Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
22 Ocak 2024

​Taşranın çarkına kapılmak

Türk modernleşmesi üzerine çok konuşuldu, çok eser verildi. İdeoloji, siyaset, iktidar, gelenek, din ve güç unsurları arasındaki ilişki sürekli masaya yatırıldı. Her defasında kapitalist düşünce kazandı ve kaybeden toplum oldu.

Tepeden inme yenilik, gelişme ve modernleşme reçeteleri yazıldı ama taşra, merkez olamadı; merkez de taşraya yaklaşamadı. Taşralı iki arada bir derede bırakıldı. Ne şehirli olundu ne köylü kalındı. Halk birilerinin elinde oyuncak oldu. Yukarıdakiler taşrayı iyi gözlemledi. Taşra insanının açgözlü oluşunu ve basit hesaplarını bilen merkezdekiler, taşra insanı üzerinden yükseldi, merkezdeki konumunu sağlamlaştırdı. Merkezdekilerin her türlü role uygun adımları, oyunları ve tipten tipe girişleri karşısında taşra insanı çabuk kanan, ikna olan, ucuz vaatlerin peşinden koşan, sürekli kendi cebini düşünen bir karaktere dönüştü. Bu karakterin zamanla kronikleşen bir maraza dönüşmesi sonucunda da “taşralılık” ele alınması gereken bir sosyolojik vaka oldu. Her türlü siyasî oyunun içinde yer alan taşralı insan da zamanla kendini geliştirmek istedi ama her zaman merkezdekilerin abartılı ve sahte sevgileri, boş vaatleri ile önü kesildi. Bu böyle böyle sürdü gitti. Çünkü taşra ve taşralılık siyasilerin ve sermayeyi elinde tutan odakların sırtını yasladığı nokta idi.

Değişim, gelişim ve çağ atlama gibi kavramlarla zihinler meşgul edildi, akıllar oyalandı. Taşralı da baktı ki merkeze hükmedemiyor kendi konumunu güçlendirmek için kendine alan açtı. Taşralı da kendi oyununu kurdu, yönetti. Taşralı siyasetçi, esnaf, memur, din adamı tipleri ortaya çıktı. Renkli kişilikler dikkat de çekti. Taşrada uyanık ve iş bitiren tipler türedi. Özellikle iktidarın eli ayağı gibi görünen veya o role sahip kişilerin elinde taşra yapboz gibi kullanıldı. İşte taşranın çarkı böyle böyle kuruldu, dönmeye de devam ediyor. Bu çarka kendini kaptırmayan taşralı da yok gibidir. Karşı çıkanın da hayat hakkı yoktur. Çünkü buradaki hesapta al gülüm ver gülüm mantığı işler. Hemen herkes buna razı olmuştur veya olmak zorunda kalmıştır.

Taşranın bu hâlleri edebî eserlere, sinemaya konu olmuştur. Kemal Sunal’ın oynadığı filmlerde bahsettiğim taşrayı ve taşralı tipleri görmek mümkün. Edebiyata yansıyan taşrayı da Mustafa Kutlu’nun hikâyelerinde gerçeğin bir yansıması gibi okuruz. Kutlu, dışarıdan bir gözle değil de içeriden birisi gibi anlatır. Okudukça şöyle deriz: “Tıpkı bizim köy, kasaba veya kaza. Hele şu tip aynı bizim muhtar veya belediye başkanı.” İşte manzara aynı böyledir.

Taşrada siyaset herkesin gündemindedir. Mustafa Kutlu’nun Tufandan Önce ve Kapıları Açmak isimli eserlerini iyi tahlil edersek şu anki hâlimizi görürüz. Tufandan Önce’deki belediye başkanı Şemsettin Bilen iyi niyetlidir, geleneği bilir, sağduyuludur, çıkarcı değildir. Şemsettin Bilen yıllardır belediye başkanlığı yapar ama milletvekili olamamıştır. Ama diğer taraftan da kendi kendine “Yeter artık, göreceğini gördün, yüzünü biraz da ahirete çevir.” demektedir. Ancak siyasetin tatlı gücünü de bilir kolay kolay vazgeçemez.

