaset ve
ticaret ilişkisini iyi bilen başkan, her türlü oyunu oynar. Şimdi bu kurguyu
yaşadığımız yerlere teşmil edelim. Fark var mı, yok mu? Aynı bizim başkan,
diyoruz değil mi? İşte taşradaki çark böyle dönüyor.
Mustafa Kutlu bir
de ilçe parti başkanı üzerinden bir tablo sunar. Parti başkanının siyasette
bulunma sebebi ticarettir. Milletvekilleri ile arayı iyi tutar, iş alır,
ticaretini büyütür. Birilerini işe yerleştirir, aracılık yapar. Bağlı olduğu
partinin finansmanını sağlasa iyi ama onu da yapmaz, sürekli yemeye bakar.
Siyasî giderleri de belediye başkanına ödetir. Başkan da böylece gelecek dönem
adaylığı garanti altına alır. Çark! Dedik ya taşrada çark böyle dönüyor.
Ha, bir de işin
basın kısmı vardır. Taşrada yerel bir gazete mutlaka vardır. Ve gazete sahibi
taşrada olup bitenleri gazeteye taşır, korku salar, üstü kapalı tehdittir
bunlar. Gazeteci de özellikle belediye başkanından alacağını alır. Şayet bir
şey koparamazsa vay hâline o başkanın! Kutlu’nun hikâyesindeki gazeteci Fikri
Süzer güzel bir örnektir.
Taşranın memurları
da bu çarkın yanında yöresinde dolanır. Kimisi terfi eder, kimisi yer
değiştirir. Bazı memurlar, siyasetçinin bürokrasideki eli ayağı olur. Bunlar,
iktidar partisinin bir numaralı aparatı olurlar. Böyle uyanık, sinsi, devrin
adamı rolünü icra eden tipteki memurlar el üstünde tutulur. Bizim idealist ve
dava adamı memurumuza, övgüler vardır ama hep kuru kuruya sevda gibidir.
Mihneti idealistler çeker, nimeti sinsiler kapar. Çünkü her iktidar
kullanabileceği adamı seçer. Bu duruma itiraz eden temiz ve dürüst memur ise
oyunbozan ve geçimsiz bir adam olur! İktidarın güvenip görev verdiği memurları
da olur. Onlar “liyakat, hakkaniyet ve adalet” derler, demek isterler ama bu
defa şöyle denir onlara: “Seni, bu makama getiren kimse onun dediğini yapacaksın!”
Bu durumda dürüst memurumuz, yöneticimiz kendine yeni köy arar ya da köşesine
çekilir.
Taşradaki bu çarka
kapılan kolay kolay kurtaramaz kendini. Bir alıştın mı, bırakmak zordur.
Taşranın aydın ve dürüst kişileri ise bu çarkın dışında çabalar durur ama
ellerinden bir şey gelmez. Onlara fırsat verilmez. Uyanık siyasetçiler de bu
aydın ve dürüst kişileri süslü cümlelerle karşılar, onları ne kadar çok
sevdiklerini, saydıklarını söylerler. Arada sohbet meclisleri kurulur,
siyasetçiler başköşeyi bu aydınlara verirler ve söyle derler: “Efendim, iyi ki
sizler varsınız. İşten güçten kendimizi bile unutuyoruz. Sizler bize yol
gösterin, hatamızı söyleyin.” Bizim masum ve iyi kalpli aydınımız da buna
inanır, mutlu olur. Arada tavsiye niteliğinde bir şeyler söyler, siyasetçiler
de onların bu küçük isteklerini yaparlar. Farkında değildir ama bizim aydın tipimiz
de taşradaki çarka kapılmıştır.
Taşra özelinde
bahsettiğimiz vakalar, tipler, oyunlar, değerlerden uzaklaşma, adaletten kopma,
bozulma, çürüme ne derseniz deyin fotoğraf budur. Bu acı ve kötü fotoğraf
üzerinde photoshop yapmak yanıltmaktır, aldatmaktır. Taşranın çarkına kapılmak
tükenmektir.