Kapıları Açmak’taki belediye başkanı ise Şemsettin Bilen’in aksine bildiğimiz siyasetçi tipidir. Göreve başlar başlamaz kasabanın merkezindeki Garip Ahmet Baba Tekkesi’ni yıkmak ister. Karşı çıkanlara da restore edeceğiz, der. Siyaset ve ticaret ilişkisini iyi bilen başkan, her türlü oyunu oynar. Şimdi bu kurguyu yaşadığımız yerlere teşmil edelim. Fark var mı, yok mu? Aynı bizim başkan, diyoruz değil mi? İşte taşradaki çark böyle dönüyor.

Mustafa Kutlu bir de ilçe parti başkanı üzerinden bir tablo sunar. Parti başkanının siyasette bulunma sebebi ticarettir. Milletvekilleri ile arayı iyi tutar, iş alır, ticaretini büyütür. Birilerini işe yerleştirir, aracılık yapar. Bağlı olduğu partinin finansmanını sağlasa iyi ama onu da yapmaz, sürekli yemeye bakar. Siyasî giderleri de belediye başkanına ödetir. Başkan da böylece gelecek dönem adaylığı garanti altına alır. Çark! Dedik ya taşrada çark böyle dönüyor.

Ha, bir de işin basın kısmı vardır. Taşrada yerel bir gazete mutlaka vardır. Ve gazete sahibi taşrada olup bitenleri gazeteye taşır, korku salar, üstü kapalı tehdittir bunlar. Gazeteci de özellikle belediye başkanından alacağını alır. Şayet bir şey koparamazsa vay hâline o başkanın! Kutlu’nun hikâyesindeki gazeteci Fikri Süzer güzel bir örnektir.

Taşranın memurları da bu çarkın yanında yöresinde dolanır. Kimisi terfi eder, kimisi yer değiştirir. Bazı memurlar, siyasetçinin bürokrasideki eli ayağı olur. Bunlar, iktidar partisinin bir numaralı aparatı olurlar. Böyle uyanık, sinsi, devrin adamı rolünü icra eden tipteki memurlar el üstünde tutulur. Bizim idealist ve dava adamı memurumuza, övgüler vardır ama hep kuru kuruya sevda gibidir. Mihneti idealistler çeker, nimeti sinsiler kapar. Çünkü her iktidar kullanabileceği adamı seçer. Bu duruma itiraz eden temiz ve dürüst memur ise oyunbozan ve geçimsiz bir adam olur! İktidarın güvenip görev verdiği memurları da olur. Onlar “liyakat, hakkaniyet ve adalet” derler, demek isterler ama bu defa şöyle denir onlara: “Seni, bu makama getiren kimse onun dediğini yapacaksın!” Bu durumda dürüst memurumuz, yöneticimiz kendine yeni köy arar ya da köşesine çekilir.

Taşradaki bu çarka kapılan kolay kolay kurtaramaz kendini. Bir alıştın mı, bırakmak zordur. Taşranın aydın ve dürüst kişileri ise bu çarkın dışında çabalar durur ama ellerinden bir şey gelmez. Onlara fırsat verilmez. Uyanık siyasetçiler de bu aydın ve dürüst kişileri süslü cümlelerle karşılar, onları ne kadar çok sevdiklerini, saydıklarını söylerler. Arada sohbet meclisleri kurulur, siyasetçiler başköşeyi bu aydınlara verirler ve söyle derler: “Efendim, iyi ki sizler varsınız. İşten güçten kendimizi bile unutuyoruz. Sizler bize yol gösterin, hatamızı söyleyin.” Bizim masum ve iyi kalpli aydınımız da buna inanır, mutlu olur. Arada tavsiye niteliğinde bir şeyler söyler, siyasetçiler de onların bu küçük isteklerini yaparlar. Farkında değildir ama bizim aydın tipimiz de taşradaki çarka kapılmıştır.

Taşra özelinde bahsettiğimiz vakalar, tipler, oyunlar, değerlerden uzaklaşma, adaletten kopma, bozulma, çürüme ne derseniz deyin fotoğraf budur. Bu acı ve kötü fotoğraf üzerinde photoshop yapmak yanıltmaktır, aldatmaktır. Taşranın çarkına kapılmak tükenmektir